Günün Nihayetinde Kalan
Yakmadığı sürece kendi saflığını yitirecektir alev.
(Sezai Karakoç, Yitik Cennet, s.8)
Siyah örtüsünü omuzlarına alıp usulca çekilen gece bize bir şeyler söyler. Sandıktan çıkarılan kanaviçe havlu, bir kitabın sayfaları arasında kuruyan gül, atmaya kıyamadığımız deniz taşı, meyvesini düşürmüş ağaç, yarım bırakılmışlığıyla ansızın karşılaştığımız şiir, askıda unutulan atkı bize bir şeyler söyler. Göğe muhayyilemizin istemsizce çizdiği resmin, uyku aralığında kirpiğimizden süzülen gözyaşının, vedası kayıp sevilenin söyledikleri, ânın hazzına davet edilen ve çok katmanlı bir tefekkür biçimi geliştirmesi istenmeyen insanı “şimdi”ye çivileyenlerin söylediklerinden uzaktır. İlhamını umursamıyor ve hatırlamıyor olmaktan alanların hançeresinden çıkardığı sese denk değildir “susmuş”ların kelimelerle anlattığı…
Yakınlık talep eden bir uzaklık insanı istilâ etti. Maziyle bağı koparılan toplum da, hatıralarıyla arasına duvarlar ören ferdi inşâ etti. İç çekip âh eden ferdin ahvalini, zayıflık olarak görmek zaafına düştü çağın insanı. Bazen ince bir davetle içeri süzülen, bazen de habersiz bir misafir gibi geliveren hatıraların söylediğini dinleyecek vakti kalmadı kimsenin. Mehmet Rauf “Eylül” romanında Necip karakteri üzerinden bir yer düşler; “öyle bir yer olmalı ki, insan kalabalık içinde yaşamalı fakat içine girmeden (s. 13)” der. Üzerimde garip bir tesir bırakan bu cümle nedense dokunur kitabı her okuyuşumda bana. Kalabalığın içine girmeden yaşamanın, arınmanın, ruhu soyutlamanın yollarını düşündürür. İki kapı belirir önümde ismi “hayaller” ve “hatıralar” olan. Hayallerin hayatlarımızda kapladığı alanı takdir ederiz de hatıraların dillendirilmesini ihtiyar idraklerin nefesine bırakırız nedense… Oysa hatıralar olmasa, nasıl sıyrılabilir kendi kalabalığından bile insan? Unutmanın hırçın, bohem ve mağrur duruşuna karşı, hüznün yüzünden kopan, ağırbaşlı bir sükûta çağıran hatıralar değil midir? Onlar değil midir her şeye rağmen kalbi hayatın ısrarında tutan?
Yolların, köprülerin, akarsuyun, yağmurun, divit ve hokkanın, gümüşün, toprağın, buğdayın çağrışım alanı hepimizde farklı farklıdır. Bu başkalık yer ve yönlerimizin farklılıklarından değil, yaşanmışlıklarımızın farklılığındandır. Bir elmayı yerken, bir gülü koklarken gönül âlemimizin aldığı şekil, hatıralarımız üzerine temellendirilir, ilklerin dünyamıza etkileri üzerinden... Bu sebeple değerlidir hafızanın kudretini ortaya koyan hatıralar. Anın üstümüzden geçişinde ve geleceğe bakışımızın şekillenmesinde birer sözcü konumundadırlar. Mehmet Kaplan; “hatıralarda sihir var; o her şeyi güzelleştiriyor. (…) Çocukluk hatıralarımız olmasaydı biz pek çabuk ihtiyarlardık. Rüyaların aydınlık yolları, hep anne evine gider. Adem ilkin cennetteydi, şeytanın iğfaliyle oradan kovuldu fakat daima onun hatırası, oraya dönmek ümidiyle yaşadı. (Sevgi ve İlim, s. 95)” derken, Cemil Meriç’in “murdar bir hâlden muhteşem bir maziye kanatlanmak (Bu Ülke, s. 82)” ifadesinde eriyen sırra dokunur gibidir.
Hatırlamak zinde tutar insanı, yaşanmışlıklarında hikmet buldurur, huzurla bağlarını kuvvetlendirir, sükûn verir. Hatıralar zamanlar ve mekânlar arasındaki geçiş ve gezinme kabiliyetidir. Tayy-i mekânıdır bu sebeple, tayy-ı zamanıdır onlar insanın. Hatıralar başın mahzun eğilişi, kalbin mahviyetle çevrilişidir. Rengini yitiren kelimelerden sükût üretmektir. Özlemektir hatırlamak, zamanın karşısına dipdiri taleplerle geçmektir, unutmamaya direnmektir. Her şiir hatırlanmaktan geçer, hatırlattığı için güzeldir her şarkı. Hatırlamak varlığı, yokluğu, bir şehrin çehremize dokunan aşina havasını, ırmağa bırakılan ince kâğıdın sırrını, masada tempo tutan ellerini ilk öğretmenimizin, baharla karşılanan turnaları, çocukluğunu mahcup ülkemizin, ilk gençliğini ideallerimizin, hayatımıza armağan edeceğimiz serin bir nefestir. Hatırlamak, yeni hatıralara uyanmak hatırladıkça, hürmetle öperek duasını aldığımız mütebessim suretleri, her gidişin kendine dönmek olduğunu, Cemal Süreya’nın “Kars”ıyla, gönlümüzde bekleyen ince şiiri:
Nasıl olsa yine bir gün
Döneriz bu yollardan geri
Senin bir elinde bir mendil
Öbüründe kuş sesleri
Selam ile