Güven Bunalımı ve Boşanmalar!
Şimdilerde, her yanımıza gelenden şüphelenir olduk.
Hep böyle “şüphelerle”
mi yaşayacağız?
Şüphe, saygıyı sevgiyi tüketen bir “kurt” gibidir.
İnsanın içine kurt düştüm mü, sıkıntılar birbiri
ardına gelir.
Ne var ki, içinde bulunduğumuz ortamda, “izler” iyice birbirine karışmış
haldedir.
“Bu devirde
babana bile güvenmeyeceksin” ortamı, çoğumuzun ruh dünyasında yıkımlara yol
açmaktadır.
Bu çok yanlış bir cümledir ama maalesef çok
yaygınlaşmış ve genel kabul görmüş haldedir.
İnsanlarımız “kalabalıklar
içindeki yalnızlar” olarak dolaşmaktadır.
Tepeden
aşağıya, birçokları “Yalnızım!”
demektedir.
Bu tam mânâsıyla “güven
bunalımıdır”.
Peki bu bunalımdan nasıl kurtulacağız?..
Rabbim, “Şüphesiz
insan çok zâlim, çok cahildir!” buyuruyor. (Ahzâb/72)
Demek ki, her insan zâlimleri ve cahilleri görecek.
Mesele, zâlimlerden, cahillerden olmamak için “kalbe” yönelmekte.
Kalbin sesini
dinlemekte.
“Kalp”le
ilgili ayetlere bakarken…
Rabbim’in emri, yine takıldı aklıma ve kalbime.
Âyetin tamamının meali şöyle:
“Ey
iman edenler! Kendi din kardeşlerinizden başkasını dost ve sırdaş edinmeyin,
Çünkü onlar size ellerinden gelen kötülüğü yapmaktan geri durmaz, her zaman
sıkıntıya düşmenizi isterler. Baksanıza, size olan kin ve düşmanlıkları
ağızlarından taşıyor. Kalplerinde gizledikleri kin ve düşmanlık ise daha
büyüktür. Eğer aklınızı kullanıp gerektiği gibi davranırsanız, size
âyetlerimizi açıklamış bulunuyoruz.”
(Âl-i İmrân/118)
*
“Kendi
din kardeşlerinizden başkasını dost edinmeyin.”
Tam da burada, “at
izleriyle it izlerinin birbirine karışması” geliyor akla.
“Din
kardeşlerimizle dost ve sırdaş olabilir miyiz?”
Tek başına akıl yetmiyor.
Tek başına kalp de yetmiyor.
İkisi birlikte olacak.
Birbirlerini “tasdik”
edecek.
Kalbimizin ve aklımızın birlikte ve rahatlıkla “evet” demediği bir durum varsa, orada
sıkıntı var demektir!
Bir mesele aklını ya da vicdanını ya da her ikisini
tırmalayıp duruyorsa…
Orada bir “dur!”
Ve tefekkür et!
*
Kalbimizi ve aklımızı birlikte çalıştırabilir ve
hayra yönlendirebilirsek, kaybolan
samimiyetimizi bulabiliriz.
Yoksa…
“Güven
bunalımına” devam!
Biz çoğu zaman ya “kuru aklımızla” ya da “hislerimizle”
hareket ediyoruz.
“Akılsız
kalp, kalpsiz akıl” ruhumuza zarar veriyor.
Aklımızla
kalbimiz birbirine güvenmeyince…
Ortaya “güven bunalımı” tablosu çıkıyor!
******
GÜZELİM
KAVRAMLARIMIZ
Kütüphaneme bakarken, yıllar evvel okuduğum bir
kitap takıldı gözüme:
“Kaybolan
Samimiyetimiz”
Yazarı, İbrahim
Balcı.
Bir başka kitabı da hemen yanında:
“Ertelenen
İslami Hayat”
*
“Kaybolan
Samimiyetimiz!”i görünce…
O güzelim yıllara döndüm.
Güzelim kavramlarımızı hatırladım.
En çok da
“Bereket”i.
