Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Gül Yetiştiren Adam: Rasim Özdenören (2)

Rasim Özdenören’in genç ve dinamik, heyecan yüklü kalemi yaşı ilerlese de aynı ivme ile devam eder. Onun öykülerindeki arayışlar hiç bitmez, genç zihinlerden ve bedenlerden beklenen öyküler onun gençlik aşısı vurulmuş etkili kaleminden akıp durur. 2000’lerin hemen başında yayınlanan iki öykü kitabıyla mezkûr yıllarda yazarın yoğunlaştığı diğer kitaplarından farklı olarak yazmaya çalıştığı temalar olduğunu görürüz. “Hışırtı” (2000) ve “Toz” (2002) öykü kitaplarında daha çok kadın kahramanlar öne çıkar. Yazar şehrin içinde kaybolmuş, nice arayışlar ve çatışmalarla, yoksunluklarla hayata tutunmaya çalışan kadınların mutsuzluklarını, arayışlarını konu eder. .

Beni derinden etkileyen Kuyu aslında tek bir uzun hikâye kitabı olarak yazılmıştır. “Kuyu” ve diğer öykü kitapları ile aslında nitelikli bir edebiyat okuruna hitap eder yazar. Felsefi derinlikte ve derinlikli, ara ara bilinçakışı ile yazdığı öykülerinde ruhun girdaplarına doğru kıldan ince kılıçtan keskince bir yolculuğa çıkarır okuru. Onun okuru çıtası yüksek, seçkin bir okurdur bir bakıma.

Ve ansızın bir soru ile de sarsar okuru, “Kuyu” da olduğu gibi: “Söyle bakalım, ahbap, dedi, şimdi biz kuyunun içinde miyiz, dışında mıyız?” Başka öykülerinde de yer alan melankolik hal, karamsar duruş, arayış halinde olma Yusuf’un şahsında da göze çarpar. Ayrıca Özdenören bu öyküde anlaşıldığı gibi cesur bir şekilde cinselliği kendi mahrem sınırları içinde anlatır. Aşk ve cinsellik onun öykülerinin rahatlıkla konusu olabilir. Öykü kahramanı Yusuf da diğer kahramanlar gibi kendinden kendine kaçmaya çalışır. “O şimdi kendinden kaçmaya çalışıyordu. Nasıl başarabilirdi bunu? Böyle bir şey yapabilir miydi? Aslında kendinden kaçmak isteye isteye buraya, bu, şimdi neresi olduğunu bilmediği yere gelmiş değil miydi?” Cesur yaklaşımlarla, aslında yazar cinsellikle ilgili aşkla ve ihtirasla ilgili ipuçları verir okura. Farklı pencerelerden bakar veya tekdüze yaşayan, kendince yasakları ve sınırları olan, belli dünya görüşü içine sıkışıp kalmış okuru farklı yaşayışları olan insanların sancılarına, arayışlarına, suçlarına, çatışmalarına taşıyarak aslında vorolan, her anlamda günah ve sevap arasında, ahsen - î takvimle, esfel – î sâfilin arasında git - geller yaşayan insana doğru okuru sürükler. Okurun bir anlamda kendi ile yüzleşmesini sağlar. Gizil hallerinin üzerinden örtülerin kaldırıp, tüm çıplaklığı ile dürtülerini, nefsini, onu aşağılara çeken tüm zayıf yönlerini ortaya döker. Bunu da tarafsız ve objektif bir şekilde hayatın çıplak ve acımasız gerçekliğinde ortaya serer. İnsanın merkezde nefsini, onunla mücadelesini anlatırken asıl, iç çatışmalarını da anlamaya çalışır aslında.

“Nefs terk edilebilir mi? Bir de, demiyorlar mıydı ki, insan nefsiyle güzeldir ve o, nefsiyle sevilir. Vay canına! Gene açmaza giriyor. Nefsini hem terk etmesi gerekiyor, hem onu yüklenmesi, öyle mi?” diye sorar “Kuyu” kitabında.

Özdenören, ilk dönem yazdığı öykülerinde arayışların eşiğinde adeta dağılmış ruh halleri ile manevi yoksunluklar yüzünden girdaplara sürüklenmiş insanı anlatır. Çözülmelere sürüklenen ruh halleri ile kendi kendileri ile yüzleşen, çatışan, adeta duygularına mukavemet edemeyen kahramanlar vardır. Bu kahramanlar büyük bir çözülmenin eşiğindedirler her daim. Bir yardım eli bekleyen, kurtuluş arayan, nefsinin kurbanı olmuş, artık kuyunun dibinde olan Yusuf da bu kahramanlardan birisidir. İşte “Denize Açılan Kapı” tüm bu girdaplara girmiş, sancılar içinde arayışlar içinde kıvranan kahramanlara adeta bir kapı aralar, bir el uzatır gibidir.

