Gurbetçiler Türkiye için tek yürek
“Yaraları hep birlikte saralım” cümlesi depremin ardından insan ruhuna ne kadar sıcak geliyor. “Türkiye Tek Yürek” programının davetlisi olarak Almanya’nın Düsseldorf kentine eşimle birlikte yol aldım. Kalbimde buruk bir sevinç.
Zaten
evimden memleketimden uzak olmak yüreğimi parça parça ediyor olsa da kan
kaybeden on bir il için “ben ne yapabilirim” sorumluluğu ile yola revan oldum.
Depremzede
olarak bizlerin ruhlarının onarılmaya ihtiyacı varken, deprem bölgesi için
yaraları sarmaya vesile olmak, ayrı bir güzellikti elbette. Söyleşmek,
dertleşmek maddi manevi bölgeyle hemhal olmak, kardeşlik ne kutlu vazife idi.
Deprem ve artçılar devam ediyordu.
Her
gün yeni bir haber, acı bir hikâye ile iç sarsıntılarımız dinmek bilmiyordu. Dostlarımızın
akrabalarımızın hasreti, “her şeyim var” derken muhtaçlık utangaçlığı ile de
bambaşka yaralanıyorduk.
İnancımız
bize sabrı ve umudu öğretmişti. Ruh gövdemizi dinamik tutmak, hangi şartta olursa
olsun sâlih amel çabasından geçiyordu. Yardımlaşmak, paylaşmak, maddi manevi
kuşatıcı olmak… Süreç içinde de en mühim
ameldi bu.
“Türkiye Tek Yürek” programına Hayati İnanç, Serdar Tuncer, Dilek Cesur
ile konuşmacı olarak katılım sağlayıp şifa olup, şifa bulmaya çalıştık.
“Depremden
sonra hayata dair” başlığı ile söyleşiler gerçekleştirdim. Sevgili
yavrularımıza masallar anlattım. Kitaplarımızın geliri bölgede ki
kardeşlerimize gitti. Herkesin çorbada tuzunun bulunması istemi ve heyecanı
sarıp sarmaladı bizleri…
Kaldığım süreçte, güzel insanların vatan
hasretiyle aşkla sevdayla yaptıkları çalışmalara ortak olmak her iki depremi
yaşamış biri olarak beni mesrur etti.
Biliriz ki sağlıkta da ilk yardım doğru
zamanda ve yerinde yapılınca canlar kurtulur. Almanya’da da zamanında verilen
emek, kol kanat germe nice depremzedeye ilk müdahalelerden oldu.
“Bize
oraları anlat” dediler. ’Hangi acıdan başlasam” dedim, anlatmaya. Ölümle gelen acı
ve ayrılıkları mı, bir an da gelen yokluğu mu, soğuğu mu, çil yavrusu gibi
şehir şehir dağılmışlığımızı mı, gurbeti mi, şehirlerimize düşen yalnızlığı mı?
Satır satır işledik gözyaşı deseniyle…
Depremden
sonra dikkat çeken bir şey daha vardı. Birbiriyle yan yana gelmeyenlerin,
gelmek istemeyenlerin günlerce bir arada kalma mecburiyetleri, aynı ortamda iç
içe yaşamaları. Gidilmek istenmeyen kırsal alanları, mekanları mesken etmeleri.
Selam vermek istemedikleri ile yüz yüze gelip ortak alanda iş yapmaları.
Birbirinden uzak duran küslük
yaşayan nicesi, 30- 40 kişi belki daha da fazla aynı evin içinde yaşamak
zorunda kalışları. Depremden sonra hayata dair konuşulacak ve sorgulanacak çok
şey vardı. Konuştukça konuştuk memleketimizi. Sarıldık, ağlaştık…
Hiçbir şeyin bize ait olmadığı dünya hayatı en
gerçek haliyle gözümüzün önünde dururken birlik ve beraberliğin tek yürek
olmanın hazzını Almanya programlarıyla da kıymetli yurttaşlarımızla birlikte yaşadık.
İnsanların şefkat ve merhametini kelimelere sığdıramam.
Günlerce camilerde kermes yapılmıştı, devam
ediyor. Geliri yurttaşlarımızın emeğiyle
deprem bölgelerine peyderpey ulaştırıyordu. Ratingen Türk Gücü, Malazgirt Ülkü
Ocakları, Monheim Osman Gazi Camisi, Ratingen Ayasofya Camisi, Velbert Camisi
söyleşi yapıp, şahit olduklarımdan bazıları.
İsimlerini
saymakla bitiremeyeceğim güzel insanların varlığına bin şükür. Devletimin,
milletimin, acının yanında olan yüce gönüllü yurttaşlarımıza bin selam…