Hac Arafat'tır
Arafat
vadisini âdeta haşir meydanına çeviren Hacılar; özgürlüğe kavuşmanın çırpınışı
içerisinde dualarla, telbiyelerle, salavatlarla ellerini semaya kaldırarak
kendileri, akrabaları, geçmişleri ve bütün mü’minler için niyazda bulmak,
gözyaşları dökmek için sabırsızlanıyor. Bugün, büyük gün. Arefe’de, Arafat’a
yivlenme günü. Hacc’da ilk fiil, ilk hareket, Arafat’tan başlıyor. Neden, Kâbe
değil de Arafat? Buradaki sır Hz. Âdem Aleyhisselam’ın kıssasında gizli. Bu
kıssadan yola çıkarak, Arafat’ı önemli kılan sebeplerin derinliğini anlamaya
çabalıyoruz. “Kâbe”den, “Arafat”a iniş!..
*
Kur’an’da
bahsedilen kıssaya göre; Allah’ın yeryüzündeki ilk halifesi Hz. Âdem, “cennet
bahçesi”nde yeşillikler ve vadiler arasında yiyor, içiyor, sıkıntılardan arî
(âzâd) bir şekilde yaşıyor. Tâ ki, İblis’in O’na vesvese vermeye başlamasına
kadar.
Ruhuna
fücur ve takva ilham edilen “Âdem’e
secde edin!..” denildiğinde, İblis dışında bütün melekler bu emre ittiba
ediyor. O, İblis ki; “Bana kıyamet
gününe kadar süre tanı, O’nun (o çamurdan yarattığın, yücelttiğin ve secde
etmemi istediğinin) soyunu -çok azı
dışında- kendime bağlayayım” diye and etmedi mi?..
Vesvese
İblis’in en büyük tuzağı! Hz. Âdem’in karşısına bu tuzakla defalarca çıkıyor.
En sonunda Hz. Âdem’i tuzağına düşürüyor. Hz. Âdem ve Havva “yasak meyve”den yiyor. Ve İblis ahdinde
muvaffak oluyor!..
Hz.
Âdem’in yasak meyveyi yemesiyle birlikte “ihtiyaçsızlık
bahçesi” birden bire “ihtiyaç,
açlık, susuzluk, ıstırap ve dert dünyası”na dönüşüveriyor. Yani (hubût)
yeryüzüne iniş!..
*
Arafat; Hz. Âdem’in yeryüzüne indirilişinin,
O’nun ortaya çıkışının başlangıç noktası. Havva ile buluşma noktası. Yani,
bütün beşerin dünyada yaratılışının başlangıcı. Kendini bilme, kendini bulma ve
kendini tanıma noktası.
İnsanlar
şu anlarda Kâbe’den “ihtiyaçsızlık
bahçesi”nden Arafat’a “ihtiyaç
bahçesi”ne inmenin heyecanını yaşıyor! Tıpkı babamız Hz. Âdem gibi! Tıpkı
anamız Hz. Havva gibi! Arafat; tekrar Kâbe’ye doğru, Allah’a doğru yönelişte
ilk merhale!..
Hac’da
ilk hareket “Arafat”ta başlayacak.
Güneşin tepeye yükselmesiyle birlikte “Arafat”
mahşeri bir güne dönüşecek!
İnsanlar,
Cebelü’r-Rahme’de (Rahmet Dağı) Rahmet Peygamberi’nin Veda Haccı’nda irâd ettiği hutbeyi
dinlemenin hayaline dalacak... Arafat’ın pâk ve nûr güneşinin altında feyiz
alacak... Tevhid okyanusunun milyonlarca katresi arasında varoluşun neşesini
yaşayacak... Özgürlüğün hâlesinin altında, günahlardan âzâd olacak... Tâ ki,
güneş Arafat Ovası’nda kayboluncaya kadar... “Arafat Vakfesi” durarak; “bilgi”yi
kuşanacak.
