Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.98
Gram Altın
2433.96
BIST 100
9765.26
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Ağustos 2021

Güzel mi İzmir

Sinema Atölyesi için Gaziantep ve Antalya'dan sonra İzmir'deyiz. Güzel coğrafyasına rağmen hep aynı kalışı, en başından beri kentleşememeye çarpılmış olmasını zorunlu olarak kanıksamış olsak ta yine de bana daha da kötüye gitmiş bir kent olarak göründü. Çocukluğumun, gençliğimin geçtiği bu şehire daha da yabancılaştığımı hissediyorum.

Sinema Akademisine katılan gençler oldukça aktif ve fikirlerini ifade de başarılılar. Şehrin kültürel ve sanatsal çehresinin kalıcı bir sinema eğitim etkinliği için yetersiz olduğunu söylüyorlar. Genellikle emekli, belli bir yaşı geçmiş fakat buna rağmen tecrübelerini pahalıya paylaşmak isteyen biraz da bunun derdinde olmayan, daha çok keyif yapmaya gelen kimi sanat camiasından bahis açıyorlar. Her şeye rağmen bir şeyler yapabileceklerini söylüyorum onlara.

Çünkü biz de her şeye rağmen büyüdük, bizlerin olumsuz şartlarını aynıyla onlar da yaşamalı, tecrübe etmeli gibi bir anlayışla söylemiyorum tabi bunları.

Bir şehrin coğrafi şartları, öteden beri getirdiği izlenim, kafa yapısı bakımından gelişmiş olarak anılması, çağdaş, medeni olarak sıkça adının anılmasına rağmen henüz gençlerine yeterli bir kültürel ve sanatsal çevre oluşturamamış olmasına şaşıracaktım. Ancak şaşırmadım. İlk gençliğimin şehri bize de bu imkânı sunmamıştı. Demek ki yıllar geçmiş olsa da yerinde saymak isteyen yine buna devam ediyor. Kendini eleştirmiyor. Tek taraflı, katı ve kemikleşmiş bir yapıyı muhafaza ediyor. Hem de muhafazakârlığın karşısında durmasıyla yeniliğe, gelişmeye daima vurgu yapan bir söyleme sahip olmasına rağmen... Bu durum oldukça yıpratıcı. Üzücü.

İşte bizim bütün maksadımız da sanatı ve onun üretilebileceği şartları yalnızca belli şehirlere hapsetmemek. İstanbul'un imkânlarını İstanbul'da olma şartı olmadan sevgili memleketimizin ayağına götürmek. Periferiyi bizi saran, merkezi, kalbi koruyan eller, kollar bilmek ve merkez olmanın sorumluluğunu yerine getirmek...

Amaç bu olunca, bırakalım en uçtaki bir şehrimizi, doğrusu büyük şehirlerimizden birinin dahi böyle bir aşamayı kat etmemiş olması üzücü.

Acaba bu tarz cevreler var da her kesime, bütün gençlere duyurulmamış olabilir mi?

Şunu açıkça söylemek lazım. Aşırı siyasi ve politik çene ve spekülatif goy goydan ve devletten böyle sosyal devletlik ve tabiri caizse üst ebeveynlik beklememe alışkanlığından olsa gerek devletin halka sunduğu imkanların çoğundan halk olarak haberdar olmayabiliyoruz. Varsa yoksa olumsuzluklar dedikodusu ve bunun ideolojik hınçlarla tekrar ve ısrarla gündelik virtler haline getirilmesinden olsa gerek sunulan farklı imkânlar, iyileştirme amaçlı değişimleri takip etmediğimiz kesin.

Bu arada elbette söylenecek çok şey var. Fakat şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Kadife kale, Teleferik gibi yerlerin İzmir'e gelen insanların görüp gezebileceği bir kaliteye ulaştırılmadığı söylendi hali hazırda şehrin sakinleri tarafından. En üzücü konulardan bir diğeri ise İzmir' in kedileri aç. Son derece zayıf ve çelimsizler. Bir mama verildiğinde uzun süre aç bırakılmışlığın öfkesi ile yediklerini gözlemliyoruz.

Bütün bu gözlemler görece gözlemler olabilir. Fakat görece de olsa hakikatin bir kısmı böyle. Yalan değil.

İzmir neden aynı kalmakta ısrar ediyor, bilmiyorum. Bu sorunun cevabını umarım çözer.

İbn-i Haldun'a rahmet olsun. Coğrafya kaderse bu kadar güzel bir coğrafyanın kaderi neden böyle? Yoksa halk arasında söylenen; "Güzeller kadersiz olur." cümlesini mi yaşıyor?

Bu soruları İnciraltı'na doğru süzülürken kafamda evirip çeviriyorum. Bir anlamda memleketim diyebileceğim bu şehre karşı şahsi sorumluluğum gereği yazdığım bu satırları da Güzelbahçe girişinde Mola cay bahçesinde tasarlıyorum. İzmir, İzmir! Güzel İzmir. Sana bu tarz çirkinlikler hiç yakışmıyor. Sen kumrularla uyanılan, deniz kokusuna hanımeli veya yasemin kokusu karışan bir şehir olmalısın. (İlk gençliğimde İzmir'in belli semtleri demek benim için burnumu kapatmak ve iç bulantısı demekti.)