GÜVEN (!)
Bu yazı bir dış politika veya uluslararası ilişkileri konu almamaktadır. Öyle bir uzmanlığımız ya da iddiamızda bulunmamaktadır. Ancak artık anlaşılmalıdır ki, "yurtta sulh cihanda sulh" sözü günümüzün gerçekliğini yansıtmamaktadır. Dünyayı batı ve ABD'den ibaret olarak kabul edip jeopolitik, ekonomik, tarihi, dini vs. konuları göz ardı edebileceğimiz, uluslararası hukukun amacının sorunları çözmek olduğuna inanılacak, uluslararası kuruluşların adalet temelli bir yapı oluşturduğu ve ülkelerin eşitliği için çalıştığı "yalanına" kanılacak/inanılacak bir dönem de değildir.
Bundan kısa bir süre önce Gaziantep Havalimanında olağan dışı kontroller üzerine görevliye sebebini sorduğumda "15 km ötemizde savaş var" diyerek yüzüme acı acı baktı. "Yurtta sulh cihanda sulh" sözü önemli bir yaklaşımdır. Bu söz Osmanlı gücünde olsanız ve topraklarının Akdeniz'i bir göl olarak çevirse, Halifelik gibi bir birleştirici manevi gücünüz, devasa ordunuz ve sistemi oturmuş bir devlet yapınız olsa bile "hayatın olağan akışı" ile örtüşmemektedir. Ancak savaştan yeni çıkmış ve de düşmanlarının tepkisini çekmek istemeyen reel politik düşünmek zorunda olan bir liderin günün şartlarına göre verdiği bir mesajdan öte değildir. Zira bugün siz bu sözü söyleyerek sınırlarınıza dayanmış bulunan bir savaştan kurtulamazsınız. İsterseniz deneyin bir IŞİD militanına bu sözü söyleyin ve hayata bakışınızın bu şekilde olduğunu kendisi ile aranızda bir sınır olduğunu belirtin. Ya da birçok kişinin anlamlandıramadığı ancak bu sayede rahat rahat politik yorumlar yapmasını sağlayan "çözüm sürecini" baltalamak isteyen ve bu amaca matuf olarak gündüz vakti şehir ortasında insan öldüren kişilere "yurtta sulhtan" bahsedin.
Olması gereken ile olanu2026 IŞİD, PKK, Suriyeli Mülteciler sorunu, her gün olağanlaşan ve canımızı yakan iş kazalarıu2026Uzayıp giden sorunlarımız. İvedi olarak çözmek zorunda olduğumuz iç sorunlarımız bizden kaynaklanmayan ve sulhtan anlamayanların (!) neden olduğu dış sebeplerden dolayı sürekli öteleniyor. Ah biraz daha zamanımız olsa o zaman bizler iç sorunlarımızı çözer, ekonomimizi düzeltir yapısal sorunlarımızı da hallederiz(!) böyle bir şey olmadı olmayacakta. Zira etrafımızdaki olayların bir kısmı ülkemizin kafasını kaldırması sonucunda ortaya çıkmış olan sorunlardır. Bunları ister kabul edelim ister kabul etmeyelim. Uluslararası ilişkilerde "çıkarlar" öndedir. Sizin dostunuz yada düşmanınız çıkarlarınıza göre zaman içerisinde yer değiştirir. Ülkenin başındaki kişiye göre de değişir. Mısır'da Mursi dönemi ile Sisi dönemini karşılaştırmak yeterlidir.
Tüm bunları yazmamın nedeni bu ülkenin en büyük kazancı "birlikteliğidir." Bu ilkeden hareketle bizlerin öncelikli çözmemiz gereken konu vatandaşlarımızla-devletin, vatandaşımızla-vatandaşlarımızın sorunlarının çözülmesini sağlamaktır. İş kazalarının önlenmesini sağlamak çok önemlidir. Gelir dağılımında adaletin sağlanması önemlidir. Adalet teşkilatı, kişiye sıkı sıkıya bağlı hakların genişletilmesi ve güvence altına alınması önemlidir. Eğer bu hususlar çözülürse bu ülkeye ne IŞİD ne PKK ne de o çok dillendirilen "dış güçler" hiçbir şey yapamaz. 1930 larda bu ülkenin nüfusu sadece 13 milyondu. Büyük bir savaştan çıkmış üreten belli yaşlardaki nüfus nerede ise yok olmuşken ve de o tarihlerde Avrupa'nın önemli devletleri şu anki nüfuslarına sahipken şu anda bu alandaki açığı kapatmış bulunmaktayız. Türkiye kalkınmanın önünde engel olan konuları çözmeye başladı. Ancak sürekli karşısında sorun olarak görülen ve sürekli kaşınan konularda sorunlar çözülemiyor. Tam çözmek isteyen birisi çıktığında ya uçak kazası ya da vakitsiz bir ölüm ya da darbe/darbe girişimi oluyor. Bunlar için içerde her zaman hazır çıkar grupları da bulunmakta. Bu durumda ne yapmalıyız? Tüm yazı bu sorunun cevabını vermek içindi.
Yapmamız gereken vatandaşlarına yüksek standartlı bir yaşam sunmak. Bu standartlardan maddi unsurları değil manevi unsurları kastediyorum. Eşit şartlarda çalışanlar eşit ücret almalılar. Az da alsalar eşit almalılar. Bu ülkenin vatandaşı kendisine değer verildiğini ve vatandaşlık bağı dışındaki hiçbir özelliğin devlet ile arasındaki bağı etkilemeyeceğini bilmelidir. Bunun için yapılması gereken bu algının oluşmasını sağlamaktır. Gerçekte siz ne yaparsanız yapın insanlar için önemli olan algıdır. Eğer yaptıklarınızı anlatamıyorsanız o zaman yaptıklarınızın da bir değeri bulunmamaktadır.
Hükümetin çalışmalarını evrensel ilkeler üzerinden yürütmesi gerekmektedir. Aksi takdirde ne yaparsa yapsın geleceğe iyi şeyler bırakamayacaktır. Yaptığı şey paralel yapı ile mücadele bile olsa evrensel hukuk ilkelerini esas almalı ve de bunu vatandaşına anlatmalıdır. Yoksa sınırınızda bir kişini öldürülmesi de, Üsküdar'da cami yapmakta, bir ağaç kesmekte hükümet devirme girişimine gider. 12 yıllık iktidarında insanlara belli bir ekonomik refahı ve özgüveni kazandıran Ak Partinin bundan sonrası için işi daha zor. Zira 1980-2001 arasını yaşamamış bir nesle bir şeyler anlatmak istiyorsa o dili bu topraklardaki argümanlarla anlatma imkanı bulunmamaktadır. Onu ancak uluslararası kavramlarla ve kriterlerle anlatabilir. Bu nedenle küçük bir köye dönüşen dünyada sulhü sağlamak istiyorsanız halkınıza güvenmek onunda size ve aynı gemide birlikte yaşadığı insanlara güvenmesini sağlamak zorundasınız. Aksi takdirde başladığımız yere dönmek an meselesi. Sadece sokakta bağıracak bir kişi ve arkasına takılacak bir avuç yeterli. Tahrirde ve diğer meydanlarda olduğu gibi. Köşe de de uluslararası medya kuruluşları bekliyor.@Cavittatli