Günümüz Türk Hikâyesinde Mülteciler
Mültecilik konusu gündemimizi meşgul etmeye devam ediyor. Mültecilik sorunu her yönüyle tartışılırken, ihmal ettiğimiz bir yönünü de Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesinin düzenlediği “Günümüz Türk Hikâyesinde Mülteciler Çalıştayı” ile öğrenmiş olduk. Hikâyemizin usta isimleri Fatma Barbarosoğlu, Yıldız Ramazanoğlu ve Mukadder Gemici’nin katıldığı çalıştayda mültecilik konusu her yönüyle konuşuldu.
Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesinin hem edebî hem de sosyal yönü olan böyle anlamlı bir programı düzenlemiş olması takdire değer. Programın başında bir konuşma yapan Prof. Dr. Alpay Doğan Yıldız, “Mülteciler konusu, sadece ülkemizin değil bütün dünyanın konusu ve gerçeğidir. Onlar hakkında her gün çok şeyler söyleniyor. Edebiyat, yaşadığımız her şeyi gördüğü gibi onları da görüyor. Bugün onları gören üç kısa hikâye üzerinden onları ve onları gören kısa hikâyelerin gücünü konuşmak istiyoruz” dedi. Çalıştayın gerçekleşmesinde büyük emeği olan Alpay Hoca’yı bu vesileyle kutluyorum.
Üniversiteler toplumun tamamına büyük bir mercek gibi bakan göz olmalıdır. Kendi sınırlarına çekilip, kitapların ve teorinin içinde kaybolan nice hoca var. Üniversite, öncelikle bulunduğu şehirle iç içe olmalıdır. Diploma dağıtan kurum olmanın ötesinde bir işlevi ve uzak hedefleri olan bir üniversite, çağın sorunlarına çözüm önerileri sunmalı, bilimsel çalışmalarla gelişimin ve dönüşümün öncüsü olmalıdır. Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi de yeni rektörüyle böyle bir ivme kazanmış durumda. “Günümüz Türk Hikâyesinde Mülteciler Çalıştayı”nın düzenlenmesiyle bizzat ilgilendiğini öğrendiğimiz Rektör Prof. Dr. Bünyamin Şahin, programa da katıldı. Güzel, etkili, samimi ve mültecilik sorununu içselleştirdiğini gördüğümüz konuşmasında etkili mesajlar da verdi. Rektör Şahin, “Bugün çalıştayımızın konusu güncel bir konudur. İnsanoğlunun gelişmesindeki en önemli eylemlerden biri göçtür. Dolayısıyla mültecilerdir. Yani biz kendimize baktığımız zaman Orta Asya’dan büyük göç ile Anadolu’ya gelmiş bir milletiz. Bugün Türk toplulukları içerisinde en gelişmiş devlet, Türkiye Cumhuriyeti ise bunun bir sebebi vardır. Demek ki bir göç söz konusu. Veya başka bir örnek ile göçe bakacak olursak, Peygamber Efendimiz, Mekke’den Medine’ye göç etti ve İslamiyet daha büyük bir hızla yayılmaya başladı. Demek ki gelişmenin en önemli faktörlerinden birisi göç, dedi.
Rektör Şahin’in konuşmasında merhamet ve diğerkâmlık vurgusu vardı. Sayın Rektör’ü dinlerken merhum Fethi Gemuhluoğlu’un, “Dost, göze sezdirmeden gözyaşı silendir” sözünü hatırladım. Türk milleti, dostunun acısıyla gözyaşı döken bir millet olmuştur. Mültecilerle ilgili yanlış bilgiler hakkında da açıklama yapan Rektör Şahin, herkesin çekindiği, korktuğu mültecilik konusuna kimsenin itiraz edemeyeceği bir çözüm de sundu, bu çözüm inancımızın da gereği olan zekât ve sadaka konusuydu. Zekât ile malımızın temizleneceğini, sadaka ile de belalardan korunacağımızı ifade eden değerli Rektör Şahin’e itirazımız olabilir mi? Meseleye bu bakışla çözüm getirebiliriz. Mültecilerin neden Türkiye’yi tercih ettiğine dair Rektör Şahin’in şu görüşü de mühimdi: “Bize gelenler canlarından, mallarından ve namuslarından emin oluyorlar.” Rektörümüzü duyarlı yaklaşımından dolayı kutluyoruz.
