Dolar (USD)
34.56
Euro (EUR)
36.04
Gram Altın
3004.17
BIST 100
9443.39
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
16 Eylül 2021

​Güçlü ülke Türkiye

Tarihin seyrine bakıldığında üç yüz yıl gibi bir dönemdir dünyanın bozguncular ve zalimler tarafından yönlendirildiği görülür. Bu dönem boyunca dünyadaki hâkim fikir, hâkim güç ve dünya meselelerinde etkin olan devletler yer değiştirmiştir. Haliyle zihniyet ve uygulamalar da değişmiştir.

Uzun yıllar boyunca dünyadaki zihniyet ve uygulamalara hâkim olan mahkûm, mahkûm olan hâkim olmuştur. Bunu başaran hâkim güç, bu coğrafyanın elindeki ilim teknik, yönetim ve insan kaynağı tasavvuruna dair her ne varsa hepsini alıp her birini değiştirip güncelleyerek geliştirmiş ve potansiyel gücünü ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla dünya düzeni değişmiş, savaşlar, ölümler, hastalıklar ve mustariplerin sayısı bilerek arttırılmıştır.

Uzun yıllar hatta yüzyıllar boyunca dünya meselelerinde ülkemizin gücü ise bile isteye azaltılmış, gücü arttırmak için gereken gayret de neredeyse yok edilmiştir. Bu durumun böyle olmasında birçok sebep vardır. Niyet ve irade noksanlığı, yasaların yetersizliği, ahlakın zayıflaması, insan kaynakları tasavvurunun gerilemesi başlıcalarıdır.

Ülkemizin güçlü bir ülke olması, devletimizin güçlü bir devlet olması, milletimizin yüksek bir ahlak ile yaşaması ve insan kaynaklarının doğru yönetilmesi tüm Türkiye’nin gerçek hayalidir. İnançları da böyledir, gayeleri de böyledir. Herkesin bu konudaki tek duası “maddi ve manevi olarak güçlü bir Türkiye, yeniden büyük Türkiye’dir”.

Güçlü bir ülke olabilmek için ülkeye para lazımdır, toprak lazımdır. Bunların her birinden daha da önemli olan ise yetişmiş insan lazımdır. Yeterli sayıda insanınız varsa paranızı, işletmelerinizi ve toprağınızı işleyerek büyük bir ülke, büyük bir devlet olabilirsiniz.

Yeterli sayıda insanınızın olması da bazen kâfi gelmeyebilir. Örneğin Afrika ülkeleri gibi. İnsan ve toprağa sahiptirler ancak gerek bozguncu ülkelerin gerekse iç karışıklıklarının sebebiyle bugüne kadar kafalarını kaldırıp büyük bir ülke olamamışlardır.

Afrika ülkelerini örnek vermemizin en önemli özelliği şudur: Her şeyiniz olabilir ama çok iyi bir insan kaynakları tasavvurunuz ve kurulu yönetim tecrübeniz yok ya da noksan ise ülkeniz için başaracaklarınızın sayısı çok az kalacaktır. Afrika’da da aynen böyle olmuştur.

Ülkemiz daha önce çok değişik isim ve devletlerle değişik tarih ve coğrafyalarda niyet ve irade, yüksek bir ahlak ve insan kaynakları yönetimi ile büyük bir güç, büyük bir medeniyet olmayı başarabilmiştir. Bunları başarırken milleti ve devleti ile ortak bir fikir, ortak bir ahlak etrafında birlik olmuş, insan kaynağını çok doğru bir şekilde yönetmişlerdir. Kaliteli yasaları ile de bu düzeni hem teşvik etmiş hem de korumuşlardır.

Bu ortak fikir ve ortak ahlakla beraber ülke için ortaya koydukları yasalar, bu toprağın ve bu coğrafyanın kendisinden menşe bulmuştur. Yasaların ne milletle ne inançları ile bir kavgası görülmemiştir. Şu anki mevcut yasa ve anayasa gibi maalesef yamalı bir bohça olmamış ve yüzyıllarca ülkemizle kavgası olanlardan hayâ edilmeden alınmamıştır. Bu yasaları oluştururken sadece kendi gayretleri ile kendi kültürlerinden beslenmişlerdir.

İnsan kaynaklarını çok iyi kullanan ve bunun neticesinde kültürlerinin olgunluk devirlerini yaşayan Batı ile dün olduğu gibi bugün de rekabet ediyoruz. Batı, şu an net bir şekilde yaşlılık devresini yaşıyor. Batının en güçlü ülkesi Amerika ve Avrupa’nın en güçlü ülkesi Almanya şu an çökmek üzereler. Öngörümüze göre Batı, son güçlü çeyrek yüzyıllarının içerisine girdi. Biz ise şu an yüzyıllık tarihimize baktığımızda daha buluğ çağındayız. Biz onlarla rekabet ederken, yeni yasalarla, yüksek bir ahlakla, insan kaynakları tasavvuru ile bilgi, fikir ve teknolojide çok üretmek zorundayız. Zorundayız çünkü ancak bu şekilde onları yakalayıp geçebiliriz. Yoksa sadece havanda su, sonrasında da dizimizi döveriz.