Güçlü şahsiyetin kaynağı İslâm'dır!..
Yüce dinimiz İslâm; emir ve yasaklarıyle insanı kuvvetli
bir şahsiyete ve sağlam bir karaktere kavuşturur. Dinimizin ortaya koyduğu bu ilke
ve değerler; bir yandan insanın duygu, düşünce ve davranışlarını düzenlerken diğer
yandan da şahsiyetini olgunlaştırır.
Hayatın mânâ ve gayesine, varlığın kökeni ve
serüvenine, bilginin kaynağı ve sıhhatine; sevap günah, iyi kötü, doğru yanlış,
güzel çirkin ve faydalı zararlıya dair tüm sualler, İslam’ın inşa ettiği müslüman
şahsiyette gerçek cevaplarını bulur.
Müslüman şahsiyetini oluşturan en önemli unsur,
dünyayı ve âhireti anlamlandıran imandır. İman, kişiyi kulluk yolculuğundaki
savrulmalardan koruyup saadet-i ebediyeye ulaştıran en büyük güçtür.
Müslümanın sapasağlam bir karaktere sahip olmasında
imandan sonra gelen en kuvvetli etken, ibadetlerdir. Bundan dolayı müslüman,
imanının göstergesi olan ibadetlerini titizlikle yerine getirir. Zaten insanın yaradılış
gayesi, Allahü Teâlâya ibadet etmektir? Âyet-i kerimede buyuruldu ki:
“Ben, cinleri ve insanları, ancak Bana ibadet
etsinler, diye yarattım!..” (Zâriyat
56) İnsanın yaradılış gayesinin; Allahü Teâlâya ibadet etmek olduğu gerçeği ile
alakalı başka âyet-i kerimeler de vardır, birkaçı mealen şöyledir:
“Hüküm yalnız
Allah’ındır. O, size, kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir.” (Yusuf 40)
“Ey insanlar! Hem sizi
hem de sizden önceki insanları yaratan Rabbinize ibadet edin!” (Bakara 21)
“Allah’a ibâdet edin ve
hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmayın!”
(Nisa 36)
Ayrıca her gün kıldığımız namazlarda, defalarca: “Ancak
Sana ibâdet eder ve ancak Senden yardım dileriz,” (Fâtiha 5) âyet-i
kerimesini tekrarlarız.
Müslümanın sapasağlam bir karaktere sahip olmasındaki en
güçlü bir diğer etken de, ibadetlerin tabii bir sonucu olan ahlak-ı hamide yani
güzel ahlaktır. Bir toplumun kalitesi, onu oluşturan fertlerin
hangi nisbette güzel ahlaka sahip olmalarıyla ölçülür. Bunun için yüce dinimiz
İslâm; güzel ahlaka çok büyük değer vermiştir. İslam’ın güzel ahlaka verdiği değeri,
hiçbir düşünce sistemi vermemiştir. Bundan dolayı, Kuran-ı kerimde ve hadis-i
şeriflerde ahlak konusu çok geniş yer alır. Efendimiz aleyhissalatü vesselam
şöyle buyuruyor: “Ben, güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim!” (İmam
Ahmed) Aynı şekilde İslâm âlimleri de, yazdıkları kıymetli eserlerle güzel
ahlak konusunda insanlara rehberlik etmişlerdir.
Evet kuvvetli şahsiyetin inşasında imandan sonra
ibadet ve güzel ahlakın yeri çok büyüktür. Çünkü ibadet, insanın yaradılış
gayesi ve kulluğunun özüdür. Güzel ahlak ise, zihnini inşa eden ve ona sağlam kişilik
kazandıran asil davranışların tamamıdır.
Her konuda olduğu gibi bu şahsiyet meselesinde de yegane
örneğimiz sevgili Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellemdir. Âyet-i kerimede
buyruldu ki: “Hakikaten, Allah’ın Resulünde sizler için, Allah’a ve âhiret
gününe kavuşmayı bekleyenler ve Allah’ı çok zikredenler için en mükemmel bir
örneklik vardır.” (Ahzab 21)O halde bize düşen şey, Efendimiz
aleyhisselamın örneklik ve rehberliğinden bir an olsun ayrılmamaktır. Tıpkı O’nun
gibi; temelinde tevhid olan, ibadetlerle mayalanan, güzel ahlakla olgunlaşan
bir duruş sergilemektir. Ayrıca İslam’ın izzet ve şerefini kuşanmak, zamana ve
zemine göre değişmeyen güçlü bir kişiliğe sahip olmaktır.
Böyle güçlü bir karaktere sahip olan kişiler; daima iyiliğin
peşinde koşar ve hayırlı işlerde yarışırlar. Onlar, haksızlığa, zulme ve
şiddete asla meyletmezler. Başta anne baba olmak üzere, eşlerine, çocuklarına
ve herkese şefkat ve merhametle yaklaşırlar. Efendimiz sallallahü aleyhi ve
sellemin buyurduğu gibi: “Elinden ve dilinden hiç kimsenin zarar görmediği
bir müslüman” (İmam Ahmad)olabilmek için gayret gösterirler. Böyle
güzel bir karaktere sahip olanlara ne mutlu. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “(Ey
mü’minler!) Şüphesiz ‘Rabbimiz Allah’tır’, deyip de sonra (kulluk
görevlerinde ve işlerinde) istikamet üzere (dosdoğru) olanlar var ya,
onların üzerlerine (ölümleri anında) melekler inerler de: ‘(İlerisi
için) korkmayın, (bıraktığınız evlat ve ailenizden de) endişe
etmeyin, size söz verilen cennetle sevinip neşelenin,’ derler.” (Fussilet
30)