Hadiselerin götürdüğü nokta!
Dünya hızlı bir değişim içinde. Cephelerde devam eden fiili savaş ve yoğun bir şekilde sürdürülen soğuk savaş arasında devam eden dünya gündemini iyi okumak zorundayız. Hayati meseleler, tali bir mesele kadar konuşulmadığı gibi, ülke olarak manasız gündem tartışmaları içine çekiliyoruz.
"Dünya yangın yerine dönse ben kendi gemimi yürütürüm ötesinden bana ne" anlayışındaki zihniyetin tezahürü olarak hep böyle oldu aslında.
Emperyalist güçler için, özellikle İslam dünyasında, tarihi coğrafi ve askeri olarak liderlik üstlenebilecek yegane ülke olan Türkiye'nin, olan biteni seyrederek emperyal güçleri destekliyor oluşu, onların meşruiyetini artırıyor, mazlumları daha da yalnızlaştırıyordu.
İdraki iğdiş edilmiş insanın hadiseleri doğru okuyup doğru tavır alması beklenebilir mi?
Dört bir koldan Türkiye'yi hedef tahtasına oturtmaları, istedikleri davranış kalıbından çıkmamızdan dolayıdır.
Ekonomi ile dayatılan şartlar, ittifaklarla oluşturulan setler, istihbarat örgütlerinin manipülasyonları ve tabi ki hadiselerin akışı içinde öngörülemeyen gelişmelerin sonucunda, yaşanması beklenen hesaplaşmanın yaklaştığını herkes görüyor ve ona göre kendi pozisyonunu hazırlıyor.
Amerika'nın NATO üzerinden başta Doğu Avrupa olmak üzere bir çok ülkeye yaptığı asker ve zırhlı araç sevkiyatı, İkinci Dünya Savaşı mağlupları Almanya, Japonya İtalya ve bir çok ülkenin güvenlik politikalarının resmi veya gayri resmi olarak değişiyor oluşu, artık dağılmasına kesin gözüyle bakılan Avrupa Birliği sonrasında, her ülkenin yeni döneme göre yeni güç odaklarıyla ittifak kurma çabaları, para üzerinden soğuk savaş ve vurulan ekonomik darbeler bizdeki müptezel anlayışın hiç umurunda olmuyor.
"Mahalle yanarken saç tarama derdine düşen!" kadar aklı olmayan zihni iğdiş edilmiş güruhun varsa yoksa tek derdi hala başörtüsü, hala Müslümanlar, hala laiklik adı altında İslam düşmanlığı. "Karargah rahatsız " diye manşet atanların asıl rahatsızlığı, Müslüman bir ülkede Müslümanların kendi inancına göre yaşamaya başlaması aslında. Ve bir yandan da bu tartışmalarla asıl olan meseleleri perdelemek.
Bu akış içinde halihazırda Suriye meselesiyle beraber kurdurmak istedikleri YPG-PKK devleti meselesi bize yansıyan en kritik meselelerden birisi.
El Bab operasyonunun ne kadar hayati ve gerekli olduğu ABD'nin YPG'ye yapmaya devam ettiği silah takviyesiyle daha iyi anlaşılıyordur herhalde. Amerika YPG'yi desteklemeye devam edecek. Çünkü ABD'nin Kürt koridoru ve arkasından PKK devleti kurma isteği, ne Suriye savaşıyla ne DAEŞ ile alakalı. Bu kadar yıl devam eden savaşta hiç sesi çıkmayan İsrail'in Arzı Mevud idealini gerçekleştirmek için bütün çaba. YPG-PKK'ya kurdurulacak bir devlet, kısa bir sure sonra bizim sınırlarımızı da aşarak Fırat'a kadar ulaşacak ve fiziki olarak olmasa da fiilen İsrail'in "Nil'den Fırat'a kadar olan Arzı Mevud ideali" gerçekleştirilmiş olacaktır.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu'nun "Şartlar Türkiye'yi tarihi misyonunu üstlenmeye zorluyor" dediği günleri kaskatı vakıalarla yaşıyoruz. Bu misyonu yerine getirme şartlarını sağlamamız ve içimizdeki arazlardan kurtularak asıl hedefe kitlenmemiz gerek. Gündemin ana maddesi olan Sistem değişikliğinin bunun basamağı olacağı düşüncesiyle hızla gerçekleşmesini bekliyoruz.
Görünen o ki, ya bu misyonu üstleneceğiz yahut esen rüzgarın önünde savrulacağız.