Dolar (USD)
34.49
Euro (EUR)
36.25
Gram Altın
2962.10
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

​Gurbetçiler Türkiye için tek yürek

Yaraları hep birlikte saralım” cümlesi depremin ardından insan ruhuna ne kadar sıcak geliyor. Türkiye Tek Yürek” programının davetlisi olarak Almanya’nın Düsseldorf kentine eşimle birlikte yol aldım. Kalbimde buruk bir sevinç.

Zaten evimden memleketimden uzak olmak yüreğimi parça parça ediyor olsa da kan kaybeden on bir il için “ben ne yapabilirim” sorumluluğu ile yola revan oldum.

Depremzede olarak bizlerin ruhlarının onarılmaya ihtiyacı varken, deprem bölgesi için yaraları sarmaya vesile olmak, ayrı bir güzellikti elbette. Söyleşmek, dertleşmek maddi manevi bölgeyle hemhal olmak, kardeşlik ne kutlu vazife idi.

Deprem ve artçılar devam ediyordu.

Her gün yeni bir haber, acı bir hikâye ile iç sarsıntılarımız dinmek bilmiyordu. Dostlarımızın akrabalarımızın hasreti, “her şeyim var” derken muhtaçlık utangaçlığı ile de bambaşka yaralanıyorduk.

İnancımız bize sabrı ve umudu öğretmişti. Ruh gövdemizi dinamik tutmak, hangi şartta olursa olsun sâlih amel çabasından geçiyordu. Yardımlaşmak, paylaşmak, maddi manevi kuşatıcı olmak… Süreç içinde de en mühim ameldi bu.

“Türkiye Tek Yürek” programına Hayati İnanç, Serdar Tuncer, Dilek Cesur ile konuşmacı olarak katılım sağlayıp şifa olup, şifa bulmaya çalıştık.

Depremden sonra hayata dair” başlığı ile söyleşiler gerçekleştirdim. Sevgili yavrularımıza masallar anlattım. Kitaplarımızın geliri bölgede ki kardeşlerimize gitti. Herkesin çorbada tuzunun bulunması istemi ve heyecanı sarıp sarmaladı bizleri…

Kaldığım süreçte, güzel insanların vatan hasretiyle aşkla sevdayla yaptıkları çalışmalara ortak olmak her iki depremi yaşamış biri olarak beni mesrur etti.

Biliriz ki sağlıkta da ilk yardım doğru zamanda ve yerinde yapılınca canlar kurtulur. Almanya’da da zamanında verilen emek, kol kanat germe nice depremzedeye ilk müdahalelerden oldu.

“Bize oraları anlat” dediler. ’Hangi acıdan başlasam” dedim, anlatmaya. Ölümle gelen acı ve ayrılıkları mı, bir an da gelen yokluğu mu, soğuğu mu, çil yavrusu gibi şehir şehir dağılmışlığımızı mı, gurbeti mi, şehirlerimize düşen yalnızlığı mı? Satır satır işledik gözyaşı deseniyle…

Depremden sonra dikkat çeken bir şey daha vardı. Birbiriyle yan yana gelmeyenlerin, gelmek istemeyenlerin günlerce bir arada kalma mecburiyetleri, aynı ortamda iç içe yaşamaları. Gidilmek istenmeyen kırsal alanları, mekanları mesken etmeleri. Selam vermek istemedikleri ile yüz yüze gelip ortak alanda iş yapmaları.

Birbirinden uzak duran küslük yaşayan nicesi, 30- 40 kişi belki daha da fazla aynı evin içinde yaşamak zorunda kalışları. Depremden sonra hayata dair konuşulacak ve sorgulanacak çok şey vardı. Konuştukça konuştuk memleketimizi. Sarıldık, ağlaştık…

Hiçbir şeyin bize ait olmadığı dünya hayatı en gerçek haliyle gözümüzün önünde dururken birlik ve beraberliğin tek yürek olmanın hazzını Almanya programlarıyla da kıymetli yurttaşlarımızla birlikte yaşadık. İnsanların şefkat ve merhametini kelimelere sığdıramam.

Günlerce camilerde kermes yapılmıştı, devam ediyor. Geliri yurttaşlarımızın emeğiyle deprem bölgelerine peyderpey ulaştırıyordu. Ratingen Türk Gücü, Malazgirt Ülkü Ocakları, Monheim Osman Gazi Camisi, Ratingen Ayasofya Camisi, Velbert Camisi söyleşi yapıp, şahit olduklarımdan bazıları.

İsimlerini saymakla bitiremeyeceğim güzel insanların varlığına bin şükür. Devletimin, milletimin, acının yanında olan yüce gönüllü yurttaşlarımıza bin selam…