Dolar (USD)
34.55
Euro (EUR)
36.25
Gram Altın
2962.76
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
01 Eylül 2022

Güven Bunalımı ve Boşanmalar!

Şimdilerde, her yanımıza gelenden şüphelenir olduk.

Hep böyle “şüphelerle” mi yaşayacağız?

Şüphe, saygıyı sevgiyi tüketen bir “kurt” gibidir.

İnsanın içine kurt düştüm mü, sıkıntılar birbiri ardına gelir.

Ne var ki, içinde bulunduğumuz ortamda, “izler” iyice birbirine karışmış haldedir.

Bu devirde babana bile güvenmeyeceksin” ortamı, çoğumuzun ruh dünyasında yıkımlara yol açmaktadır.

Bu çok yanlış bir cümledir ama maalesef çok yaygınlaşmış ve genel kabul görmüş haldedir.

İnsanlarımız “kalabalıklar içindeki yalnızlar” olarak dolaşmaktadır.

Tepeden aşağıya, birçokları “Yalnızım!” demektedir.

Bu tam mânâsıyla “güven bunalımıdır”.

Peki bu bunalımdan nasıl kurtulacağız?..

Rabbim, “Şüphesiz insan çok zâlim, çok cahildir!” buyuruyor. (Ahzâb/72)

Demek ki, her insan zâlimleri ve cahilleri görecek.

Mesele, zâlimlerden, cahillerden olmamak için “kalbe” yönelmekte.

Kalbin sesini dinlemekte.

“Kalp”le ilgili ayetlere bakarken…

Rabbim’in emri, yine takıldı aklıma ve kalbime.

Âyetin tamamının meali şöyle:

“Ey iman edenler! Kendi din kardeşlerinizden başkasını dost ve sırdaş edinmeyin, Çünkü onlar size ellerinden gelen kötülüğü yapmaktan geri durmaz, her zaman sıkıntıya düşmenizi isterler. Baksanıza, size olan kin ve düşmanlıkları ağızlarından taşıyor. Kalplerinde gizledikleri kin ve düşmanlık ise daha büyüktür. Eğer aklınızı kullanıp gerektiği gibi davranırsanız, size âyetlerimizi açıklamış bulunuyoruz.” (Âl-i İmrân/118)

*

“Kendi din kardeşlerinizden başkasını dost edinmeyin.”

Tam da burada, “at izleriyle it izlerinin birbirine karışması” geliyor akla.

“Din kardeşlerimizle dost ve sırdaş olabilir miyiz?”

Tek başına akıl yetmiyor.

Tek başına kalp de yetmiyor.

İkisi birlikte olacak.

Birbirlerini “tasdik” edecek.

Kalbimizin ve aklımızın birlikte ve rahatlıkla “evet” demediği bir durum varsa, orada sıkıntı var demektir!

Bir mesele aklını ya da vicdanını ya da her ikisini tırmalayıp duruyorsa…

Orada bir “dur!”

Ve tefekkür et!

*

Kalbimizi ve aklımızı birlikte çalıştırabilir ve hayra yönlendirebilirsek, kaybolan samimiyetimizi bulabiliriz.

Yoksa…

“Güven bunalımına” devam!

Biz çoğu zaman ya “kuru aklımızla” ya da “hislerimizle” hareket ediyoruz.

“Akılsız kalp, kalpsiz akıl” ruhumuza zarar veriyor.

Aklımızla kalbimiz birbirine güvenmeyince…

Ortaya “güven bunalımı” tablosu çıkıyor!

******

GÜZELİM KAVRAMLARIMIZ

Kütüphaneme bakarken, yıllar evvel okuduğum bir kitap takıldı gözüme:

“Kaybolan Samimiyetimiz”

Yazarı, İbrahim Balcı.

Bir başka kitabı da hemen yanında:

“Ertelenen İslami Hayat”

*

“Kaybolan Samimiyetimiz!”i görünce…

O güzelim yıllara döndüm.

Güzelim kavramlarımızı hatırladım.

