Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Eylül 2023

​Gülünç bir "ınga"

Hayat bir düşüş değildir. Sembolik bir düşüşle başladı evet. Baş aşağı… Inga; insan doğdum ama olamayacağım gizli sözü olan bir besteyle. Bir atık, bir fırlatma, dünya sokağına, avlusuna bırakılma imiş gibiydi ilkin. Lakin yine de istisna haricinde her birimiz kundak kayıklar içinde pak ve hususi süt ırmaklarına bırakıldık.

Hayatın kendisi miraç. Kariyer dünyanın tek çıkışı gibi algılansa da içinde -tamam, eyvallah- işin, gücün, hayatın neredeyse diğer yarısını da etkileyecek derecede yarısı anlamına gelen mesleğin, kariyerin de bulunduğu bir çıkışın yanısıra, belki ondan da önce ruhsal çıkışlarımıza açık basamaklarla dolu. Hemen başımızın üstü veya yerin en dibine doğru düşüyormuş gibi de olsa basamaklarla, aşamalarla, geçişlerle, iniş ve çıkışlarla dolu bir hayat üretiyoruz.

Göğe sayısız merdivenler dayalı. Basamaklı. Aşamalı. Aşkın...

İnsanın, senin benim düşmemiz bile çıkışın, yükselişin geriden gelen hızından ibaret...

Hıza kasis gibi. Bazen büyük düşüşler yaşanıyor, ilkeler tuz buz… Bazen düşmek çıkmanın öğretmeni oluyor. Baş öğretmen olma değerinde derin düşüşler o hayatın dönemeci, miladı olabiliyor. Düşmeden önce düştükten sonra oluyor hayat.

Hayat aynı zamanda içinde bir göç barındırıyor. Bir taşınma hali.

Belki kendi içinde, belki aynı beden ve aynı mekan içinde. Hoşnut olmadığın kendinden, hoşnut olacağın kendine doğru göç... Kötü kendinden, iyi kendine. Kötü yanlarından, iyi yanlarına. Ya da tam tersi. Çok iyi biriydin de değiştin. Eski sen değilsin. Eskisi gibi merhametli, tebessümlü değilsin de suratsızın teki olup çıktın.

Belki adı kimi zaman "Hicret" olacak değerde göçlere de kalkıştın. Güçlü bir amaç, mesela yakaladığın en iyiyi yaşayabilmek amacıyla yeni bir mekân seçmek, orada yeni bir hayat başlatmayı...

Yukarı çık veya aşağı in’in, çıkmak ve düşmenin yanında başka bir hareket de var hayatımızda. Hep biraz göçebe olan bir yerleşme hareketini de andırıyor bütünüyle hayatımız. Göçerek konma manevrasından ibaretmiş gibi sanki.

Çoğumuz doğduğu memlekette hükmen öldü ve daha başka memleketlere doğmaya devam etti. Bir sebep onu aldı taşıdı bir başka sonuca… Namaz saatleri bazen az bazen çok fark attı, değişti durdu. Terleyip uyuyakaldığı veya ürperip üşüdüğü farklı sabahlar, farklı başlangıçlar yaptı durdu. Alıştı alışamadı. Dönmedi, geri döndü. Hiç kıpırdamadı fakat kendi içinde kıpır kıpır zihni, düşünceleri, duygulanma durumları, romantizmi değişti, gelişti, güzelleşti. Ya da başlangıçtaki samimiyetlerini terk etti, amatörken ki samimiyeti ile alay edecek derecede sözüm ona profesyonelliğe göç etti de mesela “Akıl, mantık çerçevesinde hareket edersek…” diye başlayan tavırlar edindi. Dengelemesi iyidi de o bu defa da fazla akıllı olayım derken akılcı, mantıkçı olup çıktı. Başka bir dengesizliğe, ifratla tefrit arasında inilmez bir salıncağa salladı kendisini. Kalbini küstürdüğü alışkanlıklar edindirdi ona dünya. Öyle söylüyor. Dünyaya atıyor suçu. Başka insanlar hep suçlu ona göre. Kötüler, sürüler, duyarsızlar, yozlaşmışlar.

Sonra bir de aynı dünyada farklı bir dünya görüşü edindi. “Adı din veya bir ideoloji olsa ne olur olmasa ne olur” cinsinden karmaşık ve ne idüğü belirsiz bir sentez, küresel olduğu kesin ama belli belirsiz yerel izleri de olan, modern olduğu kesin ama işte az, pek az klasik olan bir tarz geliştirdi. Böyle, tanımlayamadığı bir kültüre göç ettiğini o da fark etmedi. Dünya sokağına hangi şehir ve hatta köyde çıksa herkesle o kadar aynı veya herkes onunla o kadar aynı idi ki, bir ara -herkesin kendisini mi taklit ettiği ve böylece alay mı ettiklerini- bile düşünebilirdi. Ya da o herkesi neredeyse bire bir, tıpkısı ve aynısıyla taklit eder hale gelmiş gibi hissetti. Aynılığa göç etti. Özgünlüklerini bir bir terk ederek…

Bir ara seyahat sırasında arkasında dünyayı bıraktığını sandığı yüksek bir tepede – muhtemelen Toroslar’dı- kendi kendine sayıkladığı bir zikr dolaştı dudaklarında:

Mukim, sabit, sağlam bir karaktere memleketlik yaptı mı şu bir damla ten, bir karış toprak? Şu alında dalgalanan şey onur mu? Ha konduk, ha göçüyoruz bin-bir an'da.a