Gün uyanma ve tedbir alma günüdür
400 milyonluk Arap dünyasının 9 milyonluk İsrail engelini aşamamasının perde arkası bir hayli trajik bir o kadar da karanlık ve kirli ittifaklara dayanır.
Bugün ABD başta olmak
üzere İsrail, "Tanrı'nın iradesi" diyerek dünyanın anasını ağlatırken
İslam ülkeleri kendi aralarında mezhep kavgası vermeye devam ediyor.
Geçenlerde terörist Netanyah’u BM’de elinde iki haritayla
çıktı. Haritada siyah renkle
işaretlediği İran, Irak, Suriye ve Lübnan gibi ülkeleri düşman devlet statüsüne
soktu.
Yeşil renkle
işaretlediği ülkeleri ise kutsal müttefikler ve dost ülkeler olarak gösterdi. O
ülkeler, Arabistan, Mısır, BAE, Ürdün, Sudan ve Bahreyn.
Sonra sırf mezhep kavgası yüzünden Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın İsrail tarafından
katledilmesini sevinen insanlar oldu.
Hamas, lideri İsmail
Haniye'nin İsrail tarafından öldürülmesinde de aynı sevinci paylaşanlar olmuştu.
Müslümanlar kendi içinde çatışırken İsrail her gün bir
liderin kafasına sıkıyor. Şii, Sünni
diye de ayırmıyor. Kendisine engel olan kim varsa ortadan kaldırıyor.
O halde İslam dünyası neyi bekliyor? Neden bir araya
gelemiyorlar?
Biz bu soruları sorarken ‘iki devlet tek millet’ olarak nitelendirdiğimiz ‘gardaş’ devlet Azerbaycan, İsrail silah şirketi
Ari Arms ile iş birliği anlaşması imzalayarak kadeh tokuşturuyordu.
İsrail'in Azerbaycan
Büyükelçisi George Deek de ‘bu paha
biçilmez bir ortaklık’ yorumunu yaptı.
Tüm bunlar İsrail’in son bir yılda 40 binden fazla sivil
insan ve çocuk öldürdüğü ve Lübnan’da da öldürmeye devam ettiği bir ortamda
oluyor.
Anlamadığım şey şu, emperyalist
güçler, mezhep, din ve ideoloji farkı gözetmeden ortak hareket ederken ve yine mezhep,
din ve ideoloji farkı gözetmeden İslam dünyasını kan gölüne çevirirken bu
ülkeler neden bir araya gelemiyor?
Belli ki liderleri, yeni dünya düzenine ikna edilmiş uysal, itaatkâr
birer kölelere dönüştürülmüş.
Bir ara Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Benim dinim Sünnilik de değildir Şiilik de değildir, benim dinim
İslam‘dır. Ben tıpkı 1 milyar 700 milyon kardeşim gibi sadece ve sadece bir
Müslümanım. Diğer tüm farklılıklar bu inancımın, bu sıfatımın gerisindedir’
demişti.
Bu anlayış tüm İslam ülkelerinde olabilseydi İsrail bu denli
pervasızca hareket edebilir miydi?
Bakınız, Yeni Dünya
Düzeni yani “yeni bir dünya” ideali, vahiy formatlı seküler bir inanç
ütopyasıdır. Asıl tehlike bu sapkın inanca dayalı olarak sergilenen vahşet ve
yıkımdır. Ve bunu gördüğünüz gibi acımasızca ve hukuk tanımadan yapıyorlar.
20 Ocak 2005 yılında Başkan Bush, yemin merasiminde; “Amerika’nın hayati çıkarları ile köklü inancımız
artık yekvücut” diyerek kurgulanan bu korkunç senaryoda bir oyuncu olduğunu
deklare etmişti.
12 Eylül sonrası ABD'nin Türkiye Büyükelçiliği görevini
yürüten R. Strausz Hupe; “Milli
devletleri tarihe gömmek, ABD'nin ve bizim en önemli misyonumuzdur"
derken açıkçası büyük sıfırlamacı elitlerin gelecek planlarını deşifre
ediyordu.
Dünya siyasetinde etkili rol oynayan yüzlerce kişinin
Evanjelist örgütüne üye olduğunu söylememe bilmem gerek var mı?
BM, Dünya Bankası ve
merkez bankaları gibi dünya çapında örgütlenmeleri kuran bu örgütlerin nihai
amacı, tüm dünyayı BM’de kuracakları bir hükümet aracılığıyla tek elden tek
amaç için yönetmek ve yönlendirmektir.
Türkiye bu anamda devleti,
milleti ve ordusuyla ezoterik örgütlerin hedeflerini iyi okumak ve anlamak
durumundadır.
Büyük İsrail Projesi’nin adım adım gerçekleşmeye başladığı
bir süreçte sorgulama ve muhakeme yetilerini yitirmiş, duyarsız, hissiz, ruhsuz
insanlarla işimiz yok.
Gün uyanma, tedbir alma ve birlik olma günüdür. O yüzdendir
ki küreselci zihniyetin hedeflerini iyi okumalıyız. Her türlü çatışma ve
ayrışma Amerika ve İsrail’e yaramaktadır.