Hacı Bektaş-ı Veli'nin Tarihsel Yolculuğu
Büyük düşünür ve İslam
alimi Hacı Bektaş-ı Veli’nin vefatının
750. yıl dönümü vesilesi ile bu yıl ülkemizde çeşitli etkinliklerle
anılıyor.Taçkıran salgını ve diğer doğal afetlerden dolayı gözle görülen etkinlikler olmasa da başta Kültür Bakanlığı,valilikler,
belediyeler, bazı kamu kurumları ve çeşitli sivil toplum kuruluşları bu hususta
etkinlik takvimlerini kamuoyuyla paylaşıyorlar.
Biz de bu propgramlar
dahilinde bir çalışma yapabilir miyiz, düşüncesi
içerisindeyiz.yapacağımız programın teması “Neden bu yıl Hacı Bektaş-ı Veli yılı kabul
edildi ve Hacı Bektaş-ı Veli hakikatte kimdir?” sorularına cevap arayacağız. Bu
yazımızda daha çok Hacı Bektaş-ı Veli kimdir sorusuna cevap aradık.
Orta Asya’daki Moğol diğer bir tabirle Cengiz istilası
sebebiyle Anadolu’ya doğru gelen derviş
göçleri içerisinde Hoca Ahmed Yesevi’nin
de öğrencileri vardı. Bunların başında
Hacı Bektaş-ı Veli geliyordu. Prof. Dr. Ahmet
Yaşar Hoca İslam ansiklopedisinde Hacı Bektaş-ı Veli’yi Anadolu’ya gelirken bir
Türkmen aşireti ile birlikte geldiğini söylüyor ve bu aşiretin Anadolu’ya gelen
Bektaşlı aşireti olabileceğini söylüyor. (Bkz. https://islamansiklopedisi.org.tr/haci-bektas-i-veli). Bu bilgi neticesinde Hacı Bektaş’ın Horosan
erenlerinden olduğu aşikardır.
Horasan ismi ve bölgesi
bugün büyük çoğunluğu İran sınırları içinde olan tarihi bir bölgedir. Bu
bölgenin Belh ve Herat şehirlerinin olduğu bölüm Afganistan’dadır. Merv ve Nesâ
yöresi Türkmenistan’da: Nişabur, Şirvan ve Meşhed ise İran sınırları
içeirindedir. Bu bilgileri niçin veriyorum. Hacı Bektaş, 1209 yılında Nişabur’da
doğmuştur. Mevlana ise 1207 yılında Belh şehrinde doğmuştır. Afganistan, Türkmenistan
ve İran isimlerinin olmadığı bu dönemde Harzemşahlılara bağlı Horasan Valiliğinin
başkenti Merv idi. Sonrasında Moğol saldırıları sonucu bu
şehirler yakılıp yıkılıyor. Mevlana Celaleddin, ailesiyle birlikte Belh şehrinden
kaçarak hayatını kurtarıyor. Hacı Bektaş da ailesiyle birlikte Nişabur’dan
kaçarak hayatını kurtarıyor.
Bugün Afgan göçleri ile o zamanki Orta Asya’dan gelen göçleri kıyaslarsak şunu söyleyebiliriz. O
zamanlarda resmi devlet sınırlarının
olmadığı bir dönemde Gerek Hacı Bektaş ve gerekse Mevlana Anadolu’aya
aşiretleriyle birlikte geldiklerinde ıssız bir bölgede oba kurmuşlar. Daha
sonra yerleşim yerlerine yakın giderek onlarla temasa geçmişlerdir. Bu Horasoan
erenleri, daha sonra Anadolu’da bulunan beyliklerin mahiyetine girmiştir. Ve
tekke açmalarına izin verilmiştir.
Mevlevilik ve Mevlana ile
ilgili devrinde binlerce yazılı kaynak olmasına rağmen Bektaşi kaynakları ve
Hacı Bektaş-ı Veli hakkında yazılanlar ne yazık ki menkıbelere dayanmaktadır. Hacı Bektaş’ın Anadolu’ya geldiği yıllarda
önemli bir iz bırakmaması ve çok sonradan yaygın bir şöhrete sahip olması tarihi açıdan yetersiz bir problemdir. Menkıbevi
Hacı Bektaş, Rum Abdalları tarafından oluşturulmuş bir kişiliktir.
