Haddini bil
Sosyal medyada “Haddini bil!” ile başlayan etiket sık kullanılanlar arasında başı çekiyor. Özellikle twiter eşrafı bu etiket etrafında hızla toplanabiliyor. Çoğu neden toplandıklarını bilmeden herkes orada diye, bir sokak olayının etrafındaki yığılmış olsa ve asıl olanı, hikayenin kendisini göremiyor olsa da…
Bu
etiketin; özgürlüğü, özgür ifadeyi saygısız, başkalarının ve özellikle
karşısına aldıklarının hak ve hukuklarına, onurlarına saldırı, hakaret olarak
anlayan, özgürlüğü ilkesizlik ve aşırı serbestlik olarak algılayanlara karşı
kullanıldığını da görüyoruz. Fakat kullanılma şekline baktığımızda başka bir seviyesizlikle
karşılaşıyoruz. Haddini bil diyenler, çoğu zaman yerdiklerinin ve durdurmaya
çalıştıklarının bir benzerini yapıyor, onlar da hadlerini aşıyorlar. Haddini
aşmak konusunda birbirine yaklaşan, benzeşen, birbirine dönüşen bu kesimlerin
hiçbiri durması gerektiği yeri bilmiyor. Bu nedenle de hepimizin ilerlemesine
engel oluyor. Ülkenin yolunu yordamını kapatıyor. Yolun, tekamülün canavarı
gibi daima bu milletin büyük kaderinin hiç te ona layık olmayan kazasındalar.
Nerelere
kadar gidebileceğini, ilerleyebileceğini bilmeyen, bununla meşgul olmayan,
vasıfsızlığı vasıf edinmiş onca insan, onca potansiyel elbette nerede
duracağını da bilemez halde. Bitmeyen sanal savaşlar ve kaybedilmeye devam
edilen koca bir nüfus…
Yozlaşmamış,
temiz kalmış vicdanı kaybettik. Bütün
bunların kök sebebi o kozmik saf yargılayıcının kayboluşunda saklı. Küsüp
gidişinde ve artık işlevsizliğinde saklı. Vicdanın, yani her insanın içine
yerleştirilmiş küçük, yerel, bir kişilik, aslında en çok kendisini
eleştirebilen, hakça değerlendiren, hakça yargılayan bir mahkemecik, görünmez
bir adalet odacığının kayboluşu, bütün bunların sebebi. Vicdanını, insan
kimliği gibi bir üst kimliğe ait değerlerini kaybetmiş, bağımsız kamu vicdanını
kaybetmiş bir milletin hukuku yapayalnız ve çaresiz kalabiliyor. Ne yapsa ne
etse ruhsuz bir yaptırım gücüne dönüşüyor. Temellerinden sarsıldığı için hakkıyla
da ayakta duramıyor. Sokağını meydanını temizlemeye çalışmaktan kolay kolay
kalkınamıyor.
Kimi
kesimler vicdanlarını ideolojisinde batırmış durumda. Kini bütün bir kuralcılık
ve sertlikle karşıtlarını yargılamak ve hükmen asmak peşindeler. İdam
kaldırıldı sanılıyor. Fakat başka türlü bir idam son hızla düzensiz seçtiği,
işaretlediği kişileri asıp kesmeye devam ediyor. “Hadi beni idam edin de
görelim!” diyerek yaptığı hukuksuzlukları, iğrençlikleri büyük bir övünç ve
arkalanma içinde, sırf toplumsal infial ve kargaşa için kendisini ortaya atan
özü karalar da çoğalıyor. Soyut intihar bombacıları gibi ortalıkta/ sosyal
meydanda dolaşıyor ve çıkardıkları kaosun tadını çıkarıyorlar.
Sosyal
medya-n/meydan büyük bir hipodrom vazifesini üstleniyor. Kimlerinin gerçek
hayatı yok. Tam zamanlı hipodrom alanında vazifeliler. Baskın bir kin dumanı,
havada savrulan küfürlü salyalar, tükürükler ve insanlıktan uzakta bir yerlerde
gerçekleştirilen, alay, hakaret, aşağılama, her türlü taciz gibi ağır bir
psikolojik şiddetle gerçekleştirilen infaz… Sanal alemin de mafyası, cezasıyla
alay eden, cezayı göze alarak hafife alarak yapacağından hiç te geri durmayan
özü karaları var. Bu sanal meydanın
sağlıklı bir kamu vicdanına dönüştürülmesine katkı sağlayacak hukuki
düzenlemelerin devamı gelmeli.
Bu
kirletilmiş sanal ortamların uzağında, dışında yaşayan, özellikle kin ve
ideolojik kutuplaşma ile döndürülmeye çalışılan o dar dünyanın uzağında bir
gezegencikte yaşayan herhangi bir insana o dünya böyle görünüyor. İnsanlığa, kayıtsız
şartsız adalete yakın oturan birine o çivisi çıkarılmış dünya, o alemin biraz
uzaktan görünüşü bu şekilde…
Saf
kaynaklardan tatlı deli, acı dolu akan sudan taşısak ta o yangını
söndüremiyoruz. Fakat yanığı, isi, ağır kokusu altında her gün biraz daha
ürkerek yaşamaya çalışıyoruz. Israrla batırılmaya çalışılan bir büyük geminin
içinde Nuh düşünceleri içinde yeni ve iyi, yeni ve güzel yaşam imkâncıkları
oluşturmaya çalışıyoruz. Batan geminin içinde bir şekilde çatılan kurtuluş
kayıkları çatmaya… Gemiden inmiyoruz. Kaçmıyoruz. Her şeye rağmen hep beraber
kurtulmanın yollarını arıyoruz. Fakat ne mümkün… Gemi haddini hiç bilmeyenlerce
kendi dibinin arayışına doğru hırsla, sarsıla sarsıla rotasından çıkarılıyor.
Tersin’e doğru yol alıyor.
Bu
tespitlerle kaptana uzaktan da olsa yardım ettiğimizi düşünüyoruz.
"Haddini
bil!" etiketinden yola çıkarak yazdığımız bu yazıyı şu cümle ile sonlandıralım.
Bir
insan ve toplum için büyük eksiklik elbette haddini bilmemek… Nerelere kadar
gidebileceğini bilmememek kadar, nerede duracağını da bilmemek. Ve serhat, son
sınır ile, ilk, en alt sınır arasında
deli dolu yaşayacak kadar bir özgürlük var. Denetimli serkeşliğe bile
yer var. Yeter ki serbestlik iyi denetlensin…