En çok da

“Bereket”i.

Ne paramızın ne de vaktimizin bereketi kaldı.

Parayı uzattığımız esnaf, “Allah bereket versin” derdi, biz de “Bereketini gör!” diye mukabele ederdik.

Her alışverişte, “bereket duası”edilirdi.

“Allah bin bereket versin!” denirdi.

Şimdilerde, “bereket sigorta” var, onun dışında hayatımızda pek de yok “bereket”.

Zincir market kasiyerinin “Allah bereket versin!” dediğini duydunuz mu hiç?

Allah bin bereket versin” diyenler, nesilleri tükenmek üzere olan mahalle arası esnafları.

O vakitler de, sıkıntılar vardı ama…

Çok yaygın olarak kullanılan “veresiye defterleri” vardı.

Şimdi “kredi kartı.”

Ödeyemezsen ocağını söndürürler!

*

Yazıya “güven bunalımı” denilen büyük sıkıntıyla başladık.

Oraya dönelim.

“Ailedeki güven bunalımı”sıkıntıların başında.

Boşanma sayılarının hızla arttığı ve bekârlarımızın çoğunun “evlenmeye”hiç de hevesli olmadıkları bir süreçten geçiyoruz.

Kimi “Para yetmez” diyor, kimi “Bu devirde kime nasıl güveneceksin”e bağlıyor sohbeti.

Bir gençle konuştum;

“Evlen, iki ayda boşan, ömür boyu nafaka öde!” diyor.

“Kötüyü çağırma! Evleneceğin kişide aradığın vasıfları belirlerken, Kur’an ve Sünnet’e uy, dua et!”diye cevap veriyorum.

Yok!

Olmuyor!

“Güven bunalımı” kalplerde, beyinlerde.

*

Evlilik süreci, “şüphelerle” başlamışsa, devamı nasıl gelir?

Şüphe, saygıyı sevgiyi tüketen bir “kurt” gibidir.

İnsanın içine kurt düştüm mü, sıkıntılar birbiri ardına gelir.

Karı-koca birbirine her bakımdan güvenecek; akılları arkada kalmayacak, aralarında “mal-mülk-para” çekişmesi, hesapları olmayacak.

Etle tırnak olacaklar, bir elmanın iki yarısı olacaklar…

Evliliklerinin bu dünya ile sınırlı olmadığının bilinciyle hareket edecekler.

*

Böyle çiftler yok mu?

Var şükür, çok.

Geçtiğimiz günlerde –Allah nazardan korusun- on yıllık evli çift, çok iyi anlaştıklarını, aralarında hiç para pul mevzuu olmadığını, sadece kendilerinin değil, “dünürlerin de” birbirleri ile çok iyi geçindiklerini söyleyince…

“Aman, bunları her yerde anlatmayın, nazar değer. Çokları yüzünüze güler ama mutlu olmanızı istemez!” cümlesi çıktı ağzımdan.

“Niçin istemesinler ki” cevabını aldım;

“Biz başkalarının mutluluğu ile mutlu oluyoruz, başkaları bizim hakkımızda niçin öyle düşünsün ki?” dediler.

Onlar haklıdır herhalde, ben “paranoyak” olmuşumdur!

Bunca mutsuz, boşanma aşamasına gelmiş evliliğin olduğu ve boşanmaların hızla arttığı bir toplumda, “haset edenler” artmıştır diye düşünüyorumdur.

Belki de öyle değildir.

Ben yine de, her mutluluğun paylaşılmamasından yanayım.

Hele hele, sosyal medyadan “mutluluk paylaşımları” yapanlar var ya…

Etrafımda sosyal medyadan mutluluk paylaşan birileri varsa, “Yapmayın bunu!” diyorum;

“Haset eden olur, nazara gelirsiniz!”

“Mutluluklarınızı ancak güvendiklerinizle paylaşın.”

Güvendikleriniz kaç kişiyse….

Ve size güvenenler kaç kişiyse…

İşte bendeki de tam mânâsıylagüven bunalımı!