Günışığına çıkan mühim portreler
Mühim simalar Abdülaziz Mecdî Tolun, Prens Sabahattin, Tanbûrî Cemil ve Galip Erdem hakkında önemli eserler kaleme alındı.
Bizim büyük bir medeniyetimiz, muhteşem bir irfanımız, muazzam bir edebiyatımız ve mükemmel bir sanatımız var. Tabii bu birikimi âdeta her gün yeniden keşfediyoruz. Bu vadide kaleme alınan eserler sayesinde kültürümüze hizmet etmiş nice kayıp şahsiyet yeniden hatırlanıyor ve meraklı okuyucuların önüne çıkıyor. Son zamanlarda kaleme alınan bazı biyografi, monografi ve hatırat türü eserler sevindirici. Zira bizim millet olarak hiçbir değerimizi unutmaya hakkımız yok. Müstesna çehreleri yeni nesillere tanıtmaya yönelik olan ve Ötüken Neşriyat’tan çıkan bu eserlerden bahsedelim.
ABDÜLAZİZ MECDÎ TOLUN
Günümüz iktisatçısı ve yazarı muhterem Prof. Dr. Ahmed Güner Sayar, zaman zaman hususi sohbetlerinde Balıkesirli Abdülaziz Mecdî Tolun’dan sitayişle bahsediyordu. Esasen Süheyl Ünver’i andığı zaman -ki Süheyl Ünver’si anmadığı vakit yoktur- mutlaka Süheyl Hoca’nın çok sevdiği Abdülaziz Mecdî Tolun’u da rahmetle yâd eder. Ahmed Güner Hoca, bu ‘meçhul meşhur’u 544 sayfalık emek mahsulü bir eserle nasibi olan okuyuculara tanıtıyor. Sayar, mütevazı bir münevverimiz. Ama her eseri, âdeta fikir ve sanat yapımızın bir temel taşı mesabesinde. İthafta şu satırları okuyoruz: “Bu nâçiz çalışmamı, 93 (Osmanlı-Rus) Harbi öncesinde Tırnovva’da, ‘ırkı temiz’ Kadızâde Ömer Halvetî’ye ve onun etrafında kenetlenen kutsal gönüllü Hak-dostlarına; Süleyman Efendi, Hacı Nesib Efendi, Kelemençeli Hacı Mustafa Efendi, Hacı Ahmed Amiş Efendi, Emrullah Efendi, Süheyl Ünver’in dedesi Daîzâde Hacı Mehmed Efendi, amcası Yusuf Niyazi ve babası Mustafa Enver Beylerle, İsmail Fennî Ertuğrul’un aziz ruhlarına ithâf ediyorum.” İlk sayfalarda Büşra Kartal’ın esere düştüğü ‘tarih’, latif bir geleneği yaşatıyor. Yazarımızın diğer kitaplarında olduğu gibi bu eserinde de yine bilgi deryasının içinde kendimizi buluyoruz. Süheyl Hoca’nın hakiki ‘hayrü’l-halef’lerinden olan yazarımız, eserin vücut buluşunun tatlı hikâyesini ‘Ön Söz’ün ilk satırlarında bizimle paylaşıyor. Bu kitap çalışmasının ‘Süheyl Ünver’in bir arzusu’ olduğunu belirten Sayar, Ünver ile 27 Kasım 1981 günü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde gerçekleşen sohbetini bize şöyle aktarıyor:
“(Süheyl Hoca ile beraber) talebelerine veda edip dershaneden çıkıldı. Ben koluna girmek istedim. ‘Olmaz! Yanımda dur yeter’ dedi. Sonra kulağıma eğildi şunları söyledi:
‘Sen, Mecdî Efendi üzerine kitap yazacaksın. Sana verdiklerim, bende olanların yüzde biri. Ona ait bende her şey tam. Onları sana aktaracağım. Mecdî Efendi: ‘Süheyl! Seninle benim şöhretim bu dünyada bin yıl sürer’ demişti.’
