Gülüş Tasarımı
İnsan dişlerinin
estetik bir görünüme sahip olması adına çeşitli işlemlere tabii tutulması ve gülerken
estetik görünmesi için yapılan tüm işlemlere “gülüş tasarımı” ya da bir diğer
ifadeyle “Hollywood gülüşü” denilmektedir.
Esasen insan yüzüne
doğal olmayan bir gülüş kondurmak, yaratılış farklılıklarını ortadan kaldırarak
herkesle aynı tipte olmak için yapılacak cerrahi faaliyeti ifade eden bu uygulama,
dünyanın sahtelik üretim merkezi ve pop kültürün ana aracı/yayıcısı/vatanı olan
Hollywood’dan başka bir isimle anılsa bu kadar etkili olamazdı. Çünkü
reklamlar, bu işlemin “Hollywood Gülüşü” adı altında pazarlanmasının etkili bir
yöntem olduğunu açıkça göstermektedir.
Bununla beraber her
anlamıyla doğal ve yaratılışa uygun bir hayat sürmenin zorlaştığı, sadece
gülüşün değil hayatımızı çevreleyen her şeyin sahteleştiği bir çağın içinde
debelendiğimiz de bir gerçek. İç ve dış dünyamızı şekillendiren ve bize ait
olmayan duyma, düşünme ve davranış biçimleri, sahtelikler çağına bağlılığımızı
gösteren en önemli unsurlardan.
Anlaşılan o ki tabiatı
kontrol ve tahakküm altına aldığını zanneden Batı, sıranın insana geldiğini
hesap etmiş ve icat ettiği tüm araçlarla beraber hem insana hem de onun değerlerine
karşı topyekûn bir taarruza kalkışmış. Bu saldırılara karşı bağışıklığı yok
edilen insanın, icat edenlerin dahi şaşıracağı şekilde bu araçlara sarılması
sonucunda; duyargaları körleşmiş, düşünme melekeleri uyuşturulmuş, düşüncelerini
oturtacağı temel dini çerçeve kırılmıştır. Sahteliğin, etrafını çepeçevre
kuşattığı insan aynaya baktığında kendi medeniyetinin izlerini taşımayacak
şekilde estetik operasyonlara maruz kaldığını pişmanlıkla izlemektedir.
Fransız Sosyolog J.
Baudrillard’ın da belirttiği gibi yaşadığımız çağda gerçeklik ortadan kalkmış,
simülasyonun hâkim olduğunu bir çağ başlamıştır. Simülakr üzerinden ifade
edilen bu kuram, yine Baudrillard’ın; “Simülakr
dediğimiz hakikati gizleyen değil, hakikatin yokluğunu gizleyendir.” ifadesiyle
daha çarpıcı ve sarsıcı hale gelmektedir.
Hakikat’in
gizlenemeyeceği gerçeğine vakıf olan Batı, takdire şayan bir şekilde hakikatin
yokluğunu gizleyecek yeni yollar bulmakta; insanı ve ruhunu ayakta tutan inanç
ve değerleri yok ederek onların yerine ‘insanı değersizleştirecek
değersizlikler’in sürekli bir şekilde var olduğu bir dünya tasarlamaktadır.
Dahası bu tasarım sahipleri insanı, değerlerini ve ruhunu yok etmek için kendi
hâkim paradigmalarını yok edecek ve yüzyıllar süren tekâmülü hiçe sayabilecek
kadar gözünü karartmış bulunmaktadır.
İşte bu nedenle dünyanın
büyük bir çoğunluğu zulüm, açlık, sefalet, susuzluk, savaş vb. zorluklarla
boğuşurken Batı insanı, dünyayı bu hale getiren yüzünü gizlemenin, manidar bir
şekilde simasına “Hollywood gülüşü” oturtmanın peşinde. Oysa gerçek, kalıcı ve
doğal gülüş yukarıda bahsedilen zorluklar sona erdiğinde bir başka değişle
insan eşrefi mahlûkat olmanın gereği gibi yaşayabildiğinde simamızda ve
gönlümüzde yer edinebilecektir.
Hülasa yüzümüzü
güldürecek olan sistem, bütün değerlerimize savaş açan, keyfi için mazlum
üreten, kendi hâkim paradigmalarını yok eden ve ruhsuzluğun izlerini gizlemek
için sahte gülüş tasarlayanların sistemi değildir; adaletin, merhametin hüküm
sürdüğü, insanın en şerefli varlık olarak addedildiği ve tebessümün dahi sadaka
kabul edildiği İslam Medeniyetidir.