Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Aralık 2023

Gözetim, veri ve kontrol

“Neden Avrupalılar Amerika’yı keşfetti de Amerikalı yerliler Avrupa’yı keşfetmedi?” diye sormuştu Jared Diamond. Evet, Papua Yeni Gine ya da Zambiya neden teknolojinin üs merkezi değil de Avrupa ülkeleri?

Bugün Afrika ülkeleri neden hala fakir? Bu ülkelerle diğer ülkeler arasında neden bu denli uçurum var?

Yeni Gineli yerliler, beyazların getirdiği çeşitli mallara toplu olarak “kargo” adını verdiler. Bu konuda Yeni Gineli Yali, şöyle demişti:

Neden siz beyazların bu kadar çok kargosu var, bunları neden getirdiniz ve biz siyahların kendi kargosu neden bu kadar az?”

Jared Diamond bu soruların cevabı için tam otuz yıl çalıştı. Tüfek, mikrop ve çelik üzerine bir de kitap yazdı. Size kitabı anlatacak değilim. Çünkü meseleyi farklı bir yere getirmek niyetindeyim.

Pizarro denilen vahşi adam 1531’de 168 adamıyla gelip nüfusu milyonları bulan İnka imparatorluğu’nu çelik/kılıç, tüfek ve mikropla yerle bir ettiğinde tüm dünyada korkunç bir istila başladı.

Avrupalılar, Afrika yerlilerini bir saatte yerinden edip orayı sahiplendiler. Mikropla, çelikle ve tüfekle! Aynı soykırımı Amerikan yerlilerini de yaptılar. Bugün de Bağdat’ta Babil’de, Gazze’de yapıyorlar.

Diamond bunu tarım devrimini gerçekleştiren ülkelerin coğrafi avantajlarından da istifade ederek güçlendiklerini ve büyüdüklerini söyler.

Örneğin Avustralya, Amerika ve Afrika halkları henüz avcı-toplayıcı aşamasındayken Avrasya-Avrupa halklarının büyük bölümünün tarım devrimini gerçekleştirdiğini, hayvancılık, metal işleme teknolojisi, karmaşık siyasal örgütlenme becerilerini geliştirdiklerini ifade eder.

Sonrasında da yiyecek üretimiyle fetih arasındaki temel bağlantıyı; atların askeri amaçla kullanılması ve hayvanlardan bulaşan öldürücü mikroplar tamamlar.

Oysa asıl sebep, Avrupa’nın doymak bilmez aç gözlülüğü, güçsüzü ezen kapitalist, emperyalist tutumu, en önemlisi de dünyayı ve dünyanın servetini yönetme hırsıdır.

Dün Afrika’yı sömürerek elmasına el koyan Avrupa bugün de aynı tutumunu bu sefer çok farklı bir yöntemle yapmayı deniyor.

Dün asıl hedef coğrafyayı ele geçirerek sömürgeleştirmekti bugün ise hedef doğrudan insanın kendisi yani ruhu ve bilinci.

Zygmunt Bauman ve David Lyon’ın panoptik sonrası “akışkan gözetim” dedikleri tuhaf bir kontrol çağındayız.

Tüm dünyada, havalimanlarında, sokaklarda, okullarda, kurum ve kuruluşlarda, evde ve internette hemen her yerde gözetleniyoruz.

Asıl sorun vücut tarayıcıları ve biyometrik denetleyicilerin kontrollerine maruz kaldığımız halde buna ciddi bir itirazın gösterilmemesidir.

İnsanlar, internet ve sosyal medya kullanımında, alışverişlerinde bu gözetime gönüllü olarak katılıyor ve üstelik buna katkı sağlıyorlar. Kısacası gözetim altında ya da bilinçsiz büyük biraderin kontrolünü desteklemiş oluyorlar.

Pandemi sürecinde olduğu gibi bilinç ve zihin kayması yaşayarak denilen her saçma uygulamayı doğrudan emir telakki ederek itaat etme eğilimi gösterdiler.

Kredi kartı kullanım verilerinin takip edilmesi ya da Google, Facebook, Amazon gibi firmaların internet verilerinin özelleştirilmiş pazarlama stratejilerinin kullanımı da doğallaştı.

Çünkü insanlar, sosyal medyaya katılımlarının karşılığında kendi rızaları çerçevesinde mahremiyetlerinden vazgeçer hale geldiler.

Bauman’ın da önemli tespitiyle tüketim toplumu olmaktan çıkıp bizzat kendileri metalaştı. Kaldı ki tüketimin nihai amacı ihtiyaçların ve isteklerin tatmin edilmesi değildir tüketicinin bizzat metalaşmasıdır.

Asıl mesele metalaşmak da değil kendini meta haline getirmektir.

Demem o ki bugün “tüfek, mikrop ve çelik”in yerini, “gözetim, veri ve kontrol” almıştır. Doğrudan insan ruhunu sömüren bu düzenin bilinçsiz, itaatkâr ve gönüllü köleleri haline getiriliyor olmamız dikkatinizi çekmiyor mu?