Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
02 Haziran 2023

Günümüz sosyal devlet politikaları

Seçim döneminde çokça duyduğumuz sosyal devlet, sosyal demokrasi kavramları beraberinde getirdiği beklentiler veya verilen vaadler önümüzdeki zaman diliminde çokça gündem olacağa benziyor.

Sosyal demokrasi, evrensel değerlerle uyumlu olarak yurttaşların bireysel ve toplumsal gereksinimlerini karşılamayı hedefleyen sosyal devlet ya da bu yöndeki politika ve kapitalist ekonomi içinde ortaklaşa uyum düzeni olarak tanımlanmaktadır.

Refah devleti ve bunun arkasındaki sosyal eşitlik, sosyal adalet ve sosyal demokrasi gibi kavramlar sonuçta bireysel riskler ve çaresizlikler ile gelir dağılımındaki adaletsizliğin azaltılması ve vatandaşların maddi koşullarının iyileşmesi anlamındadır; öte yandan da geniş yığınlar için yaşam koşullarının ve kalitesinin güçlenmesiyle siyasal vatandaşlığın, dolayısıyla siyasal demokrasinin gelişmesini ifade etmektedir.

Bu yaklaşım çerçevesinde, sosyal refah devletini, hem sosyal demokrasinin kendi politikalarını ortaya koyduğu varoluş alanı hem de ilke ve hedeflerini gerçekleştirmenin en temel aracı olarak görmek doğru olur.

Günümüzde sosyal devlet ve demokrasi ile ilgili tartışmaların da, çoğunlukla refah devleti anlayışı ve politikaları çerçevesinde sürdürüldüğü bilinmektedir. Refah devleti, sosyal hakları kurumsallaştıran ve bunların piyasa dışından sağlanmasını mümkün kılan bir devlet anlayışıdır aslında.

Gelirin daha eşitlikçi biçimde bölünmesi konusunda önemli bir işlev gören sosyal devlette Aslında, her durumda gelirin yeniden dağılımı açısından etkin rol oynadığı bilinmektedir; Sosyal demokrat anlayış açısından bu rol, daha eşit veya daha adil bir gelir dağılımını gerçekleştirmek üzere kullanılmak istenmektedir diyebiliriz. Bir yandan vergi politikalarının, öte yandan sosyal politikaların bu amaca hizmet etmesi gerekmektedir.

Sosyal eşitlik gibi ilkelerin ve bu yöndeki politikaların toplumsal bütünleşme ve dayanışmayı oluşturmak gibi maddi refahın yükselmesi ve sosyal dayanışmanın kurulması gibi maddi ve ahlaki boyutlarının olduğun gibi siyasal anlamları da önemlidir. Sosyal haklar ve politikalar, siyasal demokrasinin sosyal demokrasiye, yani her vatandaşın karar verme sürecine daha etkin biçimde katıldığı bir demokrasi anlayışına geçilmesi açısından esastır.

Sosyal eşitlik olmadan siyasal eşitlik de hayaldir. Bu açıdan sosyal demokrasinin vatandaşlık anlayışının Marshall’ın anlayışını yansıttığı söylemek doğru olur. Zira vatandaşlık bir toplumun üyelerine verilen bir statüdür ve bu statüyü elinde tutan herkes, bu konumun içerdiği tüm haklar ve görevler açısından eşittir. Vatandaşlığın da sivil, siyasal ve sosyal olmak üzere üç boyutu vardır ve sosyal vatandaşlığın gelişmesinin sivil toplumu güçlendirerek demokrasinin güçlenmesine hizmet edeceği açıktır.

Kuşkusuz parti ideolojileri, parti yapısı ve parti içindeki rekabet, sosyoekonomik sistem, ekonominin gücü ve rekabete açıklığı gibi birçok faktörün her ulusta sosyal demokrat projeyi farklı etkilediği bir gerçektir. Bu farklılığın en görünür olduğu alan ise, sosyal demokrat politikaların hayata geçtiği ve emek ile sermaye arasındaki uzlaşmanın dayanağı olarak nitelendirdiğimiz refah devleti olmaktadır.

Refah devleti gerek anlayış, gerek uygulama olarak Batı Avrupa’da ülkeden ülkeye ve bu ülkelerdeki sosyal demokrat partilere göre hayli farklılaşabilmektedir.

Refah devleti anlayışı ile politikalarını yalnızca sosyal demokrasinin eseri olarak görmek de doğru değil; bu konuda Batı Avrupa’da oldukça geniş bir konsensus oluşmuştur. Ancak farklı argümanları dikkate alsak da, refah devletinin gerek ideolojik, gerek pratik olarak mimarının sosyal demokrat partiler olduğu ve refah devletinin piyasa ekonomisi içinde sosyal demokrasiye hayat veren bir alan olarak öne çıktığı yadsınamaz. Bugün de sosyal demokrasinin gerilemesi, en çok refah devleti politikaları çerçevesinde irdelenmektedir.