Hadi gel ‘özümüze’ geri dönelim!..
Atalarınızdan kalan bir “köy evi”niz varsa “lütfen” sahip çıkınız.
Yalnızca o “mahzun” eve değil, “memleketinize, ailenize” de sahip çıkmış olursunuz böylece.
Köyünüzü kaybetmişseniz ve arayıp bulma arzunuz kalmamışsa…
Yönünü rüzgârın tayin ettiği birer “kuru yaprak” olursunuz!..
Üzülerek görüyorum ki dedelerimizin, ninelerimizin nice çilelere göğüs gererek yaptıkları, yaptırdıkları evlerin büyük bir bölümü “çürümeye” terk edilmiş vaziyette.
“Miras malı” ya satılıyor ya da köylerde olduğu gibi “satış” imkânı pek yoksa, çürümeye terk ediliyor.
Büyükşehirlerin “giderek dikleşen yokuşları”nda ayakta kalmaya çalışan insanımızın, bir de “köydeki ev” için masraf yapacak durumu olmuyor çoğu vakit.
Üstelik ortadaki “çok ortaklı” miras malı; evin bakım, onarım masraflarını “hissedar kardeşlerden” hangisi üstlenecek, niçin üstlenecek?..
Kardeşin kardeşine artık maalesef güvenmediği bir vasatta, “mirasçıların” bir araya gelip bu işlere bir çeki düzen vermeleri kolay iş olmadığından…
Atalarımızın bin bir çile ve bin bir emekle yaptıkları, yaptırdıkları evler, “ölüme” terk ediliyor!
Köylerimizin büyük bölümü “metruk” durumda. Çoğu köyümüzün hâkim nüfusunu, eş vefatından dolayı 'yalnız' kalmış yaşlılarımız oluşturuyor.
Bir vakitler aynı hanede “çifte sofralar” kurulurdu.
İki, hele “üç” kişilik haneler “kalabalık” sayılıyor artık.
Gençler iyice çekilmiş, büyükşehirlerin nefes tüketen kirliliğiyle mücadele halinde.
“Tarım” ve “hayvancılık” işlerimiz yüksek malûmlarımız!..
Bir vakitler her santimetrekaresi ekilip biçilen tarlalarımız mahzun, her birinden farklı ses çıkan “inek çanlarımız” artık birer “suskun” süs eşyası.
Bir yerleşim biriminin temiz, yeşil, sakin, huzurlu olması yetmiyor; ailelerin oralara rağbet edebilmeleri için birçok imkânın bir arada sunulması lâzım.
Bunlar çoğu yerde yetersiz olduğundan, insanımız “büyükşehirlerde” birikmeye ve “nefes alınamaz” hale gelen ortamlarda çile çekmeye mecbur hissediyor kendisini.
Çocuklarımız artık sokaklarda değiller, “bilgisayar başlarında”, sürekli olarak “sanal oyunlarla” meşguller ve ekseriyetle “obez”ler!..
Büyükşehirlerin en gözde “gezme ve eğlenme” mekânları “AVM”ler; “Kapitalizmin Duvarları” arasında, “affı olmayan” müebbet hapis cezasına mahkûmuz adeta.
Alt alta üst üste, “yapış yapış” yaşamaya alıştırılmış insanlar olarak, “görünmez zincirlerimizi” kırabilme iradesine sahip olabilir miyiz?..
Mesela…
“Ekonomik krizde” olduğu söylenen memleketimizin kahraman vatan evlâtlarından milyonlarcası, “Uzun Kurban Bayramı Tatillerini”, deniz, güneş, kumsal, mayo, bikini ağırlıklı…
Bol nemli, bol gürültülü, bol özentili “tatil merkezlerinde” geçirdi bu yıl da…
“Tatil, turizm” deyince, ekranlardaki görüntüler malûm; mayo, bikini, sallantı, selülit, bel, basen, bir de kadehler bazen.
Medyanın adetindendir;
Vücutların “orta güney” kısımları “zum”lanmak suretiyle “örtük mesajlar” verilir ve milyonların beyinleri “oralara” yönlendirilir!..
Sistem böyle, vahşi kapitalist modelde çok yol oralara çıkıyor ve tabii bir de “tefecilere”, bu da başka bahis!..
Efendim, “kapitalist” dayatmaların hayli yoğun olduğu mekânlarda büyütülen bendeniz, bu “görünmez zincirlerin” bir bölümünü kırmış bir kardeşiniz olarak selamlıyorum hepinizi.
Yıllar yıllar evvel, “Dinlenme ve eğlenme ise köyde” ilkesiyle, Kastamonu’nun bir “köyünü” merkez üssü belleyerek ve oradan civara açılarak “terslik” yaptım.
Genel akışa aykırı bir yol izledim.
“Evlilik” tercihimi de “buralardan” yaptığımdan civardaki köylüler “aile fertlerim” oldu.
Sonra her fırsatta köy, her boşlukta köy.
Yaptığım en iyi işlerden biri de bu oldu, çok iyi oldu çok.
Buralarda “çok genç yaşta evlenmiş” nineler, dedeler, amcalar, teyzeler, enişteler, yengeler vardı.
Çoğu vefat etti veya “şehre” taşındı.
Şimdi, “ayakta kalabilen” birkaç haneyi fırsat buldukça ziyaret ediyor, çaylarını içiyorum.
Horozlar, tavuklar, köpekler, inekler…
Kuşlar, kelebekler, hele geceleri o güzelim çekirgeler…
Çocuklar öyle mutlu oldu ki çok şükür…
İstiyor tabii, insan bünyesi, insan tabiatı.
Bir “Kültür” bu, evlenebilme imkânlarını iyice kısıtlamak suretiyle bizleri ancak ileri yaşlarda anne ve baba olabilmeye zorlayan…
Böylece de, “ninelerimizi, dedelerimizi öldüren” vahşi küresel kapitalizme ufak bir başkaldırı!..
Köylerde “ninelerimiz ve dedelerimiz” var hâlâ, onların ellerinden öpmek ne güzel şey.
Benim buralara sık sık gelip gittiğimi gören bazı dostlar da alışkanlık edindiler, kimileri bizimle sohbet vesilesiyle gidip gelmeleri sıklaştırdılar…
Güzel oldu, Anadolu güzel, köy güzel, “metruk güzel”in yüzü güldü, sene de diyelim ki 15, 20 gün olsa bile.
Bugün Pazar…
Çoğumuz için “tatil”, tefekkür için güzel bir gün.
Karar verebiliriz …
Değiştirebiliriz bir şeyleri…
Mesela, “köydeki” atadan kalma evi “onartmak” için kardeşlerimiz, yeğenlerimiz, kuzenlerimizle konuşabiliriz….
Belki de küçük bir bahçe bulunur, iki göz “köy evi” kondurabileceğimiz.
Ölmez de erersek, seneye bir “köyümüz”de “tatil” yapabiliriz...
Çiçek, böcek, köpek, inek…
Ve Çocuk…
Ve Nine, Dede…
Kurtarabilsek bari, artık ne kaldıysa elimizde.