Güler Yüzlü, Tatlı Dilli Olmanın Önemi-2
Müslüman, güler yüzlü ve tatlı dilli olmak zorundadır. Çünkü her müslüman, bir davetçidir yani Allahü Teâlânın Dinini insanlara anlatmak konumundadır. Bu, çok şerefli bir iştir. Çünkü Allahü Teâlânın Dinini tebliğ etmek, peygamberler aleyhimüsselamın işidir. Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem; Hazret-i Ali radıyallahü anha hitaben şöyle buyurdu:
“Allah’a yemin ederim ki, senin sayende Allah’ın tek bir kişiye hidayet vermesi, senin için, kırmızı develere sahip olmaktan daha hayırlıdır.” (Müslim 2406)
Bir de şu var ki: yüce Dinimiz İslam, insana çok değer vermektedir. Âyet-i kerimede: “Gerçekten Biz, Âdem evlatlarını şerefli kıldık,” (İsra 70) buyuruluyor. Dolayısıyla Allahü Teâlânın, bu kadar değer verdiği insana, bizim de değer vermemiz gerekir. Bilindiği gibi bir kişiye değer vermenin ve gönlünü hoş etmenin en kolay yolu; ona güler yüz ve tatlı dille yaklaşmaktır.
Bunun içindir ki kahramanlık; kızacağımız yerde de güler yüzlü-tatlı dilli olabilmektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Gerçek pehlivan, güreşte gâlip gelen değil, kızgınlık anında öfkesini yenendir.” (Buhari 6114)
Kaldı ki; gülen bir yüz eşliğinde; nükteli ve esprili konuşmayı öğrendikçe, kendimizi daha iyi hissedecek ve mutluluğumuz artacaktır. Çünkü gülümsemek; stres, depresyon, korku ve üzüntülerimizle mücadelede bize çok yardımcı olur.
Güler yüz ve tatlı dilin önemini anlatan çok güzel temsilî bir hikâye vardır, şöyle ki: “Güneş ile rüzgar, güç konusunda iddiaya girerler. İkisi de ben daha güçlüyüm, iddiasındadır. Derken rüzgâr meydan okurcasına ileriye atılıp; “şu yolda yürüyen adamın ceketini kim çıkartabilirse, en güçlü odur,” der ve esmeye başlar... Fakat rüz-gâr estikçe adam ceketini iliklemeye ve daha bir sarılmaya başlar. Rüzgâr şiddetini artırdıkça adam, çıkarmak şöyle dursun; asla bırakmam, dercesine ceketine sımsıkı sarılır. Bu sefer de güneş, rüzgara; “çıkartamadın, sen kenara çekil! Bak, ben onun ceketini nasıl çıkartacağım gör,” der ve adamı tatlı tatlı ısıtmaya başlar. Güneşten büyük keyif alıp yavaş yavaş ısınmaya başlayan adam, önce ceketinin düğmelerini bir bir çözer. Daha sonra biraz daha ısınınca terlememek için ceketini çıkarıp omuzuna atar. Evet doğru; kabalık ve sertliğin zorla yapamadığını; nezaket ve zarafet hiç zorlanmadan yapar.
Allahü Teâlâ, Sevgili Peygamberimize hitaben şöyle buyuruyor: “Sen, insanları Allah yoluna hikmetle, güzel ve makul öğütlerle dâvet et, gerektiği zaman da onlarla en güzel tarzda mücadele et!” (Nahl 125) Dolayısıyla kaba ve nezaketsiz olursak; dost ve arkadaşlarımız olmaz, ayrıca hiçbir kimseyi de etkileyemeyiz.
Güler yüz ve tatlı dil; dinimizde sadaka vermek kadar sevap sayılır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Güzel ve hoş bir söz de sadakadır.” (Müslim 1009) Her gün sadaka vermek, nefsimize zor gelebilir. Ancak güler yüzlü-tatlı dilli olmamızın bir maliyeti yoktur.
Başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır: “Yarım hurma da olsa sadaka vererek cehennem ateşinden korunun. Şayet (biriniz) bunu da bulamazsa, güzel sözle (korunsun.)” (Buhari 6023) İbni Hacer-i Askalanî Hazretleri diyor ki: “İnsan, kendisine verilen malla sevinip mutlu olduğu gibi, muhatap olduğu güzel sözle de sevinip mutlu olur.”
Şeyh Sadi-i Şirazî hazretleri ne güzel söylemiş: “Arkadaş! Sen, yumuşaklıkla düşmanın derisini bile yüzebilirsin. Fakat sert muamele, dostu dahi düşman eder. Örs gibi katı yüzlülük edersen, muhakkak kafana çekiç yersin…”
Bir kimsenin iyi bir Müslüman olduğu; güler yüzü, tatlı dili, güzel ahlakı, cömertliği, münakaşa etmemesi, özürleri kabul etmesi ve herkese merhamet etmesinden anlaşılır. “İnsan, dilinin altında gizlidir,” demişler, ne kadar doğru bir söz. Yumuşak, hoşa giden, gönül alıcı, samimi, etkileyici, inandırıcı ve yerinde söylenen bir çift söz, insanların hoşuna gider. Bir kişinin kültürlü, görgülü, hürmetkâr, saygılı ve terbiyeli olup olmadığı da, güler yüz ve tatlı dilinden anlaşılır.