Hacı Bektaş’tan bahseden
en eski kaynak 15. Asırda Elvan
Çelebi’nin yazdığı Menâkıbü’l-kudsiyye
adlı eseridir. Daha sonra Ahmed Eflaki Menakibü’l-arifin’i kaleme alır. Bu eser
dönemin Mevlevilik tarihini kaleme alırken Hacı Bektaş’ı Veli’den kısaca
bahseder. 15. Asırda Hacı Bektaş-ı Veli adına düzenlenmiş Velayetnâme
(vilayetnâme) bir eser vardır. Uzun Firdevsi tarafından yazıldığı kabul edilen bu
eser, iki asır boyunca eklemeler ve
çıkarmalar yapılarak hazırlanmıştır. Aslında bu eser Uzun Firdevsi’ye gelene
kadar Kalenderilik, Hurufilik, Babai hatta Orta Asya Şamanizmi de katışarak
ortaya çok fikirli bir komisyon kitabı
haline gelmişti. Bu kitapta anlatılan
rivayetler, o zamanlar Anadolu Halk İslamı
dediğimiz popüler kültür (göçebe halk İslam’ı) ve dini anlayışı da sergilemektedir.
Bektaşi tarakitakına
gelince şunları söyleyebiliriz. Hacı Bektaş-ı Veli’ye isnad edilen Vilayetname
kitabı,onun ölümünden iki asır sonra Uzun
Firdevsi tarafından derlenince bu kitap
Bektaşiliğin kitabı olarak kabul edilmişti. Bektaşi tarikatı da Babailik, Kızılbaş ve Şii’likten
farklı yeni bir forma dönüştürülmüştü.
Selçuklulara karşı
çıkarılan Babaî (Malya) isyanında şeyhi Baba İlyas’ı ve kardeşi Menteş’i kaybeden Hacı
Bektaş, Selçuklulardan kurtulup Kırşehir’e gelmiş ve Sulucakara kasabasındaki
tekkesinde inzivaya çekilmişti. Hacı
Bektaş-ı Velinin vefatından sonra Bektaşilik Kırşehir Merkezli gelişti.
Selçuklu devletinden sonra Osmanlı devleti, Bektaşi’liği halka dayaı adap ve
erkanı yeniden tepit ettirip tanımıştı. Osmanlı Devleti, bunun yanında
padişah 2. Beyazid döneminde 1501 yılında Bektaşi şeyhi Balım Sultan’ı
Rumeli’de Kızıldeli dergahından alıp Kırşehir’deki Hacı Bektaş Tekkesi
Postnişinliğine getirmişti. Böylece Konyâ’da Mevlevilik ve Kırşehir’de Bektaşilik olmak
üzere iki önemli tarikat Anadolu’da
kurumlaşmış oldu. Osmanlılar, bunun
yanında Kızılbaş tarikatını ve Yeniçeri şeyhlerini de Bektaşi tarikatına bağlamıştı.
Bektaşilik, İslam tarikatları içerisinde gayrimüslimleri ençok etkileyen iki
tarikatten biri olmuştur. Diğeri de Mevleviliktir.
Netice olarak şunları belirtmekte yarar var. Başta da dile getirmiştik. Hacı Bektaş-ı Veli, Hoca Ahmet Yesevi’inin ikinci kuşaktan talebesidir. Ahmet Yesevi'nin öğrencisi olan Lokman Parande, Hacı Bektaşi Veli'yi yetiştirmiştir. Yani, Mevlana, Yunus Emre,Tapduk Emre, Ahi Evran gibi Horasan Erenleri ve Anadoluda yetişen öğrencileri birbirine uzak olmayan insanlardır. Hacı Bektaş-ı Veli’iyi kendine rehber edinenler günümüzde onun fikirlerinden uzaklaşmışsa ya da Mevlana’nın fikirlerini kendine rehber edinenler onun fikrinden uzaklaşmışlarsa yapacak şey şudur:Tekrar Mevlana’ya ve Hacı Bektaş’a dönmek ve onların eserlerini ciddi bir anlamda inceleyip araştırmak olacaktır. Hacı Bektaşi Veli’nin “İncinsen de incitme” ve “düşmanının da insan olduğunu unutma” sözleri insanlığı, hoşgörüye davet ederken Mevlana’nın bu şekilde mesaj veren onlarca ifadesi vardır.