Günahseverlik
Günahların gün geçtikçe estetize edildiği günlerden geçiyoruz… Günahseverliğin prim yaptığı günlere kaldık adeta… Önceleri gizlenilen, saklanılan, utanılan günahlar şimdilerde izhar ve ifşa ediliyor…
Öyle ki gün geçtikçe günahlar toplumsallaşıyor,
normalleşiyor ve yasallaşıyor… Günahla barışık olma pervasızlığı sınır
tanımıyor…
İster istemez sormak durumundayız; bu gidiş nereye?
Günahsız insan ve toplum tasavvurumuz yok… Ancak günah
işlemede ki bu cüret ve cesaret insanı kaygılandırıyor… Hatta günah işlemekle
kalınmıyor günah savunuculuğu devreye giriyor… Günahta gelinen yeni aşama adete
nefs-i emmare imparatorluğunun, egemenliği altında ve ezik ve silik kalan
kullara dönüşüyoruz…
Peki, günahlar kanıksanırsa sonuç nereye varır? Uhrevi
boyut üzerinde şimdilik durmayacağım, yaşanagelen mevcut yaşamımız üzerindeki
etkilerine değinmek istiyorum…
Günah kanıksandıkça önce kalbin katılaşması
başlar… Kalp huşu ve haşyetini yitirir…
Kasvet ve gaflete yenik düşer… Korkular, kaygılar, kuşkular çepeçevre kalbi
kuşatır…
Karamsarlık, kötümserlik ruh dengesini alt üst
ediverir… Kararan kalpler vahyin ışığından nasipsiz yaşamaya başlar…
Hakeza işlenen günah akla da zarar verir… Aklın
ziyasını söndürür… Aklın donuklaşması, tefekkürün kesilmesi hikmetin
tükenmesini hızlandıran hangi günahlarımız acaba…
Basiret tutulması, feraset körelmesi, bilinç kapanması
neye işaret ediyor?
Maneviyatımız niçin çöküyor? Masiyetlerden dolayı
değil mi?
Yaşam sevincimiz, şevkimiz, feyzimiz tükeniyor… Niçin?
Mutsuzluk, huzursuzluk, güvensizlik, yalnızlık,
doyumsuzluk tatlı günahların acı akibeti değil midir?
Korku hafakanları, krizler, kaoslar, kâbuslar
sistematik ve günahların sonucu olsa gerek…
Bunca bela, afet, musibet, salgın, virüs sıradan doğa
olayları mı diyeceğiz… Yoksa bunların arkasında saklı olan, tetikleyen
günahlarımızı görebilecek miyiz?
Nimetin zevali, belanın celbi sanki kendi ellerimizin
cürmünden olsa gerek…
Rızkın daralması, geçimin zorlaşması, kanaatin
tükenmesi hangi günahların hasılası?
Maruz kaldığımız helak, hüsran, hüzün, hicran mutlaka
harama uzanan bir boyutu vardır diye endişe ediyorum…
Bereketi yitirdik…Hanelerimizde hayır ve huzur azaldı…
Nerede hata yaptık? Haram lokma mı yedik?
Hayasız hayatlara teslim olduk… Arsızlık, iffetsizlik,
acımasızlık aldı başını gidiyor… Dahası tüm bunlara alıştık ya da alıştırıldık…
Günahlara alıştığımız için ağırlığımızı,
saygınlığımızı kaybettik… Heybetimiz, izzetimiz gitti… Sıradanlaştık… Onurumuz,
olgunluğumuz erimeye başladı… Neden bu kadar aşağılandık çünkü günaha alıştık…
Adalet gidince aciz ve asalak kişiler geriye kalır…
Günahlarımızdan dolayı değersizleştik, devranımız
tersine döndü… Sözümüzün gücü kalmadı… Yüreklere dokunamaz olduk…
Temsiliyet ve tebliğimize gölge düştü…
Dualarımızın kabulü de gecikti… Dahası imanın tadını
kaybetmeye başladık…
İbadet ağır geliyor, kardeşlik çekilmez oluyor,
insanlık tarafımızda hızla tükeniyor…
Normalleştirdiğimiz günahlar bizi anormalleştiriyor…
Münkere müsamaha gösterdikçe kendimizi mahvettiğimizi
bile fark edemiyoruz…
Haramla beslenen bedenler kulluk sorumluluklarını
kaldıramıyor…
Hayırlı işlerimizde niçin başarılı olamıyoruz? Hangi
hileler hangi haramlar hızımızı kesiyor?
Zikri, şükrü, hamdi, sabrı unuttuk… Yoksa Allah’a uzak
mı düştük? Ya da Allah’ı kaybetme riski altında mıyız?
Allah’tan yüz çevirirsek, dünya ve ahirette yüzümüz
gülmez… Bu gerçeği nasıl unutabiliriz?
Unutmayalım, her bir günah daha büyük bir günahın
davetiyesidir…
Şimdi istiaze ve istiğfar günlerindeyiz…
Kendimize acıyalım… Tevbe ve takva ile yeni başlangıçlar
için ‘bismillah’ diyelim…
Arınma ayına adım atarken adımızı salihlerden
yazdırmak duası ile…