Güzel yıllara dönüş...
Türkiye siyasetinin geçmiş 50
yılını, İstanbul’un ise 25 yılını yakinen takip etmiş birisi olarak yaklaşan
yerel seçimler üzerine tarihin ışığında bir analiz yapmak gerekirse söylenecek
çok şey var sanırım.
İstanbul’a ilk geldiğimde yerel
yönetimlerde ANAP iktidarda idi. Sadece İstanbul değil tüm Türkiye ANAP’la
yeniden bir şahlanış dönemi yaşıyordu. İstanbul’da bundan nasibini almış,
değişen ve gelişen bir şehir olarak dünya gündeminde yerini alıyordu. İki yıl
bu gelişme ve değişimlere şahit olduk bu kadim şehirde.
1989
yılında yönetim el değiştirdi. Sol zihniyet iş başına geçmişti. Üniversite
yıllarımdı. Birçok vaatler verilmişti seçim arifesinde İstanbulluya. Koltuğa
oturunca değişti her şey. Dünyanın en güzel şehirlerinden olan İstanbul'u çöp
dağları, susuzluk, Haliç'teki kötü kokular nedeniyle yaşanmaz bir yer haline gelmişti.
İstanbul’da çöp dağlarında yaşanan patlamalar nedeniyle onlarca kişi de
hayatını kaybetti. Bazı gazete manşetlerini hatırlıyorum. “Koktuk… Kokuyoruz”,
İstanbul’un her yerinde çöp dağları”, İstanbul perişan”, “Ayıp, İstanbul’un
haline bak” bunlardan aklımda kalanları. E tabîki İSKİ Skandalı herkesin
bildiği ve unutamadığı bir olay. Belediyenin her yerinden çöp ve yolsuzluk
akıyordu. Haliç’i burnunuzu kapatmadan geçemezdiniz çünkü kokudan burnunuzun
direği sızlardı. Günlerce sular akmazdı. Şehir gibi insanlar da kokmaya
başlamıştı. Hava kirliliğinden göz gözü göremez haldeydi. Hulasa sorunlar
başını almış gidiyor ama belediye başkanı başka alemlerde yaşıyordu.
1994
yılında köklü bir değişim başladı. Recep Tayyip Erdoğanlı yıllar İstanbul’a su,
temizlik, rahatlık ve yeşillik getirmişti. Gerçek belediyeciliği onun döneminde
İstanbul’da yaşadık. Su sorunu halledildi, Musluklardan hasretle beklediğimiz
su akmaya, yollar, kavşaklar, geçitler yeniden ihya edilmeye, metro ağı
genişlemeye başladı. Yolsuzluklar bitti. Sosyal tesislere tüm vatandaşlar
girmeye başladı. Alkol belasından kurum kurtuldu. Çöp sorunu kökünden çözüme
ulaştırıldı. Halka ucuz et dağıtımı bile yapılmaya başlandı. Halk ekmek
vatandaşın sofralarını rahatlattı. Daha yüzlerce düzenleme ile İstanbul ve
İstanbullu rahat bir nefes almaya başladı. Bu değişim ileriki yıllarda da devam
etti. Çünkü mesele zihniyet meselesi, anlayış hizmet anlayışıydı. Halka hizmet
Hakka hizmet olarak görülüyor ve o bilinçle yapılıyordu.
2019
yılında İstanbullu yönetimi tekrar sol zihniyete teslim etti. Her şey çok güzel
olacak yalanına inanmıştı İstanbullu. Unutulmuştu eski yıllar. İlk iş halkın
verilerini kopyalatmak oldu. İmamoğlu hiçbir güvenlik soruşturması geçirmeyen 3
kişiye, belediyedeki tüm verileri kopyalama talimatı verdi. Talimatın neden
verildiği anlaşılamadı. İmamoğlu, Türkiye’de cinsiyetsizliği ve eşcinsel
sapkınlığı yaymak için yoğun bir şekilde yayılmaya çalışılan Toplumsal Cinsiyet
Eşitliği (TCE) zırvasına da destek verdi. Suya indirim yalanı bunların peşinden
geldi. Göreve başlar başlamaz tatile çıktı. İstanbul’da su baskını olduğunda
İmamoğlu Bodrum’da tatildeydi. “Kimsenin ekmeğiyle oynamayacağız”
dedi binlerce işçinin cep telefonlarına gönderttiği SMS ile işçi kıyımı
yaptı. Ulaşıma büyük zam yaptı. Diyarbakır’a gidip PKK ile iltisaklı
isimlere destek verdi. Ekmek, süt, su bedava olacak dedi ardından hem suya hem
de ekmeğe zam yaptı. 1700 adet fazladan makam aracı olduğunu söyledi. Yenikapı
meydanında 1700 makam aracını sergileyeceğini söyledi ama belediyenin elindeki
tüm hizmet araçlarını meydana dökerek şov yaptı. İstanbul’a hizmeti bıraktı,
CHP’nin liderliğine soyundu. Seçim sürecinde Yasin suresi okuyarak dindarlara
yaranmaya çalışan İmamoğlu, İETT’ye bağlı şoförlerin sakal bırakmasını
yasakladı. İstanbul’da ulaşım çilesi başladı. Metrobüs duraklarında büyük
yoğunluk yaşandı. İBB’nin paraları Cumhuriyet’e akıtıldı. İstanbul’u yaşanan
bir şehir halinden yaşanmaz bir şehir haline getirdi.
Yaklaşan yerel seçimlerde İstanbullu
bu şehri beş yıl yönetecek kişiyi ve zihniyeti belirleyecek. Sadece seçim
sandığı değil tarih de önümüzde. Maziye bakarak atiye karar vermeliyiz
vesselam.