Güçlü ekonomi etkin dış politika
Tarih boyunca ekonomik ve siyasi faktörlerin birbirleri üzerinde karşılıklı etkileri olmuştur. Ancak Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte, ekonomik meseleler dünya politikasının merkezine yerleşti. İletişim ve taşımacılık maliyetlerinin düşmesi ve mesafe etkisinin azalmasıyla birlikte, dünyayı saran karşılıklı ekonomik ağları haliyle arttı.
İnsanların ekonomik refahı ve
milletlerin akıbeti, piyasanın işlevlerine ve sonuçlarına sıkı sıkıya bağlandı.
Finansal akışların yönü ve üretim işlerinin uluslararası dağılımı artık modern
devlet yönetiminin en çok meşguliyeti hâline geldi.
Bir ülke ekonomisinin diğer ülke
ekonomileri ile etkileşimleri genelde iki yönlü çalışır. Bunlardan birincisi, üretimdir. İkincisi, ithalat ve ihracattır. Ancak
üretim yapabilmek için hammadde ile birlikte ilk ihtiyaç maddesi enerjidir. Nitekim
Türkiye’nin cari açığına neden olan en önemli ithalatı her zaman enerji
olmuştur.
Bu bağlamda Türkiye’nin son 20
yılda kendi enerji kaynaklarını keşfetmeye çalışması, güçlü ve bağımsız bir
ekonomi için önemlidir. Geçen haftaki yazımızda ‘’enerji ile dış politika’’ ilişkisi üzerinde durmuştuk. Dikkat
çekici fikirlere sahip değerli dostum Araştırmacı-Yazar Temel Hazıroğlu: ‘’Tam ‘bağımsızlık ekonomi bağımsızlıktan
geçer’ konusu burada işlenebilirdi’’ dedi. Bu haklı bir eleştiriydi. Zira ekonomisi
zayıf bir devletin dış politikası da
etkin olamaz.
Türk ekonomisini olumsuz
etkileyen faktörlerden biri cari açıktır. Bu nedenle Türkiye cari açığı
kapatmak için ihracata ağırlık vermektedir. Fakat ihracat kalemlerine
baktığımızda hâlâ alt sınıf tüketici malları hâkim olduğunu görürüz. Böyle
olunca Türk ekonomisi kısmi bir ekonomik güç olarak kalmaktadır.
Bu bağlamda TOG, Savunma Sanayisindeki devam eden projeler,
katma değeri yüksek ürünlerdir. Bunlar tam olarak hayata geçtiği vakit hem cari
açığın kapanmasına hem de yaratacağı istihdam ile ekonomi canlanacaktır. Üretim
artıkça enerjiye daha fazla ihtiyaç duyulacaktır. Onun için Türkiye, kendi
enerji ihtiyacını sağlamaya çalışmaktadır.
Ekonomisi güçlü bir Türkiye,
bilim ve teknolojiye daha fazla yatırım yapabilir. Teknolojiye yapılacak
yatırım mamulle dönüşünce 100 kat geri dönüşü olur ve ekonomiyi besler. Bu
durumun doğal bir sonucu olarak, ordunun gücü ve kabiliyeti de artar. Bütün
bunlar mümkündür.
Çünkü milletimiz girişimci bir
ruha, pratik bir zekâya ve başarıya adeta susamış bir millettir. İstanbul
Atatürk Havaalanı’nda yapılan ‘’2023
Teknofest’e’’ gösterilen yoğun ve coşkulu ilgi bunu göstermiştir.
Sürekli akıldan bilimden söz
edenler ‘’Teknofesti’’ küçümsemelerini
milletimizin takdirine bırakıyorum(!) Hâlbuki güçlü bir Türkiye’nin yolu güçlü bir
ekonomiden, onun da yolu milli teknoloji üretiminden geçer.
Bu nedenle 14 Mayıs seçiminde
kimin Türkiye’ye siyasi liderlik edeceği önemlidir. Ancak bunun için de milli
şuur şarttır. Yol, köprü, hızlı tren, tünel, hastane gibi ‘’alt yapı’’ kadar, ‘’üst
yapı’’ olan kültür-sanat, düşünceye de ihtiyaç vardır. Ne yazık ki bu konularda hem Ak Parti iktidarları hem de onu iktidar
yapan camianın zayıf kaldığını görmemiz ve söylememiz gerekir.
Toparlayacak olursak: Türkiye, güçlü bir ekonomiye sahip olursa, dış politikadaki etkisinin daha da artacağı
muhakkaktır. 14 Mayıs seçimlerine bu açıdan da bakmakta yarar vardır.
,