Günlerdeki Aşk
Midenin açlığı her geçen gün azalırken kalbinki artıyor. Bu hal gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde trajiktir. Çoğu insanlarında dramatiktir. Kadınlarında ise tahammülün fevkinde bir elemdir. Kadınlar bu açlığı gidermek için kafa yordular. Ve bir yol buldular. Adına batı medeniyetinde parti dediler doğuda gün.
Kadın kadına tertiplenen bu günlerde müşterek mazi konuşulur oldu. Programlama kolaydı. Çünkü zaman iletişim çağıydı.
Ve bir gündeyiz. Kız görücüye çıkıyormuş gibi hazırlıklar başlar gün evinde. Öncelikle temizlik ve düzen halledilir. En güzel eşyalar sergilenir. Gelinlik çeyizlerin bu günde kullanılması bir ehemmiyet arz eder.
Sonra dünyanın en maharetli aşçısı veya pastacısı gibi girilir mutfağa. Mutfağa giremeyenler doğrudan sarılırlar telefona ya da düşerler lokanta veya pastanenin yoluna. Uzun bir uğraştan sonra mutfak hazırdır. Sıra evin erkeğinin gün yerini terk etmesi anına gelir. Bu da nezaketle gerçekleştirilir. Aşkın konuşulacağı bu günde ve evde her şey hazırdır. Ev sahibesi en güzel kıyafetini giyer. Takıp takıştır. Sürüp sürüştür. Kendini hazır hissettikten sonra sürme çektiği o güzel gözlerini kapıya odaklar. Ve çalacak her zil için heyecanla, mütebessim bir sima ve tatlı bir eda ile;
-Ay hoş geldiniz.
Nerede kaldınız.
Gözlerimiz yollarda kaldı diyerek misafirlerini evin içine davet eder.
Başlamıştır artık bugünün en güzel günlerinden biri. Defileye gelir gibi gelmektedir günün hanımefendileri yani aşkı konuşacak güzeller. Ve nazır melekler inanın bu güzellikler karşısında hayret eder ve daima flaşları patlatıverirler. Her anı kaydedip resmetmeleri emrini tereddütsüz yerine getirirler. Biliyor musunuz! Kıskanma duygusu olsaydı meleklerin kıskançlıktan çok parçalara ayrılabilirlerdi bunca güzeli bunca güzel halleriyle bir arada görmekten.
İçeriyi, nevbaharda açan ve bütün mahlukatı kendinden geçiren o güzel kokular kaplar. Lakin bu güzel kokulardan daha güzel olan narin ve nazik konuşmalar, bir çiçek demeti gibi araya serpiştirilen nükteli ve işveli sohbetlerdir. Hele gülüşler ve o güzel ağızlardan dökülen yürek hoplatıcı kelimeler bir başka güzeldir bu günlerde.
Günün paydaşlarının birbirleriyle olan hoş amedileri ve tatlı tatlı ahval sormaları günün amacına yaklaştırır hanımefendileri.
Katılımcılar kalabalıksa konuşmalar bölünür. Bu nazlı ve hoşgörülü konuşmalarla aşk vuku bulur. Herkes birbirini dinliyor gibi görünür ve konuşulan her şeyi duyduğunun intibaını verir.
Sohbetler derinleşmiştir. Arada bir çocuklar ve bebekler aykırı sesler çıkarsa da pek kulak asılmaz onlara. Gün bütün ihtişamıyla devam eder.
Bu kadar güzelin ağzı elbette önce sunulacak güzel bir çikolata ile tatlandırılır. Türk kahvesiyle de kırk yıllık hatır yeniden oluşturulur.
Allah’ım! Bu ne tatlı sohbetlerdir. Ve sohbet yapanlar. Hakikaten bunlar bizim evlerimizdeki kadınlarımız mıdır !
Günlerde de kadınların beyni tersten çalışır. Erkeklerinkinin aksine. Önce kalbin açlığını gidermek isterler. Ve heyecanla başlarlar konuşmaya. Ev sahibi kendini öyle kaptırır ki konuşmalara bin bir zahmet ve özenle hazırladığı ikramları sunmayı neredeyse unutacaktır.
Ev sahibinin maharetini göstermesinin zamanı gelmiştir. Mutfak tezgahında sergilediği veya son zamanlarda moda olan salonda masanın üzerine yerleştirdiği el emeği göz nuru ikramlar için misafirleri davet eder. Bu usul her ne kadar Fransız olsa da manası Müslümandır. Çünkü fazlalıklar tabakta kalır israf olur. Halbuki aşkın konuşulduğu yerde israf olmaz. Aşk zaten kendisi iktisattır. Bunca hanımefendi aşkın iktisadını konuşmak için bir araya gelmişken bu nimetleri israf etmeleri güzelliklerine akseden bir nakiselik olmaz mı!
Ve o güzel tabaklardan daha güzel olan eller ve ayaklar podyumda arzı endam eder gibi ikramların bulunduğu yere yönelirler. Ve başlarlar o güzel nimetlerden yemeye. Konuşmalar da olanca güzelliğiyle devam eder. Neler de konuşurlar neler.
Peki aşkı konuştuklarını nereden biliyorum derseniz. İnanın bana! O güne katılan bir hanımefendi evine dönünce sanki bir güneş gibi doğar eve ve evdekilerin üzerine. Haftalardır evde yapamadığı konuşmayı yapmış ve bu ihtiyacını gidererek gelmiştir ki bu da bir aşktır.
Gündeki aşk olanca güzelliğiyle yaşanırken dışarıda da yaşanan gün geceye doğru gitmektedir. Hayatın neşesi olan aşk, saatlerdir yaşamımızın sevinci kadınlarımız tarafından terennüm edilip dururken maalesef ayrılık vakti kapıyı çalıverir.
Ve gitmek için aynı nezaket ve zerafetle hazırlanırlar güne gelen ve anlam veren hanımefendiler. Aşkı konuşmanın verdiği sermestilikle yuvalarına ve kendilerine aşık sevdiklerine varmak için -sonrakinin de planını yaparak- ayrılırlar gün evinden. Gelişin ve görüşmenin sevincini gidişin ve ayrı kalmanın hüznü gölgeler gibidir. Lakin yakında tekrar görüşecekleri için bu hüznün etkisi kısa sürelidir. Aşk da tekrar böyle güzel bir günde ve onca güzellerin dilinde ve dudağında konuşulduğu için kendini bulur.
Ernest Hemingway, yemekte aşk olduğunu keşfettim, başka hiç bir yerde kalmamış olsa da. Sindirim sistemim dayandığı sürece bu aşkın peşinden gideceğim dese de ne yazık ki aşkın konuşacağı yemekler kalmadı. Aşk artık günlerde konuşuluyor.
Galiba kadınlar aşk konusunda erkeklerden intikam alıyor bu güzel günlerinde hep aşkı konuşarak. Erkekler neden gün yapmazlar bunu pek anlamış değilim. Duyguları kadınlarınki kadar incelmemiş ki. Nerden bilecekler günlerdeki güzellikleri.
Nef’i’nin bir kaç kuşak sonrası torunlarından ve güzel sanat dallarının birçok alanına ilgisi olan lakin şairliği doktorluğunun gölgesinde kalan Prof. Dr. Adnan Ceviz’in aklımda kalan bir dörtlüğüyle bu günleri taçlandırabiliriz.
Üç gün varsa bir günde
Hem bugünde hem dünde
Güzellik kalır elbet
Geçmişteki düğünde