Çalıştayda daha sonra hikâyecilerimiz konuştu. Yıldız Ramazanoğlu, mültecilik kavramı üzerinden giderek, hicret, göç, tehcir, mübadele, gönüllü göç, zorunlu göç gibi kavramlara açıklık getirdi. BM’ye göre 50 milyon insanın güvenli yurt aradığını ifade eden Ramazanoğlu, eylemci bir ruha sahip birisi. Mülteci kamplarını gören, dünyanın birçok ülkesinde gözlem yaparak hikâyesinin konusunu tespit eden bir yazar Ramazanoğlu. Mültecilik konusunu işlediği hikâyeleri üzerinden konuşmasını sürdüren Ramazanoğlu, 2011’de ikiz kulelere yapılan saldırıyı ve Afganistan’dan zorunlu göç dalgalarıyla başlayan dramı anlattı. Bir yazar, çağını bilir, duyar ve gözlemlerini sanatının konusu hâline getirir. Yıldız Ramazanoğlu böyle duyarlı bir isim. Onun hikâyelerindeki gerçeklik duygusu bizi de duyarlı hâle sokuyor. Angelika kitabı üzerinde duran Ramazanoğlu, “Afgan Terzi, Bay Köri’nin Tutkusu, Zilha, Perçem, Siirt Marşı, Âdem’in Cevap Vermesi” gibi hikâyelerinden hareketle mültecilik konusuna bakışını değerlendirdi.
Yazar Fatma Barbarosoğlu da yazar kadınların mültecilik konusunda çok yazması normaldir, diyerek yazma sürecinin hemen olmadığını belli bir zamandan sonra yaşanılanların yazıya geçirildiğini ifade etti. “Gözlem ile tasvir arasındaki mesafe uzundur” sözünü hatırlatarak, yaşadığımız olayların edebiyata geçmesi zaman alıyor, dedi. Mültecilik konusunda medya dilinin bizleri duyarsızlaştırdığına dikkat çeken Barbarosoğlu, Suriyelilere Cenevre Sözleşmesi’ne göre mülteci diyemeyiz ancak misafir diyebiliriz, dedi. Jenny Erpenbeck’in “Gidiyor, Gitti, Gitmiş” romanı üzerinde durdu. Konuşmasında oldukça duygusal anlar yaşayan Barbarosoğlu, “Bu hayat dille anlatılmaz” diyerek daha konuşamayacağım, dedi ve ağladı. Sustuk bir süre. Tam da merhum Gemuhluoğlu’nun o sözü gerçek olmuştu.
Son olarak yazar Mukadder Gemici, 4 mülteci hikâyesi yazdığını ifade etti. Yazı yazmak tabii bir şey, güneşin doğması, yıldızın çıkması gibi bir şey, dediği konuşmasında Bosna hikâyesinden ve Bosnalı Refika teyzeden bahsetti. Suriyeli mültecilerin Türkçe algısı üzerine konuştu. “Anne, ev, insan” kelimeleri üzerinde durdu. Bu üç kelimenin öneminden bahseden Gemici, hikâyeciliğinde Mustafa Kutlu’nun kendisine desteğini anlattı.
Soru-cevap şeklinde devam eden “Günümüz Türk Hikâyesinde Mülteciler Çalıştayı” hepimizin zihninde derin izler bıraktı. Şu hakikati anladık ki en büyük mülteci kişinin kendisine yabancılaşması, kendi ruhunun kendinde mülteci gibi durması idi. Aslında dünya bir duraksa kim mülteci değil ki? Sosyal yara hâline gelen mültecilik konusuna dikkat çeken bu çalıştay örnek olmuştur, devamını bekliyoruz Tokat GOP Üniversitesinden. Teşekkürler.