'Haçlı İttifakı' AB, Türkiye için masada
Avrupa
Birliği, Türkiye’nin üyeliği için fasıl üstüne fasıl açarken; Suriye, Libya,
Doğu Akdeniz, Kuzey Kıbrıs ve Yukarı Karabağ meselelerinde inisiyatif alınınca
iş tehdit, taciz, blöf ve şantaja kadar dayandı. Bugün toplanacak AB Zirvesi’nde masaya yatırılacak olan
Türkiye kısa, orta ve uzun vadeli yaptırımlarla terbiye edilmeye çalışılacak. “Söz dinlemeyen Türkiye”, ‘Haçlı İttifakı’nın aldığı açık ve gizli
planlara karşı yeni bir beka pozisyonu alacak.
*
“Küresel Haydutlar” çatışma sahası olan
Batı Asya’da (Ortadoğu) enerji kaynakları, kara ve deniz ticaret yollarından
elde ettikleri haraçları artırmak için var gücüyle saldırıyor. İskenderun
Körfezi, Süveyş Kanalı ve Hürmüz Boğazı üçgeni ve Karadeniz, Hazar Denizi, Aden
Körfezi ve Umman Denizi dörtgeni içinde kalan en sıcak çatışma alanlarındaki
büyük güçler mücadele veriyor.
ABD’nin
Suriye’deki hedefi, Ortadoğu’daki temel hedefinin bir parçası. O temel hedef;
Basra’dan Doğu Akdeniz’e kadar bir enerji ve bu bölgede terör koridoru
kurmaktı.
ABD’nin bu
koridora karşı çıkan Türkiye’yi oyalaması sonuç vermedi. Türkiye “kendi göbeğini kendi kesmek” için 9
Ekim’de düğmeye bastı. Barış Pınarı Harekâtı’yla “küresel haydut”ların lideri ABD’nin planlarını bozdu.
*
Bir taraftan
Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan eden, diğer taraftan ise Golan Tepeleri’ni
İsrail’in toprağı olarak tanıyan ABD, hoyratça yönettiği savaştan geri atmak
zorunda kaldı.
Fakat
bölgemizde çok denklemli yeni bir oyun başladı!.. Dün “kimyasal silah var” diyerek Irak’ı işgal edenler, bugün hedefe
İran’ı koyarak bir taraftan Körfez’i ablukaya alıp, diğer taraftan ise Doğu
Akdeniz’de suları ısıtmaya devam ediyor.
Oluşturulacak
dezenformasyon ve manipülasyonlar sayesinde “küresel haydutlar”ın kirli oyunlarında yeni bir safhaya geçeceği
aşikâr.
*
Dünyayı
attığı tweetlerle yönlendirmeye çalışan Donald Trump, “Bırakın Suriye ve Esad Kürtleri korusun ve kendi toprakları için
Türkiye’yle savaşsın...” sözleriyle psikolojik harpta yeni bir evreye
geçmişti.
Dün bizimle
Suriye topraklarında devriye atanların ajandalarında hiç şüphesiz “Suriye Cehennemi”nde Beşşar Esed’le
Türkiye’yi çatıştırmak ve yeni bir kaos üretmek, arkasından ise uluslararası
yaptırım ve ambargolarla köşeye sıkıştırıp “böl, parçala, yönet” planlarını devreye sokmak var. Öyle kirli bir
savaşın içindeyiz ki, asla popülizm yapma lüksümüz yok.
40 bin
insanımızı katleden PKK/PYD-YPG tehdidini tamamen ortadan kaldırmak, DEAŞ terörünün
yeniden ayağa kalkmasını önlemek ve barış koridoru inşa ederek mültecileri
topraklarına döndürmek amacıyla icra edilen operasyonlarla kirli oyun şimdilik
bozuldu!.. Mehmetçiklerimiz destan yazarken diğer taraftan fitneciler de boş
durmuyor. İttihat Terakki artıkları fitne ateşini körüklemek için ellerindeki
silah, kalem ve makamlarla “Ya istiklâl,
ya şehadet” diyen Mehmedimize saldırıyorlar. Sefere çıkmış ordumuzun zafere
ulaşmaması, birlik ve dirliğimizin akamete uğraması için bütün imkânlarını seferber
ediyorlar.
