Güçlü kadın hikayesi yalan...
Hani hayat seçimlerden ibaretti ya. Ben mutlu olmayı seçtim. Güçlü olmak isteyenler kimlerse onlar güçlü olsun. Gerek erkeği, gerekse kadınıyla...
Hep bu hikayelerle büyüdük. Annem “Altın bileziğini almadan evlilik olmaz” demişti. Küçük yaşta sözlenmiştim. Bu altın bilezik hikayesi, biraz daha büyümeme sebep oldu sadece. Okulum bitti, ben mesleğimi elime aldım ve evlilik...
Üniversite imtihanına girme kartımı, alamayan bir arkadaşıma vermiştim. Ben ise nasıl olsa evlenip, çalışmak zorunda kalmayacaktım. Zira dualarımda, beni çalıştırmayacak bir eş isteğim vardı.
Şuan düşünüyorum da, acaba imtihana girip de iyi bir yer kazansaydım, babamın ve annemin kendi istekleri ile de olan evliliğim olur muydu?
O küçük yaşıma göre bu hızla giden dolmuşa binmemiştim. Evde söz sahibi olamayan, eline para verilmeyen annem ve annemin nesli, gücün parada olduğunu düşündüler. Bizleri okul ve kariyer odaklı büyüttüler. Benim neslim kariyer için her şey yaptı.
Okul bizim nesil için çok önemliydi. Okuyacak, iyi bir iş sahibi olacak, para kazanacak ve kocamıza muhtaç olmayacaktık. Bu duygu ile büyüyen her genç kız okudu. Bir iş sahibi oldu. Güzel de para kazandı. Güçlü de oldu, söz sahibi de... Lakin ne mutlu olabildi, ne de mutlu edebildi...
Bizim nesil her ne kadar güç odaklı olsak da evliliği ertelemedik. Boş iş olarak görmedik. Hemen hemen her birimiz mutsuz evlilikler yapsa da evlendik. Lakin bizim yetiştirdiğimiz çocuklara evliliği sevdiremedik. Şu an otuz, otuz beşlerinde hala evlenmeyen, hatta hiç evlenmek istemeyen gençlerle geleceğimizi kararttık.
Bu durumun sebebi kimdi?
Güçlü kadın hikayelerini sanayiye ucuz işçi olarak kurban edilen, sakız, lastik, araba vs. reklamlarında çıplak bedeni ile ortada olan, iyi para kazanıp kazandığı para ile lüks dairelerde oturan, son model arabalara binen bakımlı kadınlar mı?
Yoksa bu hikayelere kanıp eşine evladına sıkıntı veren, evinde rahat durmayan, beklentisini devamlı karşıdakine bakarak belirleyen, isteklerine ulaşmak için bankalardan medet uman, eve giren para yetmeyince de çalışmak zorunda kalan kadınlar mı?
Güçlü kadına bir çok tarifler yapıldı. “Sen güçlü kadınsın. Ağlarsın, göz yaşını silersin, saçını başını onarır, gülümser ve hayata yani savaşmaya devam edersin...” dediler. Güçlü kadın diye diye adama çevirdiler kadını. Hayatın ağır yükünü kaldırmak için evlenen erkeği de kadına çevirdiler.
Roller değişti. Ama kadın yoruldu. Güçlü olmaya çalışmaktan, her açılan yarayı tamir edememekten, en ince ayrıntılarına kadar acıları tekrar tekrar yaşamaktan... Çünkü güçlü kadın hikayesi yalandı. Bir yalan uğruna nice ömürler tüketildi. Zira kadının gücü ailesinin arkasında olmasıylaydı..
Tepeden tırnağa duygu olan kadın, her ne kadar aklı yanlış yapıyorsun dese de, duygularının esiri oldu. Doğru düşünemediği için zamanla sağlığı da bozuldu. Zira sağlam düşünce sağlıklı duyguları oluşturacaktı.
Sevilen kadın güzel kadındı. Takdir ediliyorsa mutluydu. Hele de kendi hayalleri uğruna bir şeyler yapıyor ve tatmin oluyorsa huzurlu kadındı. Kendini güzel, mutlu ve huzur içinde hisseden toprak misali olan kadın, her verileni katlayıp fazlasıyla vermez miydi?
Yapılan kocaman bir yanlış vardı. Ortada kocaman bir delik vardı. Bu doğruydu. Lakin bu yanlışı başlatan mı yoksa ısrarla savunan mı suçluydu?
Elbette biz kadınlar sevilmeyi, takdir edilmeyi ve hayallerimizi gerçekleştirmeyi istedik. Lakin bütün bunlar olmayınca etrafımızdakilere hayatı da zehir etmesini de becerebildik. Hep karşıdan bekledik. Versinler, anlasınlar, sevsinler... peki biz ne kadar verdik? Ne kadar sevdik? Ne kadar anladık?
Ya hu, biz bu duruma nasıl geldik? Nasıl oldu da iki düşman gibi olduk. Yine kimlerin dolmuşuna bindik. Neyini paylaşamadık bu dünyanın?
İşte geldik ve gidiyoruz. Kalanlara neden bu kadar mutsuzluğu reva gördük?...