Ne paramızın ne de vaktimizin bereketi kaldı.
Parayı uzattığımız esnaf, “Allah bereket versin” derdi, biz de “Bereketini gör!” diye mukabele ederdik.
Her alışverişte, “bereket duası”edilirdi.
“Allah
bin bereket versin!” denirdi.
Şimdilerde, “bereket
sigorta” var, onun dışında hayatımızda pek de yok “bereket”.
Zincir market kasiyerinin “Allah bereket versin!” dediğini duydunuz mu hiç?
“Allah bin
bereket versin” diyenler, nesilleri
tükenmek üzere olan mahalle arası esnafları.
O vakitler de, sıkıntılar vardı ama…
Çok yaygın olarak kullanılan “veresiye defterleri” vardı.
Şimdi “kredi
kartı.”
Ödeyemezsen ocağını söndürürler!
*
Yazıya “güven
bunalımı” denilen büyük sıkıntıyla başladık.
Oraya dönelim.
“Ailedeki
güven bunalımı”sıkıntıların başında.
Boşanma sayılarının hızla arttığı ve bekârlarımızın
çoğunun “evlenmeye”hiç de hevesli olmadıkları
bir süreçten geçiyoruz.
Kimi “Para
yetmez” diyor, kimi “Bu devirde kime
nasıl güveneceksin”e bağlıyor sohbeti.
Bir gençle konuştum;
“Evlen,
iki ayda boşan, ömür boyu nafaka öde!” diyor.
“Kötüyü
çağırma! Evleneceğin kişide aradığın vasıfları belirlerken, Kur’an ve Sünnet’e
uy, dua et!”diye cevap veriyorum.
Yok!
Olmuyor!
“Güven
bunalımı” kalplerde, beyinlerde.
*
Evlilik süreci, “şüphelerle”
başlamışsa, devamı nasıl gelir?
Şüphe, saygıyı sevgiyi tüketen bir “kurt” gibidir.
İnsanın içine kurt düştüm mü, sıkıntılar birbiri
ardına gelir.
Karı-koca birbirine her bakımdan güvenecek; akılları
arkada kalmayacak, aralarında “mal-mülk-para” çekişmesi, hesapları olmayacak.
Etle tırnak olacaklar, bir elmanın iki yarısı
olacaklar…
Evliliklerinin bu
dünya ile sınırlı olmadığının bilinciyle hareket edecekler.
*
Böyle çiftler yok mu?
Var şükür, çok.
Geçtiğimiz günlerde –Allah nazardan korusun- on
yıllık evli çift, çok iyi
anlaştıklarını, aralarında hiç para pul mevzuu olmadığını, sadece kendilerinin
değil, “dünürlerin de” birbirleri
ile çok iyi geçindiklerini söyleyince…
“Aman,
bunları her yerde anlatmayın, nazar değer. Çokları yüzünüze güler ama mutlu
olmanızı istemez!”
cümlesi çıktı ağzımdan.
“Niçin
istemesinler ki” cevabını aldım;
“Biz
başkalarının mutluluğu ile mutlu oluyoruz, başkaları bizim hakkımızda niçin
öyle düşünsün ki?” dediler.
Onlar haklıdır herhalde, ben “paranoyak” olmuşumdur!
Bunca mutsuz, boşanma aşamasına gelmiş evliliğin
olduğu ve boşanmaların hızla arttığı bir toplumda, “haset edenler” artmıştır diye düşünüyorumdur.
Belki de öyle değildir.
Ben yine de, her
mutluluğun paylaşılmamasından yanayım.
Hele hele, sosyal medyadan “mutluluk paylaşımları” yapanlar var ya…
Etrafımda sosyal medyadan mutluluk paylaşan birileri
varsa, “Yapmayın bunu!” diyorum;
“Haset
eden olur, nazara gelirsiniz!”
“Mutluluklarınızı
ancak güvendiklerinizle paylaşın.”
Güvendikleriniz kaç kişiyse….
Ve size güvenenler kaç kişiyse…
İşte bendeki de tam mânâsıylagüven bunalımı!