Sohbetlerimizde söz, kendiliğinden Abdülaziz Mecdî Efendi’ye gelir, Süheyl Hocam da, ondan bahisler açarak, anılar yumağını teklifsizce çözerdi. Bu meyânda, bazı defterler yanında bazı notları da istinsah etmem için bana verirdi. Hocamın vefâtı ertesinde, kerimesi Gülbûn Mesara Hanım, Mecdî Efendi’nin sohbetlerini içeren iki defteri hediye ettiler. Ayrıca, Süleymaniye Kütüphânesi’ne vakfedilen defterler içinde Mecdî Efendi’yle alâkalı olanlar vardı. Bunlardan bir tanesi, Abdülaziz Mecdî Tolun-Ahmed Süheyl Ünver mektuplaşmalarını içeren defter, 2021 yılında kitaplaştı.”
Bereketli yazı, bu minval üzere devam ediyor. Burada çok kıymettar bir şahsiyete Süheyl Hocanın nasıl sahip çıktığını, elindeki hazine değerindeki malumatı ve mahfuzatı, ‘ehil’ ve ‘vefalı’ bir talebesine nasıl emanet ettiğini görüyor, ibret alıyoruz. Hayır/hizmet kervanının, nasıl aksamadan fisebilillah yürüdüğüne tanık oluyoruz.
Fotoğraflar, bilgiler, belgeler eşliğindeki üç bölümde merhum Tolun’un “hayatı”, “edebî ve ilmî şahsiyeti”, “tasavvufi dünyası ve sosyal muhiti” tafsilatlı ve doyurucu bir şekilde anlatılıyor. Her zaman müracaat edilecek ve istifade edilerek okunacak kıymetli bir başeser.
GÖLGEDE BİR LİDER
Yakın tarihimizde bazı simaların hakiki yüzü maalesef bilinmiyor. Bilenler de bilmeyenler de, bu tarihî figürler hakkında olur olmaz beyanatlarda bulunabiliyor, pervasızca lehte veya aleyhte konuşabiliyor, yazabiliyor. Bu durumda bize düşen görev, hakikati öğrenmek istiyorsak söz konusu isimlere dair ehil kişilerin kaleme aldıkları eserleri okumak. Bu sayede gerçeği görmek ve aydınlanmak bizi rahatlatacağı gibi zihin dünyamızda yeni ufukların açılmasına da vesile olabilir. Değerli tarihçi Doç. Dr. Ramazan Erhan Güllü, hakkında flu görüşler bulunan ve yakın tarihle ilgili sohbetlerin tartışılan şahıslarından Prens Sabahattin’i kaleme aldı: Gölgede Bir Lider – Mütareke Döneminde Prens Saahattin ve Muhiti, emek verilmiş ve hakkı teslim edilmiş biri siyaset adamının portresini gözler önüne seriyor. “Hakiki Türk Milliyetçilerine…” ithaf edilen eser, objektif bir bakış açısıyla kaleme alınmış. Siyaset tarihimizde ‘liberal’ bir fikir ve siyaset adamı olarak ve ‘adem-i merkeziyet ve teşebbüs-i şahsi’ düşüncesiyle tanınan Sabahattin’in gayesini, ideallerini, hedefini bu eseri okuduğumuzda daha iyi anlayabiliyor, rahatlıkla kavrayabiliyoruz. Osmanlı hanedanına yakın oluşuna rağmen, muhalif kişiliği ile öne çıkan, farklı, renkli, değişik ve şaşırtıcı görüşleriyle dikkat çeken Prens’in mücadelelerinin temelinde, hangi unsurların yattığı eserin bütününde veriliyor. Popüler tarih kitaplarında da adı en çok zikredilen şahsiyetlerden biri olan Prens Sabahattin’in bütün fikirleri ve muhtelif cepheleriyle ele alındığı kitap sayesinde devrin diğer önemli kişilerini de tanımış oluyoruz. Unutmadan söyleyelim, kitap Millî Mücadele hareketinin siyasi cephesine de ışık tutuyor.
