Güzel insanlar olmasa yanmış, bitmiş bu memleket!..
İmam Selman Memiş, beş ay önce bir twit atmış:
“ Bozüyük’teki bir köyde imamlık vazifesine başladım.
Soğuk bir yer olduğu için özellikle köyde çok kişi namazı camide kılmıyor. Bazen iki kişi olarak, bazen de tek başına kılıyorum namazı.
Süleyman Amca ilerleyen yaşına rağmen (86) camiye en çok gelenlerden. Hâl böyle olunca tanışıp sohbet etme imkânımız oluyor.
Birkaç yıl önce hanımını kaybetmiş. Devletin 65 yaş üstü kimselere verdiği cüzi bir miktar maaşla geçinmeye çalışıyor.
Tanıdıkça öğrendim ki, benden önce, (görevli atanmamışken) sırf cami boş kalmasın diye, şehirde yaşayan çocuklarının yanına gitmemiş.
Vazifelisi olmayan camiyi her sabah namazında açıp, Mülk Sûresi'ni okuduktan sonra namazını tek başına veya ara sıra gelen cemaatle kılıp evine dönüyor.
Kendisi ile sohbet sırasında diyor ki,
‘Hocam, güvenebileceğim hiçbir amelim yok. Kur’an okumayı dahi 80 yaşımdan sonra öğrendim. Belki Allah, bu camiyi boş bırakmamam sebebiyle bana merhamet eder.’
Hey gidi Süleyman Amca, senin gibi zat-ı muhteremler sayesinde Allah bu millete merhamet ediyor!”
X
Süleyman Amca, vazifelisi olmayan caminin gönüllü vazifelisi.
Caminin boynu bükük kalmasına gönlü razı gelmiyor ve bu işi kendisine vazife ediniyor.
İmam Selman Memiş’in beş ay evvel attığı twiten altına baktım; bir sürü saçma sapan, akla ziyan yorum, kalpsiz herifler.
‘Kimseye yararı olmayan işlerle cennet kazanmak, vatan kurtarmak! İki tane tip, 80’inden sonra kendisini iyi hissedecek diye ne büyük israf!”
Beş ay evvel…
Ve bugün…
İmam Selman Memiş şunları yazıyor:
“Bu twiti atmamın üzerinden yaklaşık beş ay geçti. Bugün yaşadığım olay, beni hayrete düşürürken, nasibin ne demek olduğunu da öğretmiş oldu.
Bu tweet üzerine, Suudi Arabistan’da yaşayan bir Ağabey bana, ‘Köyünüzü ziyaret etmek istiyorum.’ diye mesaj atmıştı.
Çok ciddi olduğunu düşünmesem de, ‘Buyurun gelin’ deyip adres ve telefon bilgilerimi vermiştim.
Bugün ikindi vaktine yakın telefon çaldı. Taksici bir turistle birlikte caminin önünde olduklarını ve beni beklediklerini söyledi.
Caminin önüne geldim.
Bana mesaj atan Ağabey, Suudi Arabistan’dan gelmiş, İstanbul’a gitmeden, görev yaptığım köyü ziyaret etmek istemiş.
Beraber Süleyman Amca’yı ziyarete gittik.
Biraz muhabbetten sonra, ‘Süleyman Amca umreye gitmiş mi?’ diye sordu.
‘Hayır’ cevabını alınca, kendisini ve yanında refakatçisi olarak bir kişiyi umreye götürmek istediğini söyledi.
Yani, bir tweet Süleyman Amca’nın oğlu veya kızıyla umreye gitmesine vesile oluyor İnşaAllah.
Bizim de nasibimize bir yolculuk düşüyor sanki!.”
X
Nasip meselesi…
Bereket.
İhsan.
80’inden sonra Kur’an okumayı öğrenen, o güne kadarki hayatında Kur’an’dan uzak kaldığı için üzülen ve “fiili tövbe” yolu olarak boynu bükük bir camiye “dost eli”ni uzatmayı gören bir fakir yaşlı, oğlu ya da kızıyla birlikte o güzelim diyarlara gidecek.
X
Biz, nasibi, berekete unutalı hayli vakit oluyor.
Hayatımız matematik.
Allah rızası için yapılan amellerin öyle güzel neticeleri oluyor ki, hiçbir dünyevi hesapla izah edilemez.
Hayat matematik değil.
Yolun ortasındaki bir büyük taşı, birinin ayağına takılmasın diye kenara atmak, büyük hayır.
Köydeki bir yaşlı arkadaşım, gezip dolaştığı yerlerdeki ağaçları aşılayarak, meyve verir hale gelmelerini sağlıyor.
Bir başka arkadaşım, kanser tedavisi gören hastaların beklediği alanlara gidip, dertlilere moral veriyor.
Bir yaşlı amca, her Cuma günü, Cuma namazından önce, bendenize ve diğer dostlarına telefon açıp,
Rabbim’in zorluklarımızı gidermesi için dua ediyor.
Köyümüzdeki yaşlılara, “çorba” götüren hayırseverler var.
Birçok avukat tanırım, içlerinden bazılarının (ne yazık ki çok azınlıkta kalan bazılarının), boşanma dâvâsı için gelenleri, “barıştırmak için” ellerinden geleni yaptıklarını, her iki tarafla da uzun uzun görüşüp yuvaların kurtulması için uğraştıklarını bilirim.
“Fakir fukara”yı Allah rızası için muayene eden doktor tanıdığım var.
Geçenlerde bir yakınımı hastaneye götürmüştüm.
Bir köşede, elinde kağıtlar bekleyen Amca dikkatimi çekti.
Dalgın gibiydi ya da şaşkın.
Yanına gidip, hal hatır sormaya hazırlanırken…
Oradan geçen bir hademe, yaklaştı yanına.
“Dedem, bir sıkıntın mı var?” diye sordu.
Amca,
“Var evlat” dedi;
“Bana bir yere git dediler ama git dedikleri yerin ismini bile söylemiyorum. Bir şey oji mi, loji mi ne?”.
Hademe genç, gülümseyerek,
“Bakalım kağıtlara” dedi,
“Tamam Dedem, gel, oraya birlikte gidelim, senin işi halledelim.”
X
Güzel insanlarımızın hayırlı işleri sayesinde bu memlekete merhamet ediyor Yüce Allah.
Yoksa…
Fena!..