'Güzel öğütle davet et!'
Rabbim, bizlere,
tatlı dille, güler yüzle, nefret ettirmeden, bilâkis müjdeleyen ve muhabbeti
artıran bir üslûb ile konuşmayı emrediyor.
“(Rasûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel
öğütle dâvet et!..”(en-Nahl, 125)
*
Hazret-i
Îsâ(a.s) yolda
bir domuza rastlar. Ona; “Selâmetle yoldan çekil!” der.
Yanında bulunanlar:
“Bunu şu domuz
için mi söylüyorsun?” diye sorarlar. (O ise domuz kelimesini telâffuz etmekten
ve o hayvana hitapta bile kaba bir ifâde kullanmaktan sakındığını belirtmek
üzere):
“Ben, dilimi çirkin sözler söylemeye
alıştırmaktan korkuyorum!” cevâbını
verir.
*
Rasûlullah
(s.a.v) konuşma
esnâsında kaba ve çirkin kelimelerin kullanılmasını istemez, aynı mânâyı ifâde
eden farklı kelimeler varsa, edep ve nezâkete en uygun olanının tercih
edilmesini tavsiye eder.
Bir de…
Meramın lâfı
fazla uzatmadan, kısa ve öz bir şekilde ifâde edilmesini…
Sözlerin berrak
su gibi, sade, akıcı olmasını…
Lâfı uzatmak,
dönüp dolaşıp aynı şeyi tekrarlamak, hem muhâtabı sıkar hem de onu anlayışsız
yerine koymak olur. Buna edebiyatta “itnap”
yani sözde gevezelik denir.
Ve elbette
dinlemek.
Güzel konuşmak
için, evvelâ dinlemeyi öğrenmek şart.
İki kulak dil;
çok dinleyip az konuşmak için!..
Az konuşmak.
Gereksiz
çekişmelerden kaçınmak.
Rasûl-i Ekrem (s.a.v) buyururlar ki:
“İnsanoğlunun konuşmaları lehine değil, aleyhinedir. Ancak iyiliği
emretmek veya kötülükten men etmek için yaptığı konuşmalar bunun dışındadır.”
“Yâ Hafsa! Çok konuşmaktan sakın. Söylenen şey zikrullâh olmadıkça
kalbi öldürür. Allâh’ı çokça zikret. İşte bu, kalbi diriltir.”
“...Hayırlı şeyler konuşmak, sükûttan daha iyidir; sükût da kötü şeyler
konuşmaktan daha iyidir.”
*
Şeyh
Sâdî-i Şîrâzî de
ne güzel söyler:
“İki şey akıl hafifliğini gösterir: Söyleyecek yerde susmak, susacak
yerde söylemek.”
*
Kalpteki fesâdın
dile vurması…
Dedikodu,
gıybet, iftirâ, sû-i zan gibi çirkinlikler, kalpteki fesâdı gösteren dilin
âfetleri.
*
Peygamber
Efendimiz’in (s.a.v.) konuşması son derece tatlı ve gönül okşayıcıydı.
Kelimeleri ne fazlaydı,
ne de eksikti.
Tane tane
konuşur, her cümlesi, dinleyenler tarafından rahatça anlaşılırdı. Çabuk çabuk
konuşarak sözlerini arka arkaya sıralamazdı. Hâsılı O, insanların en fasih,
veciz ve hikmetli konuşanı, en özlü söz söyleyeni ve merâmını en doğru şekilde
ifâde edeni idi.
(Kaynak: Osman
Nuri Topbaş Hoca, Altınoluk Dergisi)
*
Hazret-i Peygamber (s.a.v.), “Size Allah’ın Kitabı’nı ve
Sünnetimi bırakıyorum. Bu ikisine sarıldığınız sürece asla sapmayacaksınız!” buyuruyor.
*
Emirler, tavsiyeler bu kadar net, keskin olduğu halde her
fırsatta birbirimizi örselemeye, kırmaya, parçalamaya çalışmamızın sebebi ne?
Nefs!..
Ben haklıyım.
Ben.
*
Güzel demiş kalpten diyen.
“Ne çok kırdık birbirimizi.
Ne
çok anlamadık, tanımaya bile çalışmadık.
Köklerimizin
ve ruhumuz aslında farksızken birbirinden, neydi paylaşamadığımız.
Bunca
gürültü patırtıda kaybettik şartsız tebessümü.
Selâmın
özünü kavrayamadık.
Anlatamadık
birbirimize yüreğimizin dilini.
Kendi
kabuğumuza çekildik.
Vesveselerin
sönük aydınlığında yorduk sevdalarımızı…
Acı
çektik biteviye hem de boş vere…
Kusurlarımızı
unutmak için gıybet ateşlerine daldık!”
*
Evet, gıybet ateşlerine dalmak.
Başkalarının mutsuzluğunda
mutluluk aramak!..
Haset!..
*
Bir arkadaşım defter tutuyormuş…
Bugüne kadar kırdığı insanların
listesini yapmak için…
Kimileri, merhum merhume…
“Yaşayanları” arıyormuş ve yaşamayanların
yakınlarını…
Helâllik istiyormuş…
Ne güzel, nefsi yenebilmek…
Dil.
Üslup.
Haksızı haklı yapmaz ama haklıyı
haksız duruma düşürebilir.
Yuvaların yıkılmasına sebep
olabilir.
Küçük kalplerin kırılmasına.
“El
âlemde şans var arkadaş, çocukları zehir gibi okuyor. Bizim salak ise…” diyenleri gördük.
Şahsiyetlerini ezdiğimiz
çocuklar, günün birinde karşımıza hangi halde çıkacaklar?
Her yerde hoyratlık.
Hatalı gol yiyen gencecik
kaleciyi yerin dibine batıran, etmedik hakaret küfür bırakmayan babalar var…
Kendi evlâdına yapıldığında
öfkeden deliye dönecek olan baba, bir başkasının evlâdını bir “top” dâvâsı uğruna linç ediyor benzerleriyle birlikte!
Kendisine yol vermekte geciken “hasmının” kafasına koca sopayı indiren trafik magandalarını görmeye alıştık artık.
Katletmeye çalıştığı, kendisi
rahat uyusun diye sınırda nöbet bekleyen Mehmet belki de…
Vatanı, insanı emniyette olsun
diye sınırda nöbet bekleyen Mehmet de olabilir, günün birinde trafik magandası
kesilen!..
Kötülükler çok mu arttı yoksa işin içine sosyal medya da girdiği için çok daha fazla görünür hale mi geldi?
Her ikisi de doğru galiba.
Öyle veya böyle, bunalımdayız,
orası şüphesiz…
Kalp pasını silmek…
Söylemesi kolay, yapması hiç de
değil.
Nefsi ayaklar altına alabilmek
müşkül mesele…
*
“Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır, gerçekten
zorlukla beraber bir kolaylık vardır.”
Âmennâ ve
Saddaknâ