Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

25 Şubat 2020

Hacı Veyiszade Mustafa Efendi

Bir çok değerli insanımızın şehid olduğu ve vefat ettiği bir aydayız. Ömrünü İslam’a ve Kur’an’a vakfetmiş, Konyalı Hacı Veyiszade Mustafa Efendi de bunlardan birisidir.

Kendisi adını doğumunu “İsmim Mustafa, mahlasım Sabri. Pederim Konya ulemasından Hacı Üveys Şükrü Efendi. Konya’nın Durak Fakih Mahallesinde elli dört numaralı hanede, 1305 / 1889 tarihinde tevellüt etmişim.” şeklinde ifade edermiş.

İlk mektebi Sadırlar İbtidaisi’nde tamamlar. Hacı Adil Efendi Medresesi’nde babasından, Ebubekir Sami Paşa Medresesi’nde Muhammed Bahaeddin Efendi’den, Konya Islah’ı Medarisi’nde Ahmet Ziya efendi’den ilim tahsil etmiştir.

Islah-ı Medaris (1912-1917), Aziziye Camii (1919-1924) sultan Selim Camii (1922-1924) Medarisi İlmiye (1923-1924) Konla Vaizliği (1924-1960) görevlerinde bulunmuştur.

Ayrıca 13 Aralık 1951 tarihinde Konya İmam Hatip Okulu’na Arapça öğretmeni olarak tayin edilmiş vefat ettiği 5 Şubat 1960 tarihine kadar bu görevini sürdürmüştür.

Yazılı bir eseri yoktur. Fakat yüzlerce talebe ve hafız yetiştirmiştir.

Hacı Mustafa Efendi, Cumhuriyetin netameli yıllarında, her türlü baskıya rağmen Kur’an öğretme hizmetinden geri durmamıştın. Birçok kereler takibata uğramış, karakollara götürülüp, hakaretlere maruz kalmıştır.

Kardeşi Hacı Veyiszade İbrahim Efendi’nin oğlu Ali Ulvi Kurucu, Amcası Mustafa Efendi ile ilgili olarak anlatımlarından ikitanesini sizlerle paylaşıyorum:

Amcamın Konya’ya Hizmetleri

Amcam, bizimle beraber Medine-i Münevvere’ye hicret edecekti. Biz İstanbul'a vizeleri almak için gittiğimizde, son gün bu bulunduğumuz otele, “Benim vizem dursun.” diye telgraf çekmiş. Allah’tan gelmemiş. Gelseydi, Konya’da yaptığı hizmetleri yapamayacak, göremeyecek idi. Konya’da kalarak, Zeynelabidin Efendi’nin, Ziya Efendi’nin, dedemin ve babamın yapacakları hizmetlerin hepsini sanki tek başına üzerine almıştı. Koskoca Konya’nın yükünü taşır hâle gelmişti. Bir şehir halkının bir âlimi, bir din adamını bu kadar sevdiği de, çok nâdir görülmüştür.

Son yıllarda inşa olunan ve faaliyete geçen Hacı Veyiszade Camii ve Külliyesi, Konyalıların bu duygularının en açık ifadesidir;

Amcam kendisini memlekete, memleketin ilmine, irfanına hizmete vakfetmişti.

Haftada bir gün hapishanelere, bir gün çingenelerin mahallesine vaaz etmeye giderdi. Kitabı, kıbleyi, nikâhı, talâkı bilmeyen, câhil kalmış, ihmâl edilmiş o vatandaşlarımızın ayağına gidiyordu. O çingeneler de, cenazesinin arkasından, “Hocam bizleri kimlere bıraktın da gittin?” diye ağlamışlar...

Büyük küçük insanların, dedemin selâmını almak için yollara çıktıklarını, ben de görmüştüm. Daha sonra bu hâl, daha fazlasıyla amcama teveccüh etmiş. Çarşı halkı, amcam geçerken, selâmını, duasını almak için, müşteriyi de bırakıp dışarı çıkar olmuşlar.

Peygamber Efendimizin, “Âlimler, peygamberlerin vârisleridir.” Sözü, O’nda etmiş.

Burada, selâmın ehemmiyeti de apaçık ortaya çıkıyor. Selâm veren ve alan insan, artık yalan söyleyemez, kötülük yapamaz. Bunları tâahhüd ediyor, söz veriyor.

Karşısındakine:

“Esselânmualeyküm kardeşim, vatandaşım, seni temin ederim, emin ol ki, ben sana ne yalan söyleyebilir, ne hile yapabilir, ne de oyun oynayabilirim. Benden emin ol!” diyor.

Selâm verilen, alınan yerler, caddeler, sokaklar, selâm, selâm,

Selâm… Cennet bahçesi gibi oluyor...”

Teneffüste Namaz

İstanbul’da vilâyetin yanında Anda Kitap Dağıtım Şirketi'nin merkezi vardı. Buranın müdürü olan Cezmi Bayram Bey'e, 1992 yılında Ömer Ziya Belviranlı ile birlikte iade-i ziyaret için uğramıştık. Hayreddin Karaman ve Bekir Topaloğlu Beyler de orada imişler,

Hareddin Bey, Konya’da okumuş, amcamın talebesi olmuş. Bir çok faziletinden bahsetti. Anlattığı hususlardan birisini şöyle ifade etmişti:

“Öğretmenler derste yorulurlar, teneffüsü beklerler. Çay içerler, sohbet ederler, öğretmenler odasında dinlenirler… Amcanız ise oraya gitmez. Kapının arkasında bir seccadesi vardır. Onu serer, namaza durur.”

Havreddin Bey bunu anlatınca, ben:

“Evet, dedim; es-salatü mi’râcül-mü'min; namaz mü’minin miracıdır…”

Fakat Hayreddin Bey zeki arkadaş, derhal dedi ki:

“Hocam, bence şu hadis-i şerif daha uygun: Cuilet kurretu aynî fi’s-salâh... Allah’ım bana dünya nimetlerinden üç nimeti sevdirdi. Birisi, güzel kokuyu severim. İkincisi kadını severim. Kadın annedir, zira insanın ilk okuludur, terbiye mektebidir, insanı o yetiştirir. Üçüncüsü, nimetlerin nimetini namazda buldum. En büyük zevkim, en büyük huzurum namazdadır… Bu hadis-i şerif daha uygundur. Herkesin dinleneceği saatte, amcanız namazla dinleniyor. Diğerleri insanlarla konuşarak dinleniyor, amcanız Cenab-ı Hakk’a arzıhal etmekle dinleniyor. Ders boyu imandan, irfandan bahsetmiş, ruhumuza hitap etmiş olan bu zat, iki ders arasında da Allah’la görüşüyor, Cenab-ı Hakk’ın huzurunda bulunuyor... Bu zat tabii olarak bütün hocalardan fazla sevilirdi. Çünkü söylediklerini fiiliyle, hâliyle yaşıyordu…”