Hac yolculuğum ve izlenimlerim
“Gücü yetenlerin haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir
hakkıdır" (Al-i İmrân, 3/ 97).”
"İslam beş temel esas üzerine kurulmuştur. Allah'tan
başka İlah bulunmadığına ve Hz. Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna tanıklık
etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, hac ve Ramazan Orucu" (Buhârî,
İman, 1. I, 8. Müslim, İman, 19-22.)
Ayet ve hadisler ışığında Haccın farz olduğu konusunda,
Müslümanlar arasında hiç ihtilaf olmamış, bu konuda ümmetin icması hasıl
olmuştur.
Hac, hemen bütün dinlerde bulunan bir ibadet çeşididir.
İslam’da ise şartlarını taşıyanlar için zorunlu bir ibadettir.
Bu zorunlu ve farz ibadeti 17 yıl önce yerine getirmiştim.
Bu sene Allah tekrarını nasip etti. Yazıyı Mekke’den yazmaya çalışıyorum,
manevi atmosferin içinden çıkıp otele geldiğimizde yalan ve geçici dünyayı
tekrar yaşıyoruz.
Keşke hep Kâbe’de kalabilsek Allah’ın evindeki misafirlikte
belli bir zamana bağlı, her misafirlik gibi…
Lebbeyk Allahümme
lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk, innel hamde ve'n-ni'mete leke
ve'l-mülk, lâ şerîke lek.”
“Buyur (emret) Allah’ım! Emrine amadeyim buyur! Senin hiçbir
ortağın yoktur. Emrine amadeyim buyur! Şüphesiz hamd sana mahsustur. Nimet de
mülk de senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur.”
Dil ile ikrar, kalp ile tasdik ettiğimiz telbiye ile ihrama büründük,
bir nevi kefeni giyip sevdiklerimizi ve
dünyayı arkamızda bırakarak, rahmet denizinde bir damla olmaya ,af ve mağfiret
dilenmeye, geldik.
Hac’cen mebrur, say’yen meşkur, zenbin mağfur, amellen makbul olması dileğiyle. Hacca
niyet ettik. Rabbim sen kabul eyle…
Dünyadaki tüm Müslümanlar ömürlerinde bir kez de olsa hac ibadetini
yerine getirebilmek için uzun yıllar beklemek zorunda. Çünkü hac zamanı, Mekke
en fazla 2/3 milyon kişiyi ağırlayabiliyor. Her zaman olduğu gibi kaçak şekilde
gelenlerle sayı 5 milyonu bulabiliyor. Bu yüzden özellikle de zilhiccenin ilk
15 günü çok aşırı kalabalık oluyor. Bu kalabalık bize mahşerin provasını
yaşattırıyor. Hac bir yönüyle de Ümmetin ictimasıdır. Dünyanın her yerinden,
her dilden, renkten, ırktan Müslümanların kongresi olarak buluşuluyor.
Buluşmanın başkenti Mekke, uçsuz bucaksız bir çölün
bağrından fışkırmış volkanik lav kayalığı ortasında kurulmuş kutsal şehir.
İnsanoğlunun ilk kurduğu şehirdir. Çünkü Kur’an da ona “ Ummu’l -Kura
denilmiştir. Kâbe, yeryüzünde kurulan ilk mabeddir. Mekke ise tüm “şehirlerin
anası” yani insan soyunun ilk medeniyet beşiği Hz Adem ve Havva annemizin
buluştuğu coğrafyadır.
Mekke, inançlı Müslümanların Rüya şehri. Gidenlerden istenen
dua siparişlerinin başında “Bize de nasip etsin” geliyor. Çünkü buraya sadece
davet edilen geliyor. O nedenle Allah’ın misafiri olmak her kula nasip olmuyor.
Mekke Allah’ın 99 isminden Celal’i
(Azamet, hiddet, hışım) dibine kadar yaşayacağınız bir şehir. Çünkü orada
secdeye gitmek için kavga edenleri, safa girebilmek için yalvaranları, tavaf
edebilmek için dirsek atanları, Allah’ın huzuruna çıkabilmek için kavga
edenleri görmek en büyük şaşkınlığım. Şehir zaten sizin adınıza öfkelidir.
