Hafıza ve Miras
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, yaklaşık beş sene önce kültür ve sanatta istenilen noktaya gelinemediğini söylemişti. Bu sözler hedefini bulmuş, birçok kişi ve müessese durumdan vazife çıkarıp kolları sıvamıştı. Şimdi elde edilen başarı çok iyi. Türkiye’de kültür sanatın birçok alanında kıymetli faaliyetler, hız kesmeden aralıksız yapılıyor. Bugünlerde okuduğum Hafıza ve Miras Fatih’in Edebiyat Durakları adlı kitap, bu düşüncemi pekiştirdi. Turgay Anar’ın kaleme aldığı ve Fatih Belediyesi tarafından kültür hayatımıza titizlikle kazandırılan eser, büyük boy, 336 sayfa ve renkli.
İstanbul’un
kalbi ve ruhu olan Fatih ilçemizdeki edebiyat mekânlarını geçmişten itibaren
araştıran yazar, bize her zaman dönüp yeniden okuma ihtiyacı hissedeceğimiz
nefis bir eseri armağan ediyor. Şehzadebaşı, Vezneciler, Beyazıt, Aksaray,
Süleymaniye Çemberlitaş, Divanyolu, Nuruosmaniye, Bâbıâli, Sirkeci, Cibali,
Haseki, Kocamustafapaşa ve Yedikule. İstanbul’un özüne doğru yolculuğa
çıkıyoruz. Fatih Belediye Başkanı M. Ergün Turan, takdim yazısında Fatih için,
“Marmara denizinin maviliğiyle çevrili. Boğaz ve Haliç’in eşsiz manzarasına
nazır, anıt yapılarla, kurşun kubbelerle taçlanmış yedi tepeden oluşan bir
yarımada.” diyor. Bir semte sevdanızı böyle anlatabilirsiniz. Fatih çok
sevilmeli, hatta ona âşık olup bağlanılmalıdır.
Turgay
Anar iyi ve sağlam bir araştırıcı, ayrıntıları unutmayan vefalı kalem
erbabıdır. Kitabı hatırat gibi de okuyabilirsiniz, gezi rehberi gibi de
kullanabilirsiniz. Bir şehrengizin bütün özelliklerini de ihtiva ediyor. Anar,
şehrin edebiyat mahfillerini, kütüphanelerini, meydanlarını, sahaflarını, türbelerini,
kitapevlerini, camilerini, medreselerini muntazam bir güzergâh üzerinden
anlatıyor. Şehzadebaşı’ndaki tiyatroları, sinemaları, Lâleli, Vezneciler ve
Beyazıt’taki fikir ile edebiyat muhiti kahvehaneleri anlatırken bizi maziye
doğru nefis ve nezih bir yolculuğa çıkarıyor. Kudemadan şairler, âlimler,
müellifler, muharrirler sayfa aralarından bize tebessüm ediyor; yaşadıkları renkli
hayatı bizimle paylaşıyorlar.
Seyahate
‘İstanbul’un Ortası’ndan, yani Şehzadebaşı’ndan başlıyoruz. Mekânlara âdeta ruh
veren şair ve yazarlarla birlikte yürüyen Anar, Şehzadebaşı’ndaki hazirede
yatan Sezai Karakoç’u da hatırlıyor ve ölümsüz şiirine yer veriyor. Anlatılan
konular, fotoğraflarla destekleniyor; bahsedilen mahalle ve semtlerin
edebiyatımıza, roman, hikâye ve şiirimize yansımalarına temas ediliyor. Meşhur
kıraathanelerimizden Küllük ve Marmara’yı duymuşsunuz. Peki “Yavru’nun” ve
“Hacı Mustafa”nın çayhanelerini, “Hacı Reşid Ağa”, “Fevziye”, “Halk”,
“Darüttalim”, “Hasıraltı” ve “Acem” kıraathanelerini? Birer fikir, sanat ve
edebiyat mekânı olan bu yerler anlatılırken müdavimlerinin kimler olduğunu da
öğreniyoruz. Evlerini, üdebaya, ulemaya, şuaraya açan devlet adamları, edipler.
Burada üretilen fikirler, okunan edebî metinler, yapılan seviyeli tartışmalar.
Arada, anlatılan nükteler ve hatıralar...
Mihmandarımız
iyi, seyahatimiz güzel. Şehzadebaşı’ndan çıkıyor, kâh Lâleli’ye iniyor, kâh
Beyazıt’a uzanıyoruz. Ama ille de Sahaflar Çarşısı ve çevresi! Ağaçları,
kedileri ve sakinleriyle Beyazıt Meydanı zaten başlı başına bir cazibe merkezi
değil mi? Kulağımıza, Kapalıçarşı’nın ‘kapalı kutu’luğu, sırları fısıldanıyor. Orhan
Veli ve Sezai Karakoç’un gizemli çarşıya dair şiirlerine dikkat çekerken İkinci
Yeni şairlerinin çarşıya düşkünlüğü, Edip Cansever üzerinden yorumluyor.
Sahaflar
başımızın tacı, amenna. Ya Beyaz Saray Kitapçılar Çarşısı? Beyazıt’taki bu
çarşı da nesilleri besleyen kitapların deryası değil miydi? Pek çok yayınevi
burada hazırladığı kitapları Anadolu’ya yetiştirmedi mi? Ya Enderun Kitabevi ve
sahibi Enderunî İsmail (Özdoğan) merhum. Bâbıâli Sohbetleri’nde onu andığımızda
ne kadar çok sahaf, kitapsever gelip hatırasını anlatmıştı. Enderun’un son
demlerine ben de yetiştim ve buradan kitaplar aldım. Hakikaten bir kitabevinin
ötesinde bir mektepti Enderun. Kurucularına rahmet.
Eski
selatin camileri birer derya. Alın Süleymaniye Camii ve çevresini! Kitapta bu
muhit de bütün zenginliğiyle gözler önüne seriliyor. Fatih deyince Ayverdi
Ailesi’nin evleri göz ardı edilmemiş. Mercan, öncelikle İbnülemin’in meşhur
‘konağı’yla hatırlanıyor. Beyazıt’tan Çemberlitaş’a ilerliyoruz. Divanyolu
boyunca sağlı sollu hizmet veren vakıf, dernek ve ocaklar! Sultanahmet’te tenezzühe
çıkıyoruz: Saraylar, sarnıçlar, türbeler… Oradan Bâbıâli’ye geçiyoruz. Gazete
ve mecmua idarehaneleri, yayınevleri... Ver elini Sirkeci ve Eminönü! Rahmetli
Süheyl Ünver Edirne için, “Ömür biter Edirne bitmez.” demişti. Doğru, ya Fatih?
İnanın burada da ömürler biter amma ‘nefs-i İstanbul’ hiç bitmez. Turgay Anar’ı
kutlarken, Fatih Belediyesi’nin hayırhah ve şuurlu idarecilerine teşekkür
ediyorum.