Yani “son kaleyi içerden çökertmek” için
dozajını artırdıkları dezenformasyonla gücümüzü zayıflatmaya çabalıyorlar.
Çirkin emellerine ulaşmak için aramızda “canlı
bomba” gibi geziyorlar.
*
Sömürü
düzenini kuranların dişlileri arasında feryat eden mazlumlara kulak tıkayan iki
yüzlü batı, bölgesine huzur götürme mücadelesi veren Türkiye’ye diz çökertmek
için silah satmamakla, ekonomik yaptırımlarla tehdit ediyor. Avrupa Birliği
üyeleri alelacele toplanıp oy birliğiyle kınayıp, Kıbrıs’taki sondaj
faaliyetlerinin durdurulması için aba altından sopa gösteriyor.
İpleri “küresel haydutlar”ın elinde olan
zağarlar, sahiplerinin goygoyculuğunu, zangoçluğunu yapmaktan geri durmuyor,
durmayacak.
*
İnsan
hakları teranesiyle dünyayı sömüren “Haçlı
İttifakı”nın açık açık savaş ilân ettiği Müslüman coğrafyada parça parça
yaşanan “3. Dünya Savaşı”nda oluk
oluk Müslüman kanı akıtılıyor.
Mazlumların
umudu olan Türkiye her platformda batının adaletsizliğini haykırdığında, yeni
eylemleriyle “küfrün tek millet olduğu”nu
ispat ediyorlar.
Ve tarihi
yeniden tekerrür ettirmeye çalışıyorlar. 100 küsur yıl önce devreye soktukları
sömürü çarklarının eskidiğini görenler yeni yüzyıl için planlarını devreye
sokup “böl, parçala, yönet” taktiklerini yeniden devreye sokmak için “Körfez Savaşı”, “Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) ve ardından devreye soktukları “Arap Baharı” ile “Ümmet”e operasyon çekiyorlar. Açık açık “Hak ile Bâtıl Savaşı” yaşanıyor.
***
“HİLÂL-HAÇ SAVAŞI”NIN FİTİLİ
ATEŞLENDİ
Libya ve
Suriye’de kirli oyunların peşinde koşan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron,
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de “Mavi Vatan”
doktrinini devreye sokmasıyla aba altından sopa göstermeye başladı.
İlk
çıkışını, “Türk halkı büyük bir halk ve
başka şeyler hak ediyor. Biz Avrupalılar, Türk halkına değil Erdoğan hükümetine
karşı açık ve sert olmalıyız...” ifadesiyle bilinç altındaki kirli
emellerini kustu. Açık açık Erdoğan’ın şahsında Türkiye’ye “balans ayarı” vermek için “Haçlı İttifakı”nı göreve davet etti.
11 Ekim’de
Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırmasıyla birlikte öteden beri Ermeni diasporası
ile kolkola olan Fransa gerginliği tırmandırmaya başladı. Azerbaycan, işgal
altındaki “Dağlık Karabağ”da
ilerledikçe Macron, ruh hastası gibi davranmaya başladı.
Bu
eylemlerin arkasından hızını alamayan Macron, Türkiye üzerinden söylemlerini
daha da ileri götürerek, “İslâm, bugün
dünyanın her yerinde kriz yaşayan bir dindir” açıklamasıyla İslâm dini ve
Müslümanlar üzerinde ameliyat yapmaya kalktı.
İslâm’a olan
nefretiyle bilinen ve Hz. Muhammed’e hakaret etmekten geri durmayan Charlie
Hebdo dergisi devreye sokuldu. Ocak 2015’ten ders çıkarmak yerine “Hilâl-Haç Savaşı” savaşının fitili
ateşlendi. Ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın müstehcen karikatürü
kapak yapılarak yayınlandı.
