Gülten Akın'dan kalan: Orda kaldım
Gülten Akın’dan Kalan: Orda Kaldım
Güneşin yüzüme çağan sıcaklığını
hissedemiyorum. Erkenci kuşlar ağaçların dallarında pek birikmiyor, günü
şarkılarla karşılamak zorlaştı. Bir şair uçtu: Gülten Akın.
Onu hep hisli, temiz bir dil ve sevgi
dolu dizelerle okudum. Hatta okuyamadığım zamanlarda düşünmem bile yetti.
Yazmaktan önce yaşamak mı gerekiyordu? Bir dönemin ince ruhlu sesi, şiirimizin
nahif yüzü Gülten Akın’dan bahsetmek istiyorum. 1933’te Yozgat’ta doğmuş.
Büyükçe bir ailede dünyaya gözlerini açan Akın, Anadolu kültürünün ve geleneğin
hâkim olduğu bir evde büyümeye başlamıştır. Annesini erken yaşta kaybetmesi
sorumluluğunu artırmıştır. Babasının Ankara’ya tayini sebebiyle eğitimine
burada devam etmiştir. Bu zorunlu hâller onda bir yalnızlık hissi doğurmuştur.
Erken yaşta başlayan aile içi sorumluluk onu biraz yormaya başlamıştır.
Kendisinin sevgiye, ilgiye muhtaç olduğu bir dönemde o, kardeşlerine bakmış,
ailenin yükünü omuzlamaya başlamıştır. Ankara’nın ağır havasını teneffüs eden
Gülten Akın, hukuk okumuş, bir taraftan da çalışmıştır. Aslında biyografik
hayattan bahsetmek yerine daha çok onun şiirlerinden bahsetmek istiyorum ancak
hayatıyla şiirleri arasındaki organik bağın daha iyi anlaşılması için hayat hikâyesine
de göz atmak gerektiğini düşünüyorum. 1956’da Yaşar Cankoçak’la evlenen Akın’ın
Murat, Can, Aksu, Onur ve Deniz adlarında beş çocuğu olmuştur. Kocasının
mesleği gereği Anadolu’yu gezmişlerdir. Gittikleri yerlerde de boş durmayan
Gülten Akın, avukatlık ve öğretmenlik yapmıştır. Bu dönemde Gülten Akın,
ailesine karşı sorumluluğunu yerine getirdiği gibi çevresine karşı da ilgili
olmuş, özellikle kadınlar için okuma-yazma kursları düzenlemiş, onların sosyal
sorunlarıyla uğraşmıştır. Bireyden başlayıp toplumsal zeminde ilerleyen bir
görüşle şiirini de var etmiştir.
1972’de Ankara’ya dönen Gülten Akın,
burada çeşitli kurum ve kuruluşlarda çalışmış ve 1978’de emekli olmuştur.
Yaşadıkları bazı olaylardan dolayı suskunluk devri başlamış ve bu dönem 1991’e
kadar sürmüştür. “Sevda Kalıcıdır” isimli eseriyle tekrar sesini duyurmuştur.
1956’dan itibaren bireyci bir anlayışla şiir kozasını ören Akın, bu ilk dönemde
“Rüzgâr Saati, Kestim Kara Saçlarımı ve Sığda” isimli şiir kitaplarını
yayımlamıştır.
“Uzaktı dön yakındı dön çevreydi dön
Yasaktı yasaydı töreydi dön
İçinde dışında yanında değilim
İçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi
Bu nasıl yaşamaydı dön” (Kestim Kara
Saçlarımı,1960)
Gülten Akın, modern Türk şiirinin öncü
kadın şairidir. Kendi döneminde olduğu gibi, genç kuşakları da etkileyen Akın,
birçok şaire de ilham olmuştur. “Rüzgâr Saati”(1956) şiirinde de içinde hep
içinde kalan, taşmayan sakinliğini görürüz:
“Yorgun çayırlar serçeler, yorgunum
Nasıl taşısam ellerimi şimdi
Damda saçakta bacada bir mavi
Sallana sallana uyur”
Gülten Akın’ın dili, benzetmeleri,
sıfatları ve çağrışımları kendi dönemi itibarıyla değerlendirildiğinde
yenilikçi ve özgündür. Bugünün şiirini, Akın’ın gençliğinde görebilmekteyiz.
“Ey ses” diye muhtemelen kendisine seslenen Akın, karamsarlıktan kurtulmak ve
mutlu olmak istemektedir:
“Ürküt kara martılarını kıyımızın
Yankılan, mutlu kayığımı sığdan kurtar
Ey ses, ey yakın geçmişe ağzımla
verdiğim.” (Sığda,1964)
Gülten Akın Anadolu’nun her hâlini,
yaşanmışlığını, çilesini ve Türkiye’nin yakın dönem siyasi geçmişini ve
çalkantılı dönemlerini bildiği için toplumsal olaylardan kendini alıkoymamış ve
duyarlı bir sanatçı kimliğiyle şiirinde yakın döneme yer vermiştir. “Kırmızı
Karanfil” (1971) isimli eseriyle toplumcu bir şair görmekteyiz. Halkın içini
bilen, onların duygularına ortak olan şair, daha coşkulu bir dile geçmiştir.
“Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya...”
diyordu ve toplumun damarlarında dolaşan ne varsa onu bulup haykırmak
istercesine şiirinde işliyordu.
Gülten Akın, toplumsal olaylara karşı
duyarsız kalmayan bir şairdi ancak onun sevgiyi, ayrılığı, aşkı ve özlemi içten
içe dokuduğu mısraları ezberlenecekti:
“Seni sevdim, seni birdenbire değil
usul usul sevdim
‘Uyandım bir sabah’ gibi değil, öyle
değil
Nasıl yürür özsu dal uçlarına
Ve günışığı sislerden düşsel ovalara”
Gülten Akın, sessizce başladığı
şiirini bireyden toplumsal alana taşımış, destanlaşan bir yüksekliğe çıkmış,
yer yer kabını taşan ama saldırmayan, kelimelerin gücünü bilen, dilin kıvamını
bulan, olamayacak olanı şiirde olduran, hisli ve kendi şiir kalesini kuran bir
şairdir. Onu, kasımın ilk haftasında ( 4 Kasım 2015) kaybetmiştik. O,
şiirlerini bize bırakıp gittiğinde güzdü ama kalan ve unutulmayacak olan büyülü
sözdü. Hepimizin kalakaldığı yürekleri anlatan “Orda Kaldım” şiiriyle sözümüzü
noktalayalım:
“Giden gitti -yiten zaman-
açtığın kapıdan girdim, adımı söyledin
işte orda kaldım
herkes nerde? (gibi yanlarında durdum)
yiten zaman -onlar öyle sandı-
hiç ayrılmadım ki -aklım-
ben orda kaldım
senden bana hiç durmadan akan neyse
olsan olmasan
yansıladım -yüreğim ben-
sen yoksan da iki olduk
gidenlerle gittim -gibi-
dünya -zaman-
ben orda kaldım”