ADANMIŞ BİR RUH
Galip Erdem Türk milliyetçilerinin sevdiği, fikirlerine hürmet ettiği, eserlerini okuduğu ve ideallerine inandığı bir ‘ağabey’, bir öncüdür. Böyle abide şahsiyetler hakkında hazırlanan her eser, beni ziyadesiyle sevindiriyor. Zira hem yapılan araştırmalar sayesinde, hem de toplanan yazılar ve hatıralar ile söz konusu simanın gerçek hizmetlerinden haberdar olabiliyor, davasına sadakatini görebiliyoruz. Ahmet Şahin’in hazırladığı Adanmış Bir Ruh Galip Erdem kitabı bu bakımdan önemli bir boşluğu dolduruyor. Kitap, mefkûre sahibi büyüğümüzün hayatı, mücadelesi ve eserlerinin muhtevasından oluşuyor. “Bütün bir ömrünü Türk milliyetçiliği fikrine adayan ve kendini unutan adam bir garip derviş Galip Erdem’in aziz ruhuna ithaf” olunan eser, merhumun şu sözüyle okuyucuyu selamlıyor: “Yenilmemenin tek sırrı vardır: Nefsini yenmek!” Eserin takdim yazısı Osman Oktay’a ait. Oktay, “Evet… O, Türk milletine adanmış bir ruhtu. 2004 yılı başlarında hakkında yayınladığım esere Kendini Unutan Adam adını vermiştim. Adanmış Bir Ruh adı da ona çok yakıştı.” diyor. Ahmet Şahin kardeşimiz bu eser için araştırmış, yorulmuş, alın teri dökmüş. Ama neticede kütüphanelerde yer alan feyizli bir kitaba imza atmış. Bütün diğer iyi çalışmalar gibi kitap, göz dolduruyor, gönül okşuyor. Galip Erdem’in biyografisi, fikir hayatı, hakkında yazılmış yazılar, vefatının ardından kaleme alınanlar, eserlerine dair yapılmış yorumlar ve unutulmaz hatıralar… Hepsi bu eserde buluşturulmuş. Son sayfalardaki “Galip Erdem Bibliyografyası Üzerine Bir Deneme” metni, deneme olmaktan çıkmış, kuşatıcı bir bilgi hazinesine dönüşmüş. Aziz okuyucu, bu tür kitap tanıtım yazılarında bahsettiğiniz eserin muhtevasını tam yansıtamazsınız. Alıp okumak, okuyup bilgilenmek ve büyük fikir adamlarımızın destansı hayatını yakından görmek gerek. O zaman ayaklarımız, yere daha sağlam basacaktır. Samimi hislerle söylüyorum, buna lütfen inanın.
DENİZ KIZI EFTALYA
1920’lerin sonu ve 1930’ların ‘efsanevi muganniyesi” Deniz Kızı Eftalya kitabını Oğuzhan Murat Öztürk hazırlamış. “Deniz Kızı Eftalya Kimdir?” yazısında, şöhretli sanatçımızın kimliğini görüyor, çevresinde oluşan ilgiyi müşahede ediyoruz. Kitabı hazırlarken edebiyat çevrelerinden ve araştırmacılardan yararlandığını belirten Öztürk, çalışmanın ilginç hikâyesini okurlarına sevinçle aktarıyor. Bu tür biyografi kitapları iğneyle kuyu kazmak gibidir. Her bulduğunuz bilgi kırıntısı sizi sevindirir, elinize ulaşan her malumat sizi bahtiyar eder. Zira gelen her katkı ve sizin tespitleriniz, özenle inşa edip gönlünüzde yücelttiğiniz yapının taşları mesabesindedir. Yazarımızın bu heyecanını gördüm. Bilhassa dönemin musiki camiası ile müzisyenleri destekleyen muharrirlerin gündeme taşıdığı sanatçılara nasıl içten sahip çıktığını görebiliyoruz. Sanatçılar arasındaki dayanışma ise bir başka fasıl. Sesi ile tanınan ve sevilen sanatçının mesleğini icra ettiği mekânlar, eserlerine gösterilen alaka, bazı tepkiler veya ciddi tenkitler, sanat dünyamızı ortak bir fotoğraf karesinde görmemizi sağlıyor. Müzik-edebiyat-sinema-basın ve diğer alanlardaki meşhurların tavırları, duruşları bazen ilginç olabiliyor. Eser bu bakımdan okuyuculara yeni pencereler açıyor. Sanat dünyamızın erbabı ve meraklıları kitabı okumalı. Onlara lazım, ama musikişinaslar için bu okuma mübrem bir ihtiyaç, lazım değil elzem… Oğuzhan Murat Öztürk kardeşimi candan kutluyorum.
