Hacı Bayram Lokantası'nda bir eğitim fakültesi mezunu
Berkant Yükseltürk’ü “sosyal
medya”dan tanıyorum.
Hayli vakittir paylaşımları dikkatimi çekiyor.
Günlerden bir gün, herkese açık olan “DM” kutuma mesajının
düştüğünü gördüm.
“Allah (cc) Serdar Arseven’den razı olsun. Bizlerin âhını bir o
dile getirdi. Medyanın büyük bölümü maalesef kafasını kumlara gömmüş. Böyle,
birinin sıkıntılarımızı, feryâdımızı duyması bizleri çok sevindirdi. Salgının
bütün faturasının küçük esnafa yüklenmesi …”
demiş…
Bu satırların devamında…
“Bugüne kadar hep
Ak Parti’ye oy verdiğini” belirtmiş.
Ve şöyle devam etmiş:
“Samimi
insansınız. Allah razı olsun sizden. İzledim az önce sizi, yıllardan beridir de
takip ederim. Ankara’da Ulus, Anayasalar Caddesi’nde Hacı Bayram
Lokantası’ndayız. İki ortağız. Ara sıra kısa da olsa düşüncelerimi sizle
paylaşmak isterim.”
Berkant Yükseltürk, samimiyetle
içini dökmüş.
Bir de telefon numarasını bırakmış.
Aradım.
Uzun uzun konuştuk.
Çok dertli.
O 28 Şubat hortumunun
ortalığı kasıp kavurduğu süreçte, kendi bulunduğu yerde “Hak Mücadelesi” vermeye çalışmış.
Biz de, bilenler bilir, işin “medya” kısmında, elimizden geleni
yapmıştık o karanlık yıllarda.
Berkant Yükseltürk, Selçuk Eğitim
Fakültesi mezunu bir esnaf.
Tefekkürü asla ihmal etmediğini hemen belli ediyor.
Böyle “küçük” esnaflar çok lâzım, zira, bu kesimin
sıkıntılarının uygun üsluplarla dile getirilmesi gerekiyor.
Bizlere telefon açıp, mesaj atıp dert yananlar çok ama “sosyal
medyada” çok zayıf kalıyor bu kesim.
Böyle olunca da “madem bu kadar dertliler, niçin sesleri
çıkmıyor?” gibi bir durum oluşuyor.
Sosyal medyada en çok ses çıkartanlar feministler, lgbt
bireyler, şunlar, bunlar…
Bir de “yukarıya selâm, ranta devam” diyen “takımların” sesleri iyi çıkıyor.
“Allah bu milleti
bir daha CHP zihniyetinin eline düşürmesin” demeye devam etmekle birlikte “Bu taraf da artık kendine gelmeli arkadaş!”
mesajını vermeye çalışanların sesleri pek çıkmıyor, çıkamıyor.
Bunun çeşitli sebepleri var.
Başka vesileyle gündeme getirmeye devam ederiz kısmetse…
PLÂNDEMİ BÖYLE BİR
ŞEY!..
Bugün, Muhterem Esnafımız Berkant
Yükseltürk’ün kaleminden “alıntı”
yapalım.
Lâfı, daha fazla uzatmadan, kendisine bırakalım:
“Etrafımızda 1 yıldır yaşadıklarımız, zaten yürürlükte olan 20
yıllık sürecin son bölümü.
Ulus devlet ve toplumlarına istediği şekli
vermek isteyen küresel güç, bu sürecin plânını uzun
yıllar önce hazırladı.
Senaristler, yönetmen, oyuncu kadrosu, figüranlar,
malzeme, konu, vesaire…
Uzun ve derin analizler, araştırmalar
neticesinde tespit edildi.
Hedef ne idi?
Küresel -dijital tam kontrol sistemini ikâme etmek.
Ülkelerin sınırlarını, kültürlerini, inançlarını, ekonomik ve eğitim sistemlerini -kendi
istedikleri akıl ile teknolojiyi de üst seviyede kullanarak- birleştirmek.
Yeni bir dünya
görüşü- Yaşam tarzı sunmaları için öncekini yok
etmeliydiler.
Bu kolay bir iş değildi.
Toplumların yüzyıllar içerisinde olaşan ve
kabul gören inanç-kültür ve alışkanlıkları öyle kolay kolay silinemezdi.
