Güçlünün güçsüzü ezdiği medya düzeni
Hayatta en nefret ettiğim şey, makam, mevki ve gelir durumu bakımından kendini diğerlerinden üstün gören, sonradan görme, kaba, saygısız, budala ve kibirli tiplerdir. Ömrüm boyunca bu tür insanlardan hep kaçmışımdır.
Bir budala için
yaşamak ölmekten daha beter bir durumdur. Çünkü ne kendilerine saygısı vardır
ne de diğer insan kardeşlerine… Yolunu şaşırmış ve dengesini kaybetmiş bu tür
insanların mutsuz olduklarına da eminim.
Bir TV kanalında belediye başkanını konuk eden bir sunucu
orada çalışan emekçi bir teknikeri tokatlayarak sahneden uzaklaştırması ve
sonra her ikisinin de hiçbir şey olmamış gibi baklava, fıstık, çiçek, böcekten
konuşmaya devam etmesi insanlığın geldiği noktayı göstermesi açısından manidardı.
Sunucu sonradan utanıp istifa etmiş. Umarım sessiz kaldığı
için siyasetçi olanı da utanmıştır.
Fakat bizim mevzuumuz münferit bir hadise üzerinden
yürümeyecek.
Bazen güç, itibar ve şöhret, -Nietzcsche’nin üslubuyla söyleyecek olursam- küçük bir leş kokusundan coşan karga misali zayıf karakterli insanları
coşturabiliyor. Bu tür insanları sadece medyada değil, hayatın hemen her
alanında görebilirsiniz.
Karakteri bulunduğu
makamı kaldıramayan ahlak yoksunu, zayıf bünyeli insanların yaptıkları ilk iş derece
bakımından kendinden bir alt seviyede olduğuna inandığı insanları ezmek oluyor.
Sanırım bu insanlık değerlerinin yitirildiği anlara denk geliyor.
Platform filminde anlatıldığı gibi bir üst sınıfın alt
sınıfın hakkını yediği bir dünya burası… Sınıf atlayan ve biraz para gören ise
yine geldiği yeri unutup bir alttakinin hakkını yemeye devam ediyor.
Oysa Schopenhauer’in
Yaşamın Bilgece Deneyimleri’nde ifade ettiği gibi; dünya üzerindeki en
mutlu yazgı o ender bahşedilen bir lütuf olan iç zenginliğidir. Böyle insanlar, Aralık ayının buz gibi ve
karlı bir gecesindeki aydınlık, sıcak, neşeli bir Noel sofrası gibidir.
Kendi düşünce penceresinden böyle tarif ediyor filozof…
Ekranlarda gülen, şirin, sempatik yüzlerini gösteren ancak
perde arkasında güç zehirlenmesi yaşayarak, aşağıda gördükleri insanları
ezenlerin yaşadığı bu sahte hayatı kınamalıyız.
Çünkü onlar esasen yaşıyormuş gibi yapan ikiyüzlü
insanlardır.
Medyadan, siyaset
dünyasına, sanat camiasından, devletin hemen tüm kurumlarına varana kadar geniş
bir yelpazede dürtülerinin, hırslarının, ihtiraslarının, egolarının,
kibirlerinin esiri olmuş bir vaziyette kötü bir hayat yaşayan bu türden
insanların varlığı hakikaten endişe verici.
Çünkü bu toplumun kültürel kodlarında güçlünün zayıfı ezdiği
acımasız bir hayat anlayışı yoktur. Tam tersi bilgeliği arttıkça, makamı
yükseldikçe alçakgönüllü olmayı meziyet kabul eden bir anlayışın, kültürün
imalatıyız bizler.
TÜSİAD’ın solcuları;
Kılıçdaroğlu’nun Başkan Simone Kaslowski ile görüşmesinin
ardından TÜSİAD yazılı bir açıklama yaparak hükümetin yürüttüğü ekonomik
programa eleştiri getirmişti. Genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına
hızla dönülmesi gerektiğine dikkat çekiyorlardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan
ise farklı bir yöntem uyguladı ve kurdaki insafsız artışı durdurarak düşmesini
sağladı. Şayet bu düşüş çarşı-pazar ve marketlerdeki fiyatlara da yansırsa
toplum rahat bir nefes alır.
Solcu basın yayın organlarının TÜSİAD’a ve savunduğu
kapitalist sisteme sahip çıkması çok enteresandı.
Oysa biz solculuğu şöyle bilirdik; ekonomik, sosyal ve
siyasal eşitsizlikleri yok etmek, proletaryanın üzerinden zenginlik elde etmeye
şiddetle karşı, ekmeğin adil paylaşımını savunan, işçi, fakir-fukara dostu, barış, kardeşlik, eşitlik ve adalet gibi
kavramları merkezine koyan aynı zamanda anti-kapitalist, anti-emperyalist
bir ideoloji…
Esasen gerçek solculuk da bu olsa gerek…
Peki, ülkemizin malum
solcuları neden faizci kapitalist düzene aykırı bir tavır ortaya koyamıyorlar
da TÜSİAD’ı haklı buluyorlar?
Hadi gerçeği söyleyelim; çünkü onlar kendilerini doğuştan
haklı gören, yanılmaz fikirlere sahip olduklarını düşünen seçkinci, elitist bir
zümredir.
Öyle ki tarlasında çift süren, dağda zeytin toplayan, fakir,
emekçi, ezilen köylü anne ve babaların çocuklarının eğitim hakları ellerinden
alınırken bile alkış tutan bir zümredir bu.