Güçlüsün, senin Rabbin var!
İnsanı bitiren olgu ümidin bitmesi, çaresizliğe yenik düşülmesi, korkularının esiri olup kaygılara kurban olunmasıdır. Hayat insana iki seçenek sunar; savaşmak ya da sıvışmak! Donup kalanlar yani olduğu gibi kabul edenler, değiştirmek için gayret etmeyenler ezilmeyi, yok olmayı, zulme uğramayı baştan kabul edenlerdir.
Halbuki geri dönüşümü olmayan tek şey ölümdür. Ölümden gayri ne varsa ümittir. Can çıkmayan bedenden ümit kesilmez. Ümidin bitmesi hayata yenik düşmektir. Yenilgiye doymayan pehlivanlar savaşanlardır. Sıvışanlar ise kendi gerçekleri ile yüzleşmeyi göze alamayanlar, kendi gölgelerinden bile korkanlardır.
Hayat; hayalleri olmayan, geçmişten ders almayan, geleceğe yatırım yapmayan, anın kıymetini bilmeyip eline geçen fırsatlardan faydalanmayanlara gülmez.
Yükseklerde olan, başarı elde edenler elbette hayali ve ideali olanlardır. Hayali büyük olanlar adımlarını kocaman atarlar. Zira insan kendini neye hazır hissederse o da kendisini beklemektedir.
Zirvelere yılanlar sürünerek tırmanırken, kartallar uçup süzülerek gelir. Nereye gelindiği önemlidir. Lakin nasıl ve ne şekilde zirvede olmak, başarının kalıcı olmasına ve insanı tatmin etmesine bağlıdır. Tatmin olunmayan her eylem insanı yorar.
Değişime, yenilenmeye, acı çekmeye, yeniden doğuşa hazır olmayan, zamanından ve malından fedakarlık yapmayan hedefine ulaşamaz. Başarının anahtarı, ömrün bereketi vermekledir. Acı yoksa kazanç yoktur. İmtihan ağır değilse başarı, mutluluk geçicidir.
Hüsrana uğramamak ancak yalansız, dosdoğru yaşamakladır. Bu da insanın iç dünyası ile barışık olmasıyla mümkündür. Kurallara uymak, sorumluluklarının farkında olmak, görevlerini yerine getirmek, sınırları bilmek ve iç benini duymak huzuru sağlayacaktır.
Konulan bütün kurallar medeniyetin hakim olduğu bir dünyada yaşama hakkı olan insanların canının, malının, namusunun, neslinin ve aklının korunması içindir. Bu durum aile hukukunda da önemlidir. Zira insanın kendini en güvende hissetmesi gerektiği yeri evidir.
Adaletin hakim olunmadığı, devamlı kendisine haksızlık yapıldığı kanaatinde olunduğu algısı, insanları dahi karı kocaları çatışmaya iter. Çatışma hali karşıdakini ön yargılı dinlemeye, yüklendiği duygular ile anlamaya iter. Önyargının olduğu her ortam iletişime kapalıdır.
Cehennemi bir hayat yaşamak hiç de zor değildir. Geçmiş ile geleceği kıyaslayamamak, geldiği yeri görememek, geleceğe ve hayallere de gözlerini ve gönüllerini kapatmakladır.
Washington Irving “Büyük insanların idealleri, sıradan insanların hevesleri vardır.” der. Aklın yolu birdir. Büyük insanlar hedeflerle, orta insanlar olaylarla, küçük insanlar da insanlarla uğraşır.
Hedefi hayali olmayan, yan gelerek yatan, yorulmayan, gayreti olmayan kömür olmaya, paslanmaya mahkumdur. Zira elmas yontulmadan kusursuz hale gelmez.
İnsan acı çekmeden olgunlaşmaz. Hayata daha emin adımlarla ilerleyemez. Meyve veren ağacın taşlandığı gibi kulağı olana verilecek sözü, sözü olana verecek kulağı olan, gayretli kişiler de iftiraya uğrayacak, kem gözlerin nazarlarını üstüne çekecektir.
Sözüm o ki, her ne kadar bu dünyada haksızlıklar olup adalet olmasa da, ölüm olduğu gerçeğidir. Bilinmelidir ki, yapılacak çok işlerin olduğu, gözü yaşlı kalbi kırık kişilerin bırakılmaması gerekliliği, arkada hoş bir seda kalmasıdır.
Sorumluluğunun farkında olanların haksızlıklar karşısında susmayıp dilsiz şeytan olmaması, hakkı hak bilip mazlumun yanında durması gerekliliğidir. Yapılan her iyiliğin karşılığı olduğu gibi kötülüğün de olacağının bilgisidir.
Gerisi mi? Ölümden gayri yaşanan ne varsa hepsi teferruattır. Üç aşağı beş yukarı herkesin ayrı bir hikayesi vardır. Her acı ömür tüketenin söylemi ise aynıdır.
Unutulmaması gereken ise güçlülüğümüz, O’ndan ne geliyorsa hepsini kaldırabilecek durumda olduğumuz, bizi terk etmeyecek Rabbimizin olduğudur.