Gündüz vakti ne vahşet, ne cinayet, ne ihanetler!..
Bazı programlar…
Tecavüz, ihanet, cinayet, vahşet…
“Kötülük”ten yana ne ararsan var…
Gayet “gergin” görüntüler arz eden “tiplerin” öne çıkartıldığı tuhaf programlar…
Güne kötü başlamak veya günün ortasında takılıp günü kötü bitirmeyi garantiye almak için birebir!..
“Kadrolu seyirciler”in hırçın tavırlarıyla “iyice gerdikleri” acayip ortamlar…
Toplumdaki en uç halleri, en berbat ilişkileri, en büyük ihanetleri ve en rezil cinayetleri, çocuklarımızın bütün benlikleriyle ayakta oldukları saatlerde gündeminin merkezine yerleştiren ne yapımlar...
Her köşesinden sevgi, saygı, misafirperverlik yükselen “Güzel Anadolu”mun dünyanın en berbat, en rezil insanlarının kol gezdiği bir “ülke” olarak “tanıtılmasına” sebep olan yapımlara ne kadar içerlediğimi tahmin edemezsiniz!..
Çok tuhaf programlar, çok tuhaf manzaralar…
Oysa gezsen Anadolu’yu ne güzellikler var, dünyaya emsal ne medeniyet âbideleri…
Her yerde olduğu gibi bazı olumsuzluklar elbette yok değil ama, dünyanın dört bir yanını gezmiş bir memleket evlâdı olarak ifade edeyim ki, hiçbir yerle kıyaslanamayacak kadar güzeldir, temizdir, nezihtir, misafirperverdir, yardımseverdir Anadolu’m.
Anaları ana gibi anadır, babaları baba gibi baba…
Ne var ki, bazı programlara bakarsanız…
Dedik ya, sanki en kötü ilişkilerin vatanı!..
Hangi toplumdan en uç misalleri “medya malzemesi” haline getirirseniz, böyle bir tabloya ulaşırsınız!..
Bazı programlarda neler yaşandığından, kıymetli okuyucularımın “linkleri” göndermesi sayesinde haberdar oluyorum, öyle işler var ki akıllara ziyan!..
Bitmez tükenmez DNA testleri, muhtemel adaylar arasından “Gerçek Baba” arayışları…
Babaları meçhul gençler oralarda, babaları meçhul gençlerin anneleri ve hatta “sonraki eşleri” oralarda, “baba adayları” oralarda…
Haftalar boyunca DNA testleri; “Az sonra”lar, “reklamlardan hemen sonra”lar…
“Ne yazık ki bu da babası çıkmadı!”lar ve yeni arayışlar!..
Özelleri kamuya açılan insanlar, aile içinde kalması gereken nice “mesele”nin milyonların önüne atılışı…
“Zinalar, zinalar…”
Bütün bunların sosyal medya aracılığı ile en berbat biçimlerde yaygınlaştırılışı…
Bir kişi “özel ilişkileriyle” gündeme taşınırsa çıkartılırsa, ailesinde kim varsa bundan etkilenmez mi?..
O insanlar, birileri tarafından “İşte bu” diye işaret edilmez mi?..
O insanların çocukları; sokaklarda, okullarda hayat boyunca etkisinden kurtulamayacakları “söylemlere” hedef olmaz mı?..
Kayıp olan bir kişinin bulunması için yardımcı olabilirsiniz ailelere ve güvenlik görevlilerine…
Ya da, “organa ihtiyaç duyan” bir vatandaşın derdine derman olmak için…
Böyle şeyler yapabilirsiniz; aile ilişkilerinin daha sağlam temellerde ilerlemesi için uzmanları misafir edebilir, canlı yayında sorular alabilir, topluma faydalı mesajlar verebilirsiniz…
Ya da…
Ne bileyim, yüksek katlı ‘usulsüz’ binalarla “şehirlerimizi” katledenleri, zararlı atıklarıyla çevremizi bitirenleri teşhir edebilirsiniz…
“Plastik kaplarla” satışa sunulan yiyecek, içeceklerden uzak durulmasını “uzman görüşleriyle” tavsiye edebilirsiniz…
“Kolalı” içecekler meselesine dair “aydınlatıcı” yayınlar yapabilirsiniz…
Konu mu bitti, dünya kadar…
Ha faydalı işler de yapılmıyor mu, yapılıyor elbet ama öyle zararlar veriliyor ki, faydalı işler verilen zararın yanında ehemmiyetsiz kalıyor…
Nedir efendim öyle;
DNA testleri, cinayet, tecavüz, vahşet…
Gerilim de gerilim…
Dünyanın en gelişmiş tekniklerini kullanarak suç ve suçluyla mücadele eden güvenlik birimlerimiz yetersiz mi kalıyor?..
Popüler kültür malzemesi haline getirilmeyen bütün olaylar, “faili meçhule” mi gidiyor?..
Efendim…
Aile ve toplum sağlığımızı (ruh sağlımız dâhil) korumak Devlet’in anayasal görevi, bizlerin de insanlık vazifesi…
Hele gündüz vakti, özellikle gençlerimizin ve çocuklarımızın ruh sağlıklarını olumsuz yönde etkileyecek yayınların olmaması lâzım.
Bir şeyleri sürekli olarak tekrarlarsanız, “kanıksatır”sınız…
Adeta, “normal”leştirilirsiniz…
Efendim, yavaş yavaş yazıyı bağlamam gerekiyor galiba:
Son vakitlerde bu konulardaki farkındalığın gittikçe yükseldiğini memnuniyetle izliyorum.
Bazı programların aralarına yerleştirilmiş “boşanmaları teşvik edici” mesajların da özellikle tâkip edilmesi gerekiyor.
Ha bu arada:
Mesele çok, bir de bitmez tükenmez “Hadis” tartışmaları var…
“Kur’an İslâmı ve Hadis İslâmı” tartışmalarının, bütün “manevi oluşumları” FETÖ parantezine alarak, Türkiye’nin zeminini kaydırmak isteyen “28 Şubat zihniyetinin sinsi oyunları” olarak kayda geçirilmesinin önemine dikkat çekiyorum.
Son vakitlerde, “Kur’an İslamı ve Hadis İslamı” tartışmalarının gittikçe yaygınlaşmasını bu açıdan değerlendirmekte fayda var.
“Usül” bilmez kimi sözde “ilahiyatçı”lar (daha çok da pozitivist felsefeciler) üzerinden yürütülen tartışmaların, “Ne oldu, laiklik laiklik dedik, dinletemedik, ahan da başınıza FETÖ belâsı!” söylemlerine eşlik ettiğini gözden kaçırmamak lâzım.
Buradan “sosyal medya”nın etkisindeki gençliği sürükleyecek bir “haklılık paradigması” üretiyor ve taze beyinlerimizi istedikleri yöne götürüyorlar.
Memleketimizin istiklâl ve istikbalini hedef alan çok yönlü saldırıların iyice yoğunlaştığı bir süreçten geçtiğimiz ortada.
Bu ortamda hepimize düşen vazifeler var.
Etrafımıza dikkatlice bakmak ve “görünenden fazlasına” da dikkat kesilmek şart.
“Neler oluyor?” adlı programıma yeniden mi başlasam, ne yapsam!..