Rasim Özdenören yaşadığı çağa ayna tutar adeta… Sorumlu bir kalem olarak yazdığı öykülerinde daha çok toplum içinde yalnızlaşan bireyin çıkmazları, kendi ve çevresi ile mücadelesi vardır. Ekonomik ve sosyal durumlar sebebiyle yaşanan çıkmazlar, çözülmeler onun konuları olabilir. Yine yaşadığı topluma bir başkaldırı, yabancılaşma öykülerinin ana temasını oluştururken, manevi arayışlarla ölüm teması, metafizik ürpertilerin verdiği duyarlılıkla tasavvufa doğru bir ince yolculuk öykülerinde yer eder. Özdenörenin öykülerinde daha önce de belirttiğimiz gibi, aile yapıları, aile içindeki bireylerin davranışları aşikâr bir halde onların ruh dünyalarının adeta ifşası olarak anlatılır… Anneler hep fedakârdır, baba evin direği, korkulan, sakınılan otoriter bir kale gibidir. Anadolu ailesinin tipik örnekleri, baskıcı tutumu, yeri geldiğinde korunaklı hali çatışma ekseninde okuyucuya sunulur.

İki yıl önce Ankara’ya bir program için gittiğimde Üstadı ziyaret etmek nasip oldu. Bana yol arkadaşlığı yapan, Betül Şatır’la birlikte Ankara’nın soğuk ve resmi çehresini sıcacık bir dost yüreği gibi kuşatan bir güzel insanın kapısına gelmiştik, elimizde bir demet çiçekle. Ayşe Hanım bizi büyük bir nezaketle karşılamış, hocamla kısa süreli de olsa sohbet etme fırsatı bulmuştuk.

O zaman kapaklarını kendim resmettiğim kitaplarımı hediye ettiğimde onları dikkatlice incelemiş bizi yüreklendirmişti. Tıpkı yıllar önce Maraş’ta beraber sohbet ettiğimiz serin bir bahar akşamının coşkunluğunda konuşmuş daha çok rahmetli Alâeddin Özdenören’ den bahsetmişti hocamız. Çocukluklarından, “sen Alâeddin’in kardeşi misin?” diye soran çarşı, pazar esnafından, daha çok onu tanımalarından, Munzur Çayı’ndan bahsetmişti. Yine hafızası her zamanki gibi muhteşem, her şeyi tarihiyle yeriyle nasıl da güzel anlatıyordu.

Rasim Özdenören gerek öykü evreni ile gerekse düşünce dünyamıza ufuk açan, yol olan, sağlam bakış açısı ve medeniyet tasavvuru noktasında güçlü referanslarla bu toprağın sesi olabilecek duyarlılıkta yazılmış deneme ve öykü kitapları ile ağır yükler omuzlamış bir düşünür ve sanatçı olarak yerini almış ender bir şahsiyettir. Onu tanımış olmak, onun söz meclisinde bulunmak bizim için büyük bir onurdur.

Dileğim odur ki, bizim önümüzden yürüyen Mavera ırmağının coşkun akışını edebiyat ırmağı ile bütünleyen, mümbit edebiyatçılar yurdu Maraş’ın güzide şair ve yazarlarından olan… Necip Fazıl, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Alâeddin Özdenören, Erdem Beyazıt, Akif İnan, Ali Kutlay ve pek çok yetişmiş öncü yazar ve şairin bir değerli hatırası gibi bizim dünyamızda nefes alıp veren Rasim Hoca’ma Rabbim hayırlı uzun ömür versin.

Rasim Özdenören, gazete yazılarından, öykücülüğüne, deneme ve eleştiri yazılarından ve pek çok konuda verdiği eserlerinden ziyade bu toprakların düşünce dünyasında, içinde yaşadığı toplumun çıkmazlarına adeta ses olmuş bir düşünürdür. Onun eserleri insanımızın, Batı karşısında düştüğü bunalımlı kimlik arayışına, tüm çatışmalarına anlamlı bir ayna olmuş, onurlu ve erdemli bir duruş sergilemiştir.

*Fiyaka Dergisi’nden Ocak 2021 alıntılanmıştır