Kurumsalıktan uzak kurallar silsilesi ,sizi sadece yorup geriyor. İslam
inancına göre dünyanın merkezi sayılan Mekke, gittiğinizde “Evet dünyada bir
merkez varsa, orası burasıdır” dedirtiyor. Sebebide 24 saat açık olan Kâbe ve oradaki izdiham.
Daha uçaktan indiğinizde havaalanından başlayan uzun bekleyişler sizi yorsa da
tecrübe olarak kalıyor.
Müslümanlar içinden seçilmiş olarak buraya gelmiş olmak, tüm
bu zorluklara şikâyetsiz katlanmanızı kolaylaştırıyor. Yaşanan tüm aksilikleri
olgunluk ve anlayışla karşılıyorsunuz. Namaz esnasında kafanıza basana dahi
sesiniz çıkmıyor. Çünkü gelmiş olmanın verdiği sevinç o kadar güçlü ki, kafama
basılsa da ben buradayım.
Mekke ve Kâbe ikisi size kucak açar, tıpkı Hz. Hacer ve
İsmail gibi, inanç çölünde sizde susuzluğunuzu ve çaresizliğinizi haykırmaya,
yalvarmaya gelmişsiniz.
Bu kutsal mekanın en büyük kahramanı hiç kuşkusuz Hz. Hacer
annemizdir.
Terk etmeden, aradığını bulamazsın bunun şifresini Hz. Hacer
iman ve gayreti ile bize asırlar önce göstermiş. Safa ve Merve’de say yaparken
her hücreme kadar Hz Hacer’i his ettim. Bir anne olarak yavrusu için
çırpınışını yakarışını ve teslimiyetini yaşıyorsunuz.
Siyer okumuş olanlar ilk anda hayal kırıklığına
uğrayabilirler ki, ben uğradım. Resullah’ın evinin yıkılıp kütüphane yapılması,
Ebu Kubeys dağının neredeyse bitmiş olması, Hira dağını otellerin sarması daha
nice kutsal mekan, kıymeti bilinmeden tüketilmiş. Otobüslerden inersiniz yola
devam edersiniz hala Kâbe ortada yoktur. Çünkü hapis edilmiş etrafı, Zemzem
Towers olarak bilinen Al Bait Kuleleri karşılar sizi. Kâbe’de kaldığınız sürece
azametiyle dikkatinizi çekecek kulenin saatine bakarsınız önce,( gayri ihtiyari
) Holiday Inn, Tevhid Otel, Intercontinental, Hilton geçer gözünüzün önünden.
‘Lebbeyk’ feryadıyla kendinize gelir, hedefe odaklanırsınız.
Mekke’yi genişletme
projesi nedeniyle birkaç yıldır ülkelere kota kısıtlaması uygulanması hacıların
geçmişe oranla daha rahat hac yapmasını sağlıyor. Lakin hala anlam veremediğim
yol kapatma, bariyel koyma, sürekli güzergâhına müdahale etme hacıları yoruyor
ve geriyor. Ancak bütün önlemlere karşın, ülkeye kaçak giren hacıların Kabe’nin
avlusunu, sokakları yatakhane gibi kullanmalarına kimse engel olamıyor.
Mekke
kadınların ibadeti açısından biraz sıkıntılı.
Kabe’de hac döneminde tavafı eğer birinci kattan yapıyorsanız, her renkten,
dilden, kadın erkekle ten tene, ter teresiniz. Kim olduğunuzun, nereden
geldiğinizin bir anlamı yok. Orada sadece bir hiçsiniz. O girdaba
kapıldığınızda, ne kadınsınız ne de erkek. Yaptığınız tek şey cinsiyetsiz bir
varlık olarak kendinizi suyun akışına bırakmak. Kabe’de sağınızda solunuzda,
önünüzde arkanızda, hatta tepenizdeki bacakların arasında namaz kılmanız
gerekiyor. Tekme yemeden, ayağınız, başınız ezilmeden bitirmek pek mümkün değil.
Bütün zorluklara rağmen burada kılınan iki rekat namazın verdiği haz, evinizde
tek başınıza kıldığınız hiçbir namazda yok.
Haftaya inşallah izlenimleri paylaşmaya devam edeceğim. Şimdiden tüm İslam aleminin Kurban bayramı mübarek olsun.