Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.79
Gram Altın
2965.18
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Temmuz 2020

Gül soluyor, İstanbul...

Kırk yılı aşkındır İstanbul’da yaşıyorum. Nerdeyse birçok nadide semtini sokak sokak biliyorum. Belki onlarca kez gezdim ama her defasında görmemiş gibi yeniden görme isteğim kabarıyor ve tekrar gezip büyüleniyorum. Görmeden sevmek gibi tutkudur bu. Doyamıyorum İstanbul’a…

Biri gidince diğerini özlüyorum. Yazını kışını, ilkbaharını ve sonbaharını özlüyorum. Hele baharları dünyaya bedel İstanbul’un… Zaman zaman tüm güzelliği bir günde yaşama çabamın bedelini ağır ödüyorum. Ayaklarıma kara sular iniyor!

Her renk kendi özgün haliyle güzeldir. Eski İstanbul renkleri uyumlu tamamlanmış paha biçilmez tarihi tablolar gibi ancak yeni İstanbul böyle değil. Kimliksiz, kişiliksiz ve karmakarışık… Kifayetsiz ve muhteris ellerin fırça darbeleri modernlik adına resmin orijinalliğini, bütünlüğünü ve gerçek büyüsünü bozuyor.

Hüzünlü, üzüntülü ve acı günleri dâhil sevinçli, mutlu günlerini yaşadım. Her anını her halini biliyorum. Ancak bugünkü kadar canı yanmamıştı canım İstanbul’un! Hiç bu kadar kimliğinden uzaklaşmamıştı İstanbul...

Yine de büyülü şehirdir. Eşsiz bir şiir, sürükleyici bir roman ve paha biçilmez bir sanat eseridir İstanbul… Keşfedildikçe büyüleniyorsunuz. Tattıkça bağımlı hale geliyorsunuz. Lezzetine doyum olmuyor İstanbul’un. Gündüzü ayrı güzel, gecelerinin ayrı bir büyüsü var. Tutulan ancak anlayabilir. Son günlerini yaşayan biri eski İstanbul’u tanıdıktan sonra yeniden hayata bağlanıyor. Yaşama arzusu artıyor. Bir günü burada yaşamak bir ömre bedel gibi…

İstanbul denince aklıma ne geliyor?

Cennet geliyor. Bu şehir benim için tutkudan öte aşktır daha ötesi kara sevdadır. Dört başı mamur bir hayat olmasa da dört başı mamur sevdaların şehridir İstanbul... Şaha kalkmış soy at, yerin ve toprağın uyanmasıdır. Suyun denize, ağaca ve toprağa yürümesidir. Arının çiçekle sevdasından doğan baldır. Gülü, çiçeği ve doğasıyla bin bir renk cümbüşüdür İstanbul...

Bazı günler Boğazı’yla salına salına sakin akan, bezen de kıyılara yumruk atan öfkeli on sekizlik delikanlıdır. Dört mevsim büyüleyen hayattır İstanbul...

Bir yanda taşı toprağı altın olma yanıyla fakirlerin parayı bulma umududur. Bu yönüyle yoksulların şehridir İstanbul...

Tren çığlıklarıyla Haydarpaşa’dan şehre girenlerin hayallerinin tümü gerçekleşiyor mu bilmiyorum ama bu şehir hayalleri olanların ve hayal kuranların şehridir. Bu anlamda İstanbul dünyada en çok hayali kurulan şehirlerden başında geliyor. Hz. Peygamberin övgüsüne mahzar olmuş, Sultan Fatih’in gerçekleşen en büyük hayalidir İstanbul... Bu şehir kişinin ruhuyla beden ilişkisine benziyor. Ruh eksikse beden bir işe yaramıyor.

Tayyip Erdoğan’ın aşkım, iki gözüm dediği, en güzel şiirleri okuduğu, büyüyüp serpildiği ve rüyalarının gerçek olduğu, sonuçta dünyanın rüya şehirleri arasına soktuğu şehrin adıdır İstanbul...

Hatırlayın, Erdoğan’dan önce İstanbul kaderine terk edilmiş ve her gün bir hatırasından yıkılan tarihi eserler gibiydi! Sayın Erdoğan bu şehri adeta semt semt inşa etti. Haliç kokmuştu ve nerdeyse kuruyacaktı. Yeniden hayata döndürüldü ve masmavi bir görünüme kavuştu. Ne yazık ki bugün İmamoğlu yönetimindeki İstanbul yıkılmaya devam ediyor! Haliç’in o masmavi görümü çamura dönüyor. Güzel günleri bitiyor İstanbul’un. O eski kötü günlerine dönecek gibi görünüyor.

İstanbul bugünkü kötü ve önyargılı yönetimle eşsiz görünümünü ve güzelliğini kaybetmekle kalmayıp tarihini, kimliğini ve ruhunu da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Tam da burada Hz. Mevlana’nın “Niyeti kötü insandan değil, niyetinin kötü olduğunu gizleyen insandan kork!” sözünü hatırlatalım ve CHP’nin kötü niyetini gizlemede çok başarılı olduğunu belirtmeliyim. Böyle devam ederse İstanbul kaderine terk edilen eski evler gibi her gün bir yanından yıkılacak gibi görüyor!

Kısaca İstanbul’da her şey çok kötüye gidiyor. Balıklar ölüyor, doğal çevre, dereler ve denizler kirleniyor. İhalelerden kötü kokular geliyor. Musluklar akmayıp tankerlerle su dağıtılıyor. Yani İstanbul’da her şey çok kötü oldu!

Bir tablo almakla her şeyin düzeleceği sanılıyor. Bin Fatih tablosu da alsanız onun ruhunu taşımadıkça kimse size inanmaz. Zaten o ruhu taşımadığınızı attığınız o tekmeyle göstermiş oldunuz.

Maalesef, bizim insanımız canı yanmadan canını yakanı ve canı yananı fark etmiyor. Bazıları da ideolojik davrandığı için gram aklını kullanmıyor…