Günümüzün Muhtaç Olduğu Rahmet Ailesi
İslam’ın şefkat, merhamet ve sevgi ortamından uzaklaşan insanlık, Üçüncü Dünya Harbi’nin eşiğinde. Herkes, rahmet iklimine muhtaç.
Artık gerek bizim idarecilerimiz, gerekse dünya devletlerinin liderleri, üçüncü bir dünya harbinin adım adım yaklaşmakta olduğunu haber veriyorlar. Hem kuzeyimizde devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı hem de Siyonist İsrail’in başta Gazze olmak üzere Filistin topraklarında ve Lübnan’da sürdürdüğü soykırım, sabırları taşırmak üzere. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kanlı katiller Netanyahu ve suç ortağına verdiği “tutuklama” cezası, yüreklere biraz su serpse de ne yazık ki masumların ve bilhassa çocukların kanı akmaya devam ediyor. Tam bu sıralarda Ahmet Turgut’un Rahmet Ailesi kitabını okudum. Eserin önsözünde yazar, “Sevginin temel kuralıdır. Seven, sevdiğini tanımak ister ve onun sevdiklerini de sever. Bu ilkeden hareketle kaleme alınan elinizdeki eserde Peygamber Efendimize (sav) farklı pencerelerden bakmaya çalıştık. Keza onunla aynı sevgide buluşan bazı yakınlarını hatırlatmak istedik.” diyor.
Üç ana bölüm hâlinde hazırlanan eserin birinci kısmında ‘aile’ kavramı üzerinde duruluyor. İkinci bölümde Peygamber Efendimizin merkezinde olduğu “Rahmet Ailesi” anlatılıyor. Söz konusu dönem, “Ailelerin En Güzeli”, “Nübüvvetin İlk Yılları ve İlk İman Ailesi”, “Rahmet Ailesine Dair Bazı Kavram ve Tanımlamalar” başlıkları altında bütün aydınlığıyla okuyucuya gösteriliyor. Mekke’de ve daha sonra Medine’de en güzel aileyi tarif ve tavsif eden yazar, huzurun sağlandığı, barışın ve sevginin esas alındığı ‘Asr-ı Saadet’ yaşayışını günümüz insanlarına yaklaştırılıyor. Son kısımda ise Kâinatın Efendisinin etrafında yetişen örnek şahsiyetler dile getiriliyor. Bunlar arasında Hz. Ali, Hz. Fatımatü’z-Zehra, Hz. Zeyd Bin Hârise, Hz. Üsame Bin Zeyd, Hz. Cafer-i Tayyar, Hz. Bilal-i Habeşi, Hz. Enes Bin Malik ve Hz. Zeyd Bin Sabit gibi sahabelerin örnek aile yaşayışları bütün ışıltısıyla, feyziyle, güzelliği ve aydınlığıyla okurun önüne konuluyor. Peygamber Efendimizin etrafında kümelenen ışık insanların mükemmel hâlleri, doğru tavırları, sağlam davranışları ve örnek kişilikleri, büyük bir heyecanla okunuyor. Bu eserle bunalıma düşen insanlığın Saadet Asrı’nı örnek alarak huzura kavuşabileceği ifade ediliyor. Adalete, barışa, kurtuluşa ve felaha ancak İslam’ın yaşanarak erişilebileceği hakikati, çarpıcı misaller, doğru yorumlarla aktarılıyor.
AYVAZOĞLU’NDAN KEMAL
Yıllardan beri kaleme aldığı biyografi kitapları okunan ve sevilen Beşir Ayvazoğlu, yeni bir esere daha imza attı: Kemal. Namık Kemal, “Vatan Şairi’nin Cumhuriyetle İmtihanı” takdimiyle farklı bir pencereden okuyucuya sunuluyor. Namık Kemal’in hayatı, fikirleri, şiirleri ve eserlerinden ziyade onun ismi etrafında yapılan tartışmalara dikkat çekiliyor. Namık Kemal’e dair olan bu ifrat ve tefrit bakışların, değişik değerlendirmelerin neredeyse yüzyıldan beri yapıldığını öğreniyoruz. Daha önce “Vatan Şairi” olarak sevilen ve ismi çocuklara verilen Namık Kemal’in daha sonra niçin arka plana atıldığı, hatta aleyhinde kampanyalar başlatıldığı merak konusuydu. Ayvazoğlu, o kılı kırk yaran titizliğiyle ve objektif tavrıyla Namık Kemal’i masaya yatırıyor. Ona hayranlık besleyenlerle, düşmanlık güdenlerin çetin kavgasının tarihçesini veriyor. Namık Kemal etrafında koparılan gürültüler ve onun için yapılan münakaşalara, hatta kavgalara, devrin devlet adamları ile birçok şair ve yazarın da katıldığını görmek şüphesiz şaşırtıcı. Ama biz millet olarak zaten böyle bir tabiata sahip değil miyiz? Sevdik mi tam severiz. Hoşlanmadıklarımızı ise toprağa gömeriz. Namık Kemal de diğer birçok edebiyatçı gibi bu uç bakışlardan ve keskin yaklaşımlardan nasibini alan kalem erbabındandır. Kemal’in, bir zamanlar en çok okunan ve sevilen şairlerden biri iken nasıl olup da aykırı bir hâle düşürüldüğü, ‘kırılacak put’lar arasına katıldığı ibretle okunuyor. Devlet adamlarının yanı sıra bu kavgaya veya tartışmaya adı karışanlar arasında Ali Ekrem Bolayır, Burhan Belge, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Yahya Kemal Beyatlı, Necip Fazıl Kısakürek, Peyami Safa, Rıza Nur, Nihal Atsız, Sadettin Nüzhet Ergün, Nazım Hikmet ve Kemal Tahir de var. Yani neredeyse 1930’ların ve 40’ların edebiyat dünyası ‘Kemalciler’ ve ‘Kemal Karşıtları’ olarak ikiye bölünmüş. Aslında yabancısı olmadığımız bir manzara değil mi? Aynı hâli Mehmed Âkif’te, Nâzım Hikmet’te, Yahya Kemal’de de yaşamıyor muyuz?
