Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Ocak 2023

Güzeli Sevmek

-denizi, dağı, ırmağı, ağacı kalbinde taşıyan güzellere…

Bir gönle yaslanmak nedir? Bir ruhun ağrısına ey yolcu, hangi gönül derman olabilir?

Sorularla başlar içimizin ötelere yolculuğu, her soru bir vesiledir terakkiye. “O sırra” matuf kılınan insanın aradığı da içindeki sorunun çözümünü bulmaya yöneliktir. Onun için Stefan Zweig bir insan için bilmemenin sormamaktan daha kötü olduğunu, çok soran insanın çok şeyi anlayabileceğini söyler ancak (Gömülü Şamdan, s. 22-23). Güzele yol almak sorulara cevap aramakla mümkündür, onun için… Hülasa deruna bırakılan her soru işaretinin ardında bir güzellik arayışı yatar. İnce olunca o çizgi, çağın lirik yanılgısı da başlar;

“kolaydır güzeli sevmek, mühim olan seçmeden kucaklayabilmek.”

Öyle midir gerçekten? Peki ya “dikenine katlanılan güller” in ellerimizi şerha şerha eden hırçınlığı rayihasını duymamıza engelse? Ya kalple aramıza giren detaylar karşısında ırmak sırrını söylemeyi keserse bize, yağmur küserse? Üzerinde durmadıklarımız, göz yumduklarımız, hoş gördüklerimiz bu gurbet diyarında içimizi yeni gurbetlere tevdi ederse?

Çabuk geç ey mümin,

Senin nurun benim ateşimi söndürüyor! (Süyûtî, Câmiu’s-Sagîr, c.1. s.132)

Şâzelî tarikatından olan dervişlere “Allah’ın Gelinleri” ünvanı verilirmiş. İsmini bu nitelemeden alan Gelin Tacı’nda Ataullah İskenderî buyurur: “Bir kişiye bağlanma, kendisini bağlanılan kimsenin bir parçası yapar. İsterse bu kişi yabancı biri olsun. Nitekim Peygamberimiz aleyhisselâm İranlı Selman hakkında şöyle demiştir; “Selman bizden, ehlibeytimizdendir (Sufi Kitap, s. 14, 15). Bu bize sevilenin yahut sevilmeye değer görülenin kendi hayatımızdaki, kader çizgimizdeki ehemmiyetini arz eder.

Tasavvuf öğretisi sık sık “bukelamun” benzetmesi yapılan kişinin, aynîleşme temayülü içinde olduğunu söyler. Bu sebeple herkesi sevebilmek, herkese karşı kucaklayıcı olabilmek en yüksek bir makam gerektirir. O makama ulaşılıncaya kadar kırk fırın çile yenilmesi gerekir. Dolayısıyla kendini muhafaza etmek zorunda olan kimsenin seçmek, seçerek sevmek gibi imkânları vardır. Ve kişi sözünü, gözünü, vaktini, en mühimi de kalbini hırpalayıcı etkenlerden korumak zorundadır. Tanımak ve tanımlamak için kendimize verdiğimiz mühlet, olumlu yahut olumsuz manadaki değişimimizi de anlamlandırmamıza müsaade edecektir. Hz. Mevlana’nın verdiği sohbet ve vaazlarının toplandığı Fihî Mâ Fîh’te insanın bir iç hissi, kalbî bir duygusu olduğu ve kendisine uygun olanı seçmesi için müftiler tarafından verilen fetvaları ona sorması gerektiği yazılıdır. Hz. Pîr kişinin kendi tabiatıyla hemhâl bir iç hekimi olduğunu söyler. Gerçek hekimin teşhisi ancak iç hekimden edindiği bilgilere bağlıdır (Sufi Kitap, s. 79-80). İç hekimin tespitleri ise zamana ihtiyaç hissedebilir yahut bazen gönül kulağı o cevapları geç duyabilir. Nitekim yaşadığımız çağ art niyetlilerin güzellere karıştığı, iyilik maskesi takarak birbiriyle yarıştığı bir yanılgı aralığı. Bir mayın tarlasında yürürcesine yürüdüğümüz bu zeminler de ardından konuşacağı yüze bakan, bakacağı yüze konuşan, ayıbı ortaya dökülüverdiğinde iddialarının ardında duramayarak “vehim” ve “iftira” feryadına sarılan, kendini ve öfkesini yönlendirmeyi bilmeden belde yahut fikir temsil etmeye talip olan, yatırımını daima dışına yapan hülasa kalıbı ahvalini geçenlerle dolu… İşte bu akşam yüzlülerin arasından geçe geçe hayatın öğretilerine incelikle sarılan güneş özlüleri özlüyor, onları arıyoruz. Hiç şüphesiz seslerin ve sözlerin kalabalık yükselişleri içinde kalbinin ellerinden tutarak yol yürüyebileceğimiz, kalbimizi kalbine yaslayabileceğimiz ve terakkimize vesile sayabileceğimiz hakikat ehlini ayıklamak kolay değil. Sonra kusurlarını asgariye indirme yolunda gayret gösteren; kelimelerin, sükûtun, ince hâlin, kitapların dünyasından maneviyat devşirme yolunda yürüyen insan neden yolu katlanılır kılabilmek için güzellerin varlığına ihtiyaç hissetmesin?

Güzeli sevmek güzelleştirir, içi güzellikle tezyin etmeyi gerektirir. Kalp kalbin aynası ise muhatabının göğsündeki ile nurlanır bir diğeri, aydınlanır. Ne güzeldir güzelin yanında güzel olmaya çalışanın hâli, ne değerli.

Güzel söyleşir güzel insanlar; gönlünden katar katar dualar, dudaklarından sükût kervanları geçer. Yanlarında emniyettesinizdir, uzaklarında emniyette. İnanır, sığınırsınız. Bir kente yaslanır gibi dayanırsınız özlerine. Üstlendikleri kendi hataları olunca yüklendikleri de, örttükleri ayıplar olur daima.

Güzel sever güzel insanlar… Kimsenin günahına girmeden, âhına değmeden, öfkesini körüklemeden, incitmeden incinmeden kendileri ile meşguliyet kurarlar. Öyle lekesiz bir aynaya dönüşmüştür ki berrak gönülleri, oradan seyrederler sevdiklerini…

Güzel yürür güzel insanlar. Denize varacağını bilen su gibi dingin, denizin ardından yükselen meltem gibi kibar ve sakin. Nasıl titiz bir dikkatle okurlarsa kitapları, öyle okuyarak giderler kâinatı. Susarak anlatır, İçlerinde bâki bir hüznün titreyişiyle tebessüm diyarına yol alır.

Güzellere bakınca, nefsin ve gururun arzusuna hizmet için süslenip cepheye sürülen kelimeler geçemiyor hâlimizden, sınırda kalıyor. Oysa bizim ne kalbin ârızına, ruhların hastalığına perde yaparak çürüteceğimiz bir ömrümüz var ne de dert talep ederken derman bulacağımız bir arife pervane olmama iştiyakımız…

Selam ile.