Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.96
Gram Altın
2449.01
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

26 Temmuz 2022

Gül Yetiştiren Adam'a Veda

80’li yıllardı. Çorum İmam Hatip Lisesi’nde öğrenciydim. Ahlak dersimize Ahmet Hamdi İçöz isminde bir hocamız geliyordu. Sarı saçlı, uzun boylu, dirayetli ve çok kültürlü bir hoca… Dersin o yıllarda resmi bir kitabı olmadığı için not tutuyorduk. Hoca bir yandan not tuttururken bir yandan da dersi anlatıyor, hayat ile ders arasında ilgi kuruyordu. Bizleri şuurlandırmak için kendisini adeta parçalıyordu. Okumamız gereken kitaplardan bahsediyordu. Yazar isimlerine, kitap isimlerine her ders bir yenisi ekleniyordu. Bazen bir mısra, bazen bir paragraf okuyor, bezen bunları tahtaya yazıyordu. Mesela “Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes / Artık ey kahpe rüzgâr ne yandan esersen es” diyordu, hemen yazıyorduk. Sonra “Hocam bu kimin?” diye sorulduğunda Hoca; “Yaz koçum, N.F.K!” diyordu. Bazen kendinden bir şeyler söylüyordu. Bu kimin dediğimizde “Yaz koçum, A. H. İ!” diyor.

İşte bu hocamız sayesinde duyduk Yedi güzel Adam’ı, Rasim Özdenören’i… Gül Yetiştiren Adam’ı, Müslümanca Yaşamak Üzerine Denemeler’i… Okuyun, mutlaka okuyun diyordu. Okuyorduk ama her yazılan kitabı okuyamıyorduk. O yıllarda kitaba ulaşmak bu kadar kolay değildi. Belki de maddi imkânsızlıklarda buna mani oluyordu.

Aradan yıllar geçti. Üniversiteli olduk. Farklı insanlarla, farklı görüşlerle karşılaştık. Sudan çıkmış balık gibiydik. Bizim sıradan bilgi sınıfına dâhil ettiğimiz çok şeyden bihaber olan insanlarla karşılaşınca düşünce dünyamız alt üst oldu. Konuştukça, tartıştıkça eksiklerimizi de gördük. Okumalıydık hem de çok okumalıydık. Kimleri okuyalım sorusuna cevap ararken Ahlak dersinde tuttuğumuz defter aklıma geldi. AHİ aklıma geldi. Hâlâ okuyoruz, hâlâ çok okumamız lazım.

2012 yılında Umre’ye gidiyoruz. Ankara’dan uçağa bindik. Cidde’ye İstanbul aktarmalı gidecekmişiz. Havaalanında uçakta okumak için valizimden Cemal Şakar’ın bir kitabını aldım. Valizleri teslim edip bekleme salonuna geçtik. Ben kitap okurken üzerinde kaşe bir delme, derviş naifliğinde, ben yaşlarda ve siması çok tanıdık bir arkadaş selam vererek yanıma oturdu.

“Kitap okumak çok güzel bir şey.” dedi.

Aleyküm selam dedikten sonra “Evet, okumadan olmuyor.” diye cevap verdim.

“Yolculuk nereye?” diye sordu.

“Nasipse Umre yapacağız.” dedim.

“Aaa, Umre’ye giderken yanınıza kitap mı aldınız, kimi okuyorsunuz, bakabilir miyim?” dedi.

Kitabı uzattım. O esnada bu adamı tanımaya çalışıyorum. Zira içimden bir ses “sen bu adamı tanıyorsun.” Diyordu.

Kitabı alınca;

“Cemal abiye bunu mutlaka anlatacağım. Umreye giden bir kardeşimiz senin kitabını yanında götürüyordu.” diye.

Sonra:

“Beni tanıyor musunuz?” dedi.

O an hatırladım karşımdaki kişiyi. Sosyal medyadan arkadaş olduğum ve dergiciliğin duayenlerinden Asım Gültekin’di...

“Evet, siz Asım Gültekin’siniz. Sosyal medyadan arkadaşız. Ben de Halit Yıldırım.” dedim.

“Zaten aşinalık ezeldenmiş” diye cevap verdi ve çantasına el attı. Bana “Rasim Özdenören’in bir kitabını verdi.

“Hocam, Rasim Özdenören’i tanırsınız değil mi? Ben çok severim kendisini. Lütfen bu kitabı da okuyun. Bu da benden size hediye olsun.” dedi.

Çok sevinmiştim. “Rasim abiyi elbette çok severim, çok teşekkür ederim. Yanımda kendi kitaplarım olsaydı ben de size takdim etmek isterdim.” dedim.

Uçağa bindik. İstanbul’da ayrıldık. Görüş o görüş. Bir gün duyduk ki Asım Gültekin vefat etmiş. Gözlerim doldu. Aklıma bu hatıra geldi. Allah rahmet eylesin.

Yıl 2016… Çorum Belediyesi “Medeniyet Konuşmaları” programına Rasim Özdenören’i davet etmiş. Biz de bir heyecan. Koştuk Devlet Tiyatro Salonu’na. Program sonrası Turhan Candan Bey’in odasında kısa bir sohbetimiz oldu. Kendisine utana sıkıla “Anahtar” isimli hikâye kitabımı takdim ettim. Hikâye yazdığım için çok memnun oldu. Görüş o görüş.

Önce telefona “Rasim abi yoğun bakımda, dua edelim.” diye bir mesaj düştü. İçim cız etti. Yedi Güzel Adam’ın “gül yetiştireni” de mi gidecekti? Evet, hep ölecektik ama her ölüm erkendi. Ertesi günü Fatih Bayhan “Maalesef Rasim abiyi kaybettik.” diye bir paylaşım yaptı. Bir anda peş peşe paylaşımlar sosyal medyayı, haber sitelerini sarıverdi. İnnalillahi ve innaileyhiraciun.

Bir neslin ruhunu yoğurup güller yetiştirmeye adayan güzel adamlardan birisi daha çekip gitmişti ebedi sılasına… Kitaplarıyla, yazılarıyla, konferanslarıyla binlerce insanın gönlüne girmişti. Mavera denince akla gelen yedi isimden birisiydi. İz Yayıncılık ve Hece Dergisi denince akla gelen ilk isim artık yoktu. En sevgiliye gitmişti dünya gurbetini sonlandırıp, yetiştirdiği gülleri de gülşeni de yetim bırakıp.

Geride okunacak bir külliyat bıraktı. Bu da demektir ki o gül yetiştirmeye devam edecekti. Onu bizler çok sevmiştik. Rabbim de sevmişti ki ona bu kadar eser vermeyi nasip etmişti. Tevazuun mücessem hâliyle sessiz sedasız, gösterişsiz ve şatafatsız bir hayat yaşadı. Sessizce de gitti. Mekânı cennet olsun.