***
IRKÇILIK VE İSLÂM DÜŞMANLIĞI
ZİRVEDE
Bugün herkes
kulak kesilmiş Avrupa Birliği Zirvesi’nden çıkacak yaptırım kararlarını
bekliyor. Recep Tayyip Erdoğan ise Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı elde ettiği
Dağlık Karabağ zaferini Bakü’de gardaşlarıyla kutluyor.
Birleşmiş
Milletler Kararlarını takmayarak, Yukarı Karabağ Cumhuriyeti’ni tanıma
zevzekliğinden başka elinden bir şey gelmeyen Fransız Emmanuel Macron ve
yandaşları kafayı sıyırmasında ne yapsın.
Avrupa’nın
şımarık çocukları Yunanistan ve Fransa’nın provokasyonlarının, kışkırtmalarının
tek bir nedeni var; Türkiye’ye karşı blok oluşturmak. Kendi problemlerini
Avrupa Birliği sorunu haline getirerek Türkiye üzerinde baskı kurdurmak.
Müzakere masasından kaçarak şantaj politikası uygulamak.
Doğu
Akdeniz’de İstanbul’dan Libya’ya insani yardım taşıyan Türk bandıralı ROSELINE-A gemisine, İrini Harekâtı
(BM’nin Libya’ya yönelik silah ambargosunun denetlenmesi için AB tarafından
Akdeniz’de başlatılan tartışmalı operasyon) kapsamında Yunan komutanın sevk ve
idaresindeki Alman fırkateyni ile hukuksuzca ve korsanca çıkartma yapılması
bunun delilidir. Önceki gün yine Libya’ya ilaç taşıyan “Mebruka” adlı Türk ticari kargo gemisinin talimatlara uymadığı
iddiasıyla 9’u Türk, 17 mürettebatıyla Halife Hafter milisleri tarafından
alıkonulması bunun dünyaya ilanıdır.
Türkiye bu
alçak girişimlerle bir taraftan tuzağa çekilmek istenirken, diğer taraftan ise
hukuksuzluğun daniskasına maruz bırakılmaktadır. Kirli tuzağınız görmüştür;
bütün gayretleriniz nafile.
Bu “küresel haydutlar” öyle bir azgınlık
içindeler ki, Koronavirüs bile hafif geliyor. Hem sömürü düzenleriyle “kavimler göçü”nü başlatırlar, hem de
jeopolitiğimiz zarar görmesin diye altına imza attıkları sözleşmeleri inkar
ederler. Sınır kapıları aralanınca da mültecilerin üzerine kurşun yağdırıp, buz
gibi sularda boğarlar.
Faşistlik
bunlarda...
Irkçılık
bunlarda...
İslâm
düşmanlığı bunlarda...
Türkiye’nin
barındırdığı milyonlarca mülteciyi üzerinize sürseydi ne olurdu?
Faşizm
belası ülkenizi yakardı...
Liderlerinizin
çoğu değişirdi...
Demografik
yapınız târumâr olurdu...
Vesaire...
Peki bugün
Avrupa Birliği kalkmış neyin peşinde koşuyor? Türkiye’ye yaptırım; tam bir akıl
tutulması. Şu iyi bilinmeli ki, Türkiye’nin önüne duvar değil, köprü kuranlar
kazanır. Türkiye’nin önünü kesilerek, yaptırımlar uygulayarak bir yere
varılamaz.
Bu bağlamda
İslâm düşmanlığı üzerinden dizayn edilen yeni Avrupa daha özgürlükçü değil,
daha otoriter bir Avrupa olacaktır. Böyle bir Avrupa’nın sadece Müslümanlara
zarar vermeyeceğini anlamak için kahin oymaya gerek yoktur.
*
İşte bu ırkçılığın bir örneği önceki günkü Paris Saint-Germain ile Medipol Başakşehir futbol takımları arasında oynanan Şampiyonlar Ligi maçında yaşandı. Maçı yöneten dördüncü hakem Sebastian Coltescu, Medipol Başakşehir’in yardımcı antrenörü Pierre Webo’ya “Negro-Siyah Adam” ifadesi kullanarak insanlık suçu işledi. Lanet olsun sizin gibilere; işte ektiğiniz tohumun ürünü.