Güzellikten tat almak
İnsan, güzelliği ister. İnsan güzeldir, güzeli sever, güzeli arzular, güzeli tatmak ister. Güzellik, özgürlük, doğruluk ve adalet gibi insanlığın temel değerlerinden biridir. Güzelliği arzulayan insanlık, güzelliğin ne olduğu konusunda standart bir tanıma sahip değildir. İnsanın güzellik arzusu, onu güzellik arayışına yöneltmiştir. Güzelliğin standart bir formu yoktur. Barbie, kadın güzelliğinin standardı değildir. Güzellik, insanın sürekli olarak doğada ve kendisinde yarattığı açık, dinamik ve değişken bir tecrübedir. Halil Cibran, bireyin güzellik tecrübesinin insaniliğini çarpıcı bir şekilde ifade etmektedir: “Güzellik, aynada kendini seyre dalan sonsuzluktur. Ama sonsuzluk da sizsiniz, ayna da.” Güzellik, bireye özgüdür. Görme, düşünme ve yaşama kapasitesine ve donanımına göre birey, güzelliği tecrübe etmektedir. Birey, güzelliği zihninde kurgulamaktadır. Kişi, eksik, kusurlu hatta çirkin bir şeyi bile zihninde güzel olarak kurgulayabilir veya algılayabilir. Güzellik anlayışı, insanın zihninden dışarıya doğru bir seyir izlemektedir. İnsanın güzellik duygusu ve düşüncesi, insanın doğal olarak sahip olduğu bir şey değildir. Güzellik duygusunu elde etmek için insanın çalışması, emek sarf etmesi ve kendisini sürekli olarak geliştirmesi gerekmektedir. Birey, güzelliği insanda ve doğada aramalıdır. Güzellik duygusuna, ucuz, kolay ve hazır bir şekilde sahip olamayız. Güzellik duygusuna sahip olmak ağır bedellerin ödenmesi, büyük emeklerin harcanması ve sürekli arayışların gerçekleştirrilmesi gerekmektedir. Güzellik anlayışı, bireye göre değişmektedir. Herkes için geçerli olacak bir güzellik anlayışı ortaya koymaya ve dayatmaya kalkmaya gerek yoktur. Barbie gibi standart güzellik kurguları ortaya koymak, güzellik duygusunu standart hale getirmeye ve düzenlemeye kalkmak demektir. Güzellik duygusu, yönetilemez, yönlendirilemez ve düzenlenemez. Birey, başkalarının güzellik duygusunu düzenlemeye kalkmadan özgürce kendi güzellik duygusunu, düşünü ve düşüncesini geliştirmenin çabasında olmalıdır. Güzellik, özgürlüktür. Güzelliğe en çok yakışan şey özgürlüktür. Özgürlük ve güzellik birbirinden kopartılamazlar. Güzellik hakkında varmış olduğumuz yargılar, zevklerimiz ve tatlarımız sonucu varmış olduğumuz değerlendirmelerdir. Güzellik bir haz ve tat meselesidir. Güzellik hakkında varmış olduğumuz değerlendirmelerimizi ve yargılarımızı birbirimize iletebiliyoruz ve konuşabiliyoruz. Güzellik, dış dünyada hakkında konuşmamıza imkan veren objektif bir durum ve sübjektif bir tecrübedir. Güzel güzeldir. Günbatımının veya çiçeklerin güzelliği tartışılmaz güzelliklerdir. Güzelin güzelliğini konuşabilir, güzelin güzelliğini gösterbilir ve güzelin güzelliğinden öğrenebilirz. Güzelliği çirkinleştiren inançlar, değerler, kurumlar, kaynaklar, kalıplar ve kültürler her zaman vardır. İnsana değer vermeyen, doğayı yağmalayan yağmacı ve talancı anlayışlar, kültürler ve kimlikler, insanlığın güzellik anlayışına ve tecrübesine hiçbir katkıda bulunmamışlardır. Goethe, Mozart, Van Gogh, Pisagor, Aristo, Platon, Kant, Ezra Pound, Sartre, Freud, Darwin, Marx ve daha birçok sanat, felsefe ve bilim insanı, güzellik anlayışımıza ve tecrübemize devrim niteliğinde katkılarda bulunmuşlardır. İnsanları aptallaştıran, köleleştiren ve etkisizleştiren, insanlar arasında ırkçı, cinsiyetçi ve bağnaz ayırımcılıklar inşa eden, insanları öldürmeyi ve doğayı talan etmeyi meşrulaştıran kirli ve çirkin kalıplarla, kanaatlerle ve kültürlerle yeryüzü doldurulmuş durumdadır. En büyük çirkinlik, tarihin bir döneminde oluşturulmuş bir düşünceyi, kurumu veya pratiği zamansız ve mekansız olduğu vehmiyle insanlara dayatmaktır. Birey, içinde bulunduğu zaman ve mekanda kendi güzelini tecrübe etmeli ve tat almalıdır. Dan Millman, hayatın bütün günlerinin ve mevsimlerinin güzelliğinden kendi özgün şartları içinde tat almamız gerektiğini şu şekilde ifade etmektedir: “Hayatın her mevsiminin tadını çıkar, kışın beyaz güzelliğinin de yazın sıcak ve nemli günlerinin de zevkine var. Her mevsim, her gün, her an gelir geçer ve hiçbiri asla birbirinin aynı ya da tekrarı değildir. Kış soğuğunun ortasında yazı, yazın bunaltıcı sıcağında kışı özlemek yerine, her mevsimi kendi güzelliğiyle kabul et.” Güzelliği karartmayı ve kapatmayı kendi varlık nedenleri olarak gören, insanları mutsuz etmekten başka bir işe yaramayan köhne, işlevsiz, yüzeysel ve sahte bütün kalıplardan ve kurtulmak, bireyin güzellikten tat alması için olmazsa olmazdır. Güzellik anlayışımızın ve tecrübemizin körelmesine, yapaylaşmasına ve sığlaşmasına neden olan bütün prangalardan kendimizi özgürleştirmek gibi çetin bir meydan okumayla karşı karşıyayız.