BİLDİKLERİM
Hep ‘hatıra’ denir ya, Kilisli Muallim Rifat Bilge ise anılarına Bildiklerim adını vermiş ve bunun sebebini de bir güzel izah etmiş. Ne fark eder? Önemli olan eserdeki bilgilerin gücü ve hatırlatılanların derin ve gizemli anlamı değil mi? Öğretmenlik vasfıyla öne çıkan ama hakikatte pek çok faydalı eserin hazırlayıcısı ve kültürümüze kazandırıcısı olan Rifat Bilge’yi hepimiz, büyük kitap âşığı Ali Emiri Efendi merhumun unutulmaz bir macera ile elde ettiği ve heyecan uyandıran Kaşgarlı Mahmud’un Divanu Lügât’i Türk eserini hazırlayışından tanıyoruz. Bu serüvenin tadına doyulmaz hikâyesini bu kitapta yine okuyoruz. Hemen ardından “Dede Korkut Kitabı”na dair yazısı var.
Müellifimiz, şu dev eserleri irfanımıza kazandıran kişidir: Keşfü’z-Zunûn ile Zeyli, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Hediyyetü’l-Ârifîn… Sayfalara pek çok hatıra, birçok intiba ve inci mercan değerinde malumat serpiştirilmiş. Yeni Sabah gazetesinde 30 Eylül 1945 ile 24 Mart 1946 tarihleri arasında 34 gün -tefrika hâlinde- neşredilen hatıralar, zevkle ve ilgiyle okunuyor. Kilisli Muallim Rifat Bilge, hazırladığı kitaplarla kütüphanelerimize zenginlik katarken, bazı değerli hususi kütüphanelerin devlet devlet müesseselerine kazandırılmasında emeği olmuş bir hayırlı adam! Yani bütün hayatı iyilikle geçmiş. Eseri neşre hazırlayan Güler Doğan Averbek. Vaktinden Evvel Bir Zemherir, Taner Ay’ın eseri. Arka kapaktaki tanıtım yazısı şöyle: “Edebiyatımızın unutulan isimlerine ve İstanbul’un edebiyatçılarına dair denemeleriyle bilinen Taner Ay, bu uzun hikâyesinde, 1902 ile 1916 arasındaki İstanbul’u, mahalleleriyle, sokaklarıyla, ahşaplarıyla, meyhâneleriyle ve an’aneleriyle Tanbûrî Cemil Bey üzerinden anlatıyor. Hakikatın ve hayalin terkip edildiği hikâyede, dönemin lisanının, metruk bir zamanda kaybolan İstanbul’u günümüze taşıyan efsunkâr bir unsur olması şâyân-ı dikkattir. İstanbul’un sokak kedileriyse, hikâyenin her bölümünde bir yerlerden çıkıp kalplerimize dağılırlarken, Tanbûrî Cemal Bey’in vedâsına da nûr saçıyorlar…” Bahsettiklerim, Ötüken Neşriyat’tan. İsimlerini ve yazarlarını belirteceğim şu kitaplar da aynı yayınevinden vitrinlere çıktı: Halide ve Cahit Arf’ın Almanya Mektupları (Emir Öngüner), Hikâyeler 1-Memduh Şevket Esendal (Hazırlayan: Yasin Beyza), Kıvırcık Paşa-Sermet Muhtar Alus (Hazırlayan: Yakup Öztürk)