Gözetim, veri ve kontrol
“Neden Avrupalılar Amerika’yı keşfetti de Amerikalı yerliler Avrupa’yı keşfetmedi?” diye sormuştu Jared Diamond. Evet, Papua Yeni Gine ya da Zambiya neden teknolojinin üs merkezi değil de Avrupa ülkeleri?
Bugün Afrika ülkeleri neden hala fakir? Bu ülkelerle diğer
ülkeler arasında neden bu denli uçurum var?
Yeni Gineli yerliler, beyazların getirdiği çeşitli mallara
toplu olarak “kargo” adını verdiler. Bu konuda Yeni Gineli Yali, şöyle demişti:
“Neden siz beyazların bu kadar çok kargosu var, bunları neden getirdiniz
ve biz siyahların kendi kargosu neden bu kadar az?”
Jared Diamond bu soruların cevabı için tam otuz yıl çalıştı.
Tüfek, mikrop ve çelik üzerine bir de kitap yazdı. Size kitabı anlatacak
değilim. Çünkü meseleyi farklı bir yere getirmek niyetindeyim.
Pizarro denilen vahşi
adam 1531’de 168 adamıyla gelip nüfusu milyonları bulan İnka imparatorluğu’nu çelik/kılıç,
tüfek ve mikropla yerle bir ettiğinde tüm dünyada korkunç bir istila başladı.
Avrupalılar, Afrika yerlilerini bir saatte yerinden edip
orayı sahiplendiler. Mikropla, çelikle ve tüfekle! Aynı soykırımı Amerikan yerlilerini de yaptılar. Bugün de Bağdat’ta
Babil’de, Gazze’de yapıyorlar.
Diamond bunu tarım devrimini gerçekleştiren ülkelerin
coğrafi avantajlarından da istifade ederek güçlendiklerini ve büyüdüklerini
söyler.
Örneğin Avustralya,
Amerika ve Afrika halkları henüz avcı-toplayıcı aşamasındayken Avrasya-Avrupa
halklarının büyük bölümünün tarım devrimini gerçekleştirdiğini, hayvancılık,
metal işleme teknolojisi, karmaşık siyasal örgütlenme becerilerini
geliştirdiklerini ifade eder.
Sonrasında da yiyecek üretimiyle fetih arasındaki temel
bağlantıyı; atların askeri amaçla kullanılması ve hayvanlardan bulaşan öldürücü
mikroplar tamamlar.
Oysa asıl sebep,
Avrupa’nın doymak bilmez aç gözlülüğü, güçsüzü ezen kapitalist, emperyalist
tutumu, en önemlisi de dünyayı ve dünyanın servetini yönetme hırsıdır.
Dün Afrika’yı sömürerek elmasına el koyan Avrupa bugün de
aynı tutumunu bu sefer çok farklı bir yöntemle yapmayı deniyor.
Dün asıl hedef
coğrafyayı ele geçirerek sömürgeleştirmekti bugün ise hedef doğrudan insanın
kendisi yani ruhu ve bilinci.
Zygmunt Bauman ve David
Lyon’ın panoptik sonrası “akışkan
gözetim” dedikleri tuhaf bir kontrol çağındayız.
Tüm dünyada, havalimanlarında, sokaklarda, okullarda, kurum
ve kuruluşlarda, evde ve internette hemen her yerde gözetleniyoruz.
Asıl sorun vücut tarayıcıları ve biyometrik denetleyicilerin
kontrollerine maruz kaldığımız halde buna ciddi bir itirazın gösterilmemesidir.
İnsanlar, internet ve
sosyal medya kullanımında, alışverişlerinde bu gözetime gönüllü olarak
katılıyor ve üstelik buna katkı sağlıyorlar. Kısacası gözetim altında ya da
bilinçsiz büyük biraderin kontrolünü desteklemiş oluyorlar.
Pandemi sürecinde olduğu gibi bilinç ve zihin kayması
yaşayarak denilen her saçma uygulamayı doğrudan emir telakki ederek itaat etme
eğilimi gösterdiler.
Kredi kartı kullanım
verilerinin takip edilmesi ya da Google, Facebook, Amazon gibi firmaların
internet verilerinin özelleştirilmiş pazarlama stratejilerinin kullanımı da
doğallaştı.
Çünkü insanlar, sosyal medyaya katılımlarının karşılığında
kendi rızaları çerçevesinde mahremiyetlerinden vazgeçer hale geldiler.
Bauman’ın da önemli
tespitiyle tüketim toplumu olmaktan çıkıp bizzat kendileri metalaştı. Kaldı ki
tüketimin nihai amacı ihtiyaçların ve isteklerin tatmin edilmesi değildir
tüketicinin bizzat metalaşmasıdır.
Asıl mesele metalaşmak da değil kendini meta haline
getirmektir.
Demem o ki bugün “tüfek,
mikrop ve çelik”in yerini, “gözetim,
veri ve kontrol” almıştır. Doğrudan insan ruhunu sömüren bu düzenin
bilinçsiz, itaatkâr ve gönüllü köleleri haline getiriliyor olmamız dikkatinizi
çekmiyor mu?