Gülse Birsel, nam-ı diğer 'ablamız'!
Gülse Birsel'in ablalığı bizim yakıştırmamız değil. Yeni aile bakanına yazdığı köşe mektubuyla ablalık payesini kendisi üstlendi.
Her ne kadar Birsel ablalığını salt aile bakanına karşı sınırlamış olsa da biz, bu ülkede yaşları Gülse Birsel'den küçük her kadının Birsel'in kız kardeşi olmasını arzu edenlerdeniz.
Bir ülkenin kadınları olarak kendi aramızda bir kardeşlik, en azından kader birliğinden doğan bir yoldaşlık, yazgı paydaşlığı oluşturamıyorsak eğer en başta tek millet, tek devlet değişmezimizden bahsetmeyelim!
Söz konusu mektubu okurken zihnimde oluşan kekremsi bir atmosferdiu2026
Kardeşlik teması üzerinden işlenenin yüksek şiddette endişe, vehim içermesi kopuk hayatlarımızın, bakış açılarımızın en bariz örneği gibiydi!
Kadın adına duyulan endişenin hangi zeminde dayanak bularak filizlendiğini anlamak hem çok zor hem çok kolayu2026
İki farklı dünyada yaşayan kadınların dünyasının bir yazıda çakışması gibiydi!
"Ülkemizin kadınları oldukça karanlık günler yaşıyor. Kadına karşı şiddet zirvede. Kadınlar eve kapatılıyor. Durum vahim. Bu ülke kadınlarının en az yarısı son yıllarda memleketin gittiği istikametten çok ama çok tedirgin. Cumhuriyet'in kazandırdığı hakları, hukuku, yaşam tarzlarını, özgürlük ve eşitliği kaybedeceklerini düşünüyorlar. Ne yazık ki bu tedirginlik için elimizde yeterince kanıt varu2026"
Bu cümlelerde kendini göstermiş olan endişeyi görmemek mümkün değil. Lakin kadına şiddetin sadece bizim ülkemizin son yıllarda yükselen bir sorunu olduğu, kadınların evlere kapatıldığı, Cumhuriyet'in kadına verdiği hakların kaybedileceğine dair hangi kaynaklardan beslenerek hüküm verilir anlamak zor!
Kadınlar evlere kapatılıyorsa eğer -ki Sevgili Birsel bunun devlet eliyle yapıldığını kastetmekte olmalı- çalışan kadının teşviki, çocuğu olan anneler iş hayatından kopmasın diye yapılan düzenlemeleri, girişimci kadınlara sağlanan destekleri nasıl yorumlamak lazım gelir?
Kadınlar evde oturtuluyorsa eğer kamusal hayatın her alanında sayıları artan kadınlar sadece bizim gördüğümüz bir halüsinasyon mudur?
Elbette siyasetteki kadın sayısı yeterli değil, kabinde çok az ama bunu salt bizim değil dünyanın yaygın sorunlarından biri olduğunu hepimiz bilmiyor muyuz?
İş hayatına dahil olmasalar bile partilerin kadın kolları, sayıları hızla artan STK'lar aracılığıyla sosyal hayata dahil olan, proje-ürün-hizmet üreten kadınları yok saymak kadın sorununa yaklaşımımızın problemli olduğunu göstermez mi?
Kadın evde oturtuluyorsa eğer başörtüsü yasağının bertaraf edilmesiyle eğitim ve iş hayatında sayılar artan kadınları nasıl görmek lazım gelir?
Başörtülülerin görünür olmalarından rahatsızlık duyan bir kadın olmadığı düşüncemiz üzerinden bu soruyu yöneltiyor olmamızın rahatlığıyla "bugün evde oturtulan kadın dün dışarıda mıydı" diye de merakla sormak istiyoruz!
14 yıldır kadınların hak ve hukuk bağlamında ne gibi bir kayıp yaşadıkları, başta kendileri olmak üzere ülke kadınlarının nasıl hukuksuz muameleye maruz kaldıklarına dair bizi aydınlatırlarsa seviniriz!
Bununla birlikte, 14 yıllık iktidara rağmen bazı kadınların zihinlerinde bu tür sorular oluşmasını engelleyemeyen, belki de bir tür yanlış propaganda/yetersiz bilgilendirme vs sebebiyle böylesi endişeleri gidermeyen erke da hayret etmek lazım gelmez mi?
Twitter.com/sabihadogann