*
Batan
güneşle gelen tufan, bir günlük şehri birbirine katacak. Arafat’ta gecenin
dehşetiyle; Cebelü’r-Rahme’nin
etrafında bir girdaba dönüşen mahşeri kalabalık, yatağını bulmuş nehir misali,
dokunduğu zerreyi toz bulutlarına katarak, bembeyaz bir sele dönüşecek.
Nereye
doğru? Şuur beldesi Maş’er’ul-Haram’a
doğru. Bu beldede; fesat haram, haddi aşmak haram, canlıyı incitmek, bitkiyi
koparmak haram. Burası, hürmet, emniyet, hürriyet, ismet yeri ve zamanı.
Meş’ar; savaş meydanıyla sınır olan bir ülkede
seferberlik, silah toplamak, ruhî hazırlık, plan ve derinlemesine düşünmek için
vakfe. Karanlık gecede silah toplanacak; fakat şuur ve Arafat’ın aydınlığında.
Sessizlik, sükûnet ve derin düşünme mevsimi başlayacak! Meş’ar’da herkes
kendisiyle baş başa kalacak. Herkes gecenin içinde aydınlığı tadacak!..
İnsan,
vasıta ve sürücülerle dolup taşan mahşerî kalabalık!.. Mahşer!.. “O gün kişi; kardeşi, ana ve babasından...
kaçar.”(Abese, 34, 35, 36) Meş’ar gecesinin mehtabı serin, şefkatli ve
sevimli, Allah’ın gönül alıcı gülücüğü kalplerde tarifsiz bir bûse gibi... Ve
O’nun çehresindeki kalpler, “Allah’ın
aya ve mehtaba yemini” tanıklık edecek.
*
Minâ cephesinde Hannâs, mücahitleri beklemekte!
İblisler, iman ülkesini esir almışlar! Seher vakti korkunç bir savaş patlak
verecek.
Bu
gece “bilinç ve silah” menzilinde
eller mermiyle, bilinçle doldurulup, kalpler de “aşk” ve “dua” ile
donatılmalı! Bütün susuzluklar Meş’ar göğünün altında tutulmalı ki, gaybî vahiy
yağmurları susayanları doyursun ve kandırsın.
Meş’ar!.. Ellerde taş, dudaklarda dua, beklemede
kavga sabahını!.. Birden bire Ezan’ın insicam dolu feryatları her köşeden
uçuşmaya başlar. Yüzbinlerce “kâmet”,
büyüleyici bir biçimde, rükû ve secdeye gider! Sabah Namazı, her zamanki
namaz... Fakat burada kılınan bu namaz, başka yerlerdekine benzemez! Ezanlar
susar ve Meş’ar uykuya dalar. Ve artık aydınlık sabahtır, peşinden gelen!..
Fakat
daha sefer bitmedi. “Tevhid Ordusu”
daha Minâ Vadisi’ne inecek... Seferin zaferle sonuçlanması için “Bismillah, Allâhu Ekber” nidaları
ile İblis’in saltanatına son verip,
İbrahimî bir duruşla İsmail’ini kurban etmesi gerekecek!..
Yarın Zilhicce’nin 10’uncu
günü!.. Bayram!.. Kurban Bayramı!..
***
VAKFE DUASINI ERBAŞ
YAPACAK
Bu
yıl Hacı olmak için Türkiye’den 88 bin 430 kişi Suudi Arabistan’a gitti. Arefe
günü öğle ve ikindi namazlarını cem ederek kılacak hacı adayları, Diyanet
İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın yapacağı duayla vakfeye duracak. Başkan
Erbaş'ın yapacağı vakfe duası, Türkiye'den de canlı yayınla izlenebilecek.
Vakfe duasının ardından Arafat sınırlarının açılmasıyla Müzdelife bölgesine
intikal edecek hacı adayları, Müzdelife'de akşam ve yatsı namazlarını cem
ederek kılacak, Müzdelife vakfesinin ardından şeytan taşlamak için Cemerat
bölgesine hareket edecek. Şeytan taşlamanın ardından Mescid-i Haram'a giderek
ziyaret tavafı ve sa’y görevi yapılacak, tıraş olunarak ihramdan çıkılacak.