Beşir Ayvazoğlu sadece durum tespiti yapıyor. Yorumda bulunmaktan ziyade meseleyi açık seçik bir şekilde ortaya koyuyor ve dönemin, bahsedilen devirdeki tartışmaların net bir fotoğrafını çekiyor. Bu arada Namık Kemal hakkında edebî çalışma yapanların, mektuplarını toplayanların ve hayatı hakkında önemli makale ve eser yazanların da bahsi zaman zaman geçiyor. Edebiyat tarihimize meraklı olanların zevk ve merakla, hatta biraz da keyifle okuyacağı ilginç bir kitap Kemal. Önce efsaneleştirdiğimiz, sonra karartmaya çalıştığımız, bilahare yeniden kıymetini anlayıp hakkını vermeye çalıştığımız şahsiyetlerden birisi de Namık Kemal’dir şüphesiz. Keşke peşin hükümlerden sıyrılıp meşhur şahsiyetlerimizi layık oldukları şekilde, eğrisi doğrusuyla yerli yerlerine oturtabilseydik. Bu, çok iyi olurdu.
AHMED REFİK’İN ESERLERİ
Ahmed Refik Altınay, Türkiye’de tarihle alakalı kitaplarıyla tanınan, okunan ve sevilen bir isim. Onun eserlerindeki en büyük özellik, ele aldığı devri, konuyu veya şahsı, akıcı bir dille ve sürükleyici bir anlatımla okuruna sunmasıdır. Popüler bir tarihçi olarak kabul edildiğini ve yıllardan beri geniş kesimler tarafından okunduğunu biliyoruz. Kapı Yayınları, Ahmed Refik’in bilinen ve bilinmeyen kitaplarını vitrinlere taşıyor. Lâle Devri (1718-1730), Felaket Seneleri (1648-1699) ve I. Viyana Muhasarası yazarın yayımlanan üç kitabı. Yazarımız, Tesavir-i Rical adıyla kaleme aldığı kitabında ise bazı Osmanlı devlet adamlarının hayatını anlatıyor. Bunlar, Tarhuncu Ahmed Paşa, İbşir Mustafa Paşa, Humbaracı Ahmed Paşa’dır. Üçü de sadrazamlık yapmış bu devlet adamlarının ikbal günleri, zaferleri, kavgaları ve yalnızlıkları çarpıcı bir dille günümüze taşınıyor. Yazarın günümüz okuyucularının anlayabileceği şekilde sadeleştirilen bu eseri, Meryem Sümeyye Karaca yayına hazırlamış. Her dört kitap, tarihimize meraklı olan ve Ahmed Refik üslubunu beğenen okuyucuların ilgisini ve merakını çekecektir.
ŞİİRİN VE ŞAİRİN KISA TARİHİ
Sorularla Şiirin ve Şairin Kısa Tarihi, Bahanur Garan Gökçen, Gamze Ilıcak Yücel ve Songül Yağcıoğlu’nun müşterek eseri. Şiirin ve şairin merkeze alındığı kitabın başında bulunan, Prof. Dr. Songül Yağcıoğlu’nun “Divan Edebiyatında Şair ve Şiir” bölümünü dikkatle okuyoruz. Kadim şiirimizin birçok meselesi hakkındaki soru ve cevaplar, çarpıcı biçimde ve aydınlatıcı şekilde okurun önüne konuluyor. İkinci kısımda “Türk Halk Edebiyatında Şair ve Şiir”i buluyoruz. Doç. Dr. N. Gamze Ilıcak Yücel’in hazırladığı bu bölümde halk şairlerimizin, ozanlarımızın şiir dünyasında dolaşıyoruz. “Yeni Türk Edebiyatında Şair ve Şiir” faslının başında ise Doç. Dr. Bahanur Garan Gökşen var. Burada ise modern şiirimizle alakalı meseleler, şairlerin ve şiirlerinin muhtelif cephelerini aydınlatan sorulara verilen cevaplar, hakikaten dikkat çekici. Eserde, şiire önem verenlerin, bu özge türü sevenlerin, nazım hakkında düşünenlerin önüne, ufuk açıcı meseleler konuluyor. Akla gelen ve gelmeyen birçok husus, edebî mesele vuzuha kavuşuyor. Eser, bir bakıma geçmişten günümüze Türk şiirinin ve şairinin serencamını gözler önüne seriyor. Bahsettiğim bu eserler, Kapı Yayınları etiketiyle kütüphane ve kitapevi raflarına kazandırıldı. Necdet Sakaoğlu’nun Çantada Kalan Anılar isimli kitabı Alfa Yayınları’ndan, Hüseyin Albayrak’ın Busedâr adlı romanı ise Everest Yayınları’ndan çıktı.