O halde ne yapmalıydılar?
Elbette öncelikli hedef kitle gençlerdi.
Moda tabirle ‘z kuşağı’..
Dijital tam kontrol sisteminin kurulmak
istendiği toplumun hammaddesi olan yeni neslin inşâsı için; bilim adamları,
psikologlar, pedagoglar, önceden devşirilmiş örnek ağbiler (youtuber) vs. gibi
insanlardan müteşekkil dev bir çalışma ekibi
kuruldu.
Çocukları cezbedecek oyunlar ,filmler, platformlar
oluşturuldu.
Bunun fizibilitesi çok daha öncedeki bir
aşamalar silsilesinde zaten halledilmişti (ilgi alanlarının keşfi, kontrol
altına alma vs)
Çocuklara hangi bilgisayar oyunlarıyla hangi
duygu-düşünce ve karakter yapısı kazandırılır , bunu çok iyi araştırıp sundular
gençlere. Ne devlet , ne de ebeveynler bu zihin inşâsı için yapılan işgal
operasyonunu anlayabildi.
Anneler,
babalar, tv dizisi seyrederken, yan odada çocuklarının pc ekranında sadece
masumane ve hoşça vakit geçirmek için oyun oynadığını sanıyorlardı.
Halbuki o oynanan oyunlar çok sinsice
hazırlanmıştı.
Bu oyunlar, istedikleri şahsiyet ve dünya
görüşünü çocuklarımıza giydirmek isteyen dev bir işgal ordusunun aparatlarıydı.
Bizler küçükken hangi oyunları oynardık?
Çocukken hangi çizgi filmleri izlemiştik?
Hemen hepimiz aynı isimleri sayabiliriz ve
mutlaka aklımızda güzel tiplemeler ve yararlı mesajlar kalır.
Oyunlar ise saklambaç, futbol, ebeleme vs.
Arkadaşlıkları pekiştirici oyunlar.
Bilgisayarda çocuklarınızın oyunlarını hiç
incelediniz mi?
Çete, adam öldürme, hırsızlık, kolay yoldan
zengin olma, acımasızlık, bencillik, diğerini yok etme, uzaylıların
saldırıları, zombiler, başka oyuncunun aylarca zaman harcayıp kurduğu şehri
işgal edip tüm zenginliklerini çalma.
Yeni
normalleri oyunlarla geleceğimiz olan çocuklarımıza zaten çoktan giydirdiler!..
Aldığınız bir kıyafetin, oyuncağın kıymeti
niçin olmuyor?
Neden çabucak her şeyden sıkılıyorlar?
Niçin merhametleri bu kadar az?
Sevmek, âşık olmak ,dürüstlük, dostluk, saygı
adeta yok olmuş vaziyette...
Deizm artıyor.
Listeyi uzatabiliriz.
Siz odada dizi izlerken,eşiniz mutfakta yemek
hazırlarken, küresel akıl çocuğunuzu ‘kurgulağı
sisteme’ uygun bir nefer haline getirdi bile.
Toprak işgalinden önce zihin işgali gereklidir.
F-16 ları tepemizde uçuran ‘ altın nesil’, kendi ülkesine - milletine bu ihaneti yapacak
karakteri bir günde mi yetiştirdi sanıyorsunuz?
Covid
virüsü üzerinden (dışarıdan) oynanan son bir yıllık oyun, plândemi tiyatrosunun
son perdelerinden.
Tedbir ve önlem denilerek pişirilen yeni sistem
kurulmak üzere.
O sistemin içindeki toplum bizim çocuklarımız
ve zaten pişirildi uzun zamandır…
Milyonlarca twit atıp ‘Yüzyüze sınav istemiyoruz, uzaktan eğitime devam edilsin’ filan
diyenler kimler?
Tabii ki istisnalar var ve o istisnalar
çoğaldıkça umutlarımız da o oranda yeşerecek.
Uyanmışlar uyuyanları uyandırdıkça umutlanmaya
devam. Kendimiz,ailemiz,çevremiz
öncelikli olmak üzere iktidar-muhalefet ayrımı yapmadan
düşüncelerimizi,endişelerimizi , umutlarımızı iletelim ve takipçisi olalım.
Allah bir toplum kendisini değiştirmek istedikçe yardımını esirgemeyecektir.”