Güçlü ekonominin hammaddesi: İnsan kaynağı
Medyanın tüm kanatlarında ekonomi uzun süredir bir numaralı başlık olarak önümüze çıkıyor. Ödemeler dengesi, cari açık, döviz fiyatları vs. Öyle ki sıradan vatandaşın dahi ekonomi okuryazarlığında son dönemde ciddi bir sıçrama yaşandı. Ekonomi ile yatıp kalkar hale geldik.
İş öyle bir raddeye geldi ki
haftaya yapılacak ikinci tur seçimleri için muhalefetin ortak adayı adeta
EKONOMİ oldu.
Ülkemiz ve dünya, Viyana Kongresi
(1814), Birinci ve İkinci Dünya Savaşları (1918-1945), Sovyetlerin Yıkılışı
(1991) gibi muazzam olaylar sonrasında olduğu üzere tam anlamıyla yeni bir
küresel bir dönemecin kenarında bekliyor.
Böyle bir dönemecin kenarındayken
küresel gelişmelere ve bunların ülkemize yansımalarına odaklanmamız gereken bir
zaman aralığında ne yazık ki çok kısa sürede halledilebilecek, konuşmaya dahi
değmez durumdaki nakit avans, soğan fiyatları vs. gibi meselelerle
ilgileniyoruz.
Kimse yanlış anlamasın, elbette
ki öncelik her zaman halkın temel ihtiyaçlarıdır. Temel ihtiyaçlar hususundaki
beklentileri karşılanmayan, bu alandaki gelişmelerden rahatsız olan halkımıza
“bak o yok ama biz bunu yaptık” diyerek başka enstrümanları öne sürmek çok
makul gelmiyor. Dünya çapında savunma sanayisi ürünleri üreten, kendi
otomobilini üretmeye başlayan, uzaya uydular yollayan, enerji reaktörleri inşa
eden, dünyanın tarım konusundaki en önemli çatışmalarını çözebilecek diplomatik
güce ulaşan bir milletin bu kadar küçük meselelerde başarısız olmaması, halkını
mutsuz etmemesi lazım. Üstelik başardıklarının yanında konuşulanlar bu derece
basit şeylerken.
Fakat nedense bu basit denklem
beklediğimiz gibi çalışmıyor. Bunca stratejik atılımın gerçekleştiği bir
dönemde üçüncü dünya ülkelerinde bile mesele olmaması gereken garip olaylar
yaşanıyor. Muazzam bir değişim öncesi bölgemiz ve dünya siyasetinde
manevralarıyla kimilerinin gerçek dostluğunu kimilerinin ise ölesiye nefretini
kazanan Türkiye, bölgesinde merkez ülke olmaya, karar vericiler arasında
güçlenmeye devam ederken, master planını uygulama ve büyük kazanımlar elde
etmeye çalışırken kendi iç siyasetine dönünce olmaması gereken başlıklarla
karşılaşıyor.
Dışarda tarihin gördüğü en büyük
“kartların yeniden dağıtılması operasyonuna” hazırlanan Türkiye’nin içerde
böylesine meselelerle cebelleşmesinin bir ekonomist olarak benim gözümdeki
yegane sebebi: yanlış insan kaynağı…
20 yıllık süreçte yaşanan siyasi
olaylar, ihanetler, kamplaşmalar, bölünmeler, fikir ayrılıkları vs. ne yazık ki
ekonomi alanında yetişmiş insana ulaşma kapasitemizi son derece kısıtladı. Çünkü
siyasette öylesine rahatsız edici şeyler yaşandı ki bir numaralı beklenti
“güvenilir olmak” haline geldi. İş böyle olunca da ekonomi alanında insan
kaynağında dramatik bir daralma oldu. Hem vatanını milletini seven hem de
alanında uzmanlaşmış birçok değer listeden düştü. Büyük bir boşluk oluştu. Bu
boşluğu da ister istemez iyi niyetli olsalar bile yeterli kalifikasyona sahip
olmayan kadrolar doldurdu.
Kaynağın hızlıca alttan gelen iyi
yetişmiş yeni nesillerle doldurulması gerekiyordu. Fakat bu defa da başka bir
problemle karşılaştık: Üniversiteler son derece yetersizdi.
Ders programları o kadar geri
kalmış durumdaki adeta üniversiteler zamanda yolculuğa neden olup 100 yıl
öncesine ekonomi mezunu veriyorlar. Bahsettiğimiz muazzam dönemeç göz önünde
bulundurulduğunda adeta mauzer tüfeği ile uçaklara saldırması istenen askerler
yetiştiriyorlar.
Bunun nedeni de tabi ki akademik
kadrolar. Maddi anlamda her geçen gün geriye giden akademisyenlik, okullarını
derece ile bitiren öğrencilerin tercih etmediği bir mesleğe dönüştü. Özel sektörde
on yıllık çalışmayla orta düzey yönetici haline gelen başarılı mezunların 25
yıldır akademiye hizmet etmiş profesörlerden daha fazla kazandığını gören
alttan gelen yeni nesiller akademisyenliği kafalarından sildi. Dışarıdan yüksek
lisans, doktora faaliyetlerine devam edildi. Boş kalan kadroları da çok
idealist olmayanlar haricinde akademisyen olmaması gerekenler ya da en fazla
vasatlık düzeyine erişebilecek adaylar doldurdu. Böylece boşalan insan kaynağı
havuzunu dolduracak nehirler olan üniversitelerin de önü barajlanmış hale geldi.
Sonuç olarak Türkiye büyük
atılımlar gerçekleştirmesine rağmen birçok alanda hayal ettiği büyümenin
tatbiki için gerekli olan insan kaynağından, özellikle de ekonomisi için
ihtiyacı olan insan kaynağından mahrum kalmaya başlayınca ortaya bir taraftan
dünyayı korkutan İHA-SİHA’lar üretilirken diğer taraftan soğan, patates gibi
ürünlerin pahalılığının konuşulduğu, her gün ekonominin tek başına haber
bültenlerini doldurmayı başardığı bir tablo çıktı.
Herkesin gönlü rahat olsun diyerek
bitireyim. Türkiye gibi bir ülkenin sırtı ne nakit avans gibi küçük finansal
meselelerden ne de sokağa dikseniz çıkacak soğan-patates gibi ürünlerin
fiyatından yere gelmez. Hepsi kısa sürede toparlanır, daha önce de olduğu gibi
gündemimizden kalkar. Ama şu insan kaynağı meselesi var ya. O çok önemli.
Acilen el atılması gerekiyor. Hem de çok acilen… Bu ülkenin eşsiz
potansiyelinin ortaya çıkması, evlatlarının en iyi şekilde yetiştirilmesinde ve
ülkesine liyakatle faydalı olmasında saklı…