Dolar (USD)
32.55
Euro (EUR)
34.86
Gram Altın
2431.27
BIST 100
9742.87
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Gözden düşmüş gönülden uzak kalmış emanetler

Merhum Necip Fazıl Kısakürek, yaşadığı dönemde olup bitenlere sessiz kalmayan şairlerden biridir. Şiirlerinin birinde döneminde yaşanan olaylara tepkisini şöyle dile getirir:

Lekenin rengi kumaş kumaşın rengi leke

Altın küpü devirdi çerçöp dolu teneke

Lekenin rengi neden kumaş, kumaşın rengi neden leke veya çerçöp dolu teneke altın küpü neden devirdi gibi tartışmalara girmiyoruz. Ancak bir edebiyatçı olarak değerlendirecek olursak merhumun bu mısraları, değerli olan şeylerin değersiz, değersiz olanların da değerli görüldüğü/gösterildiği bir dönemde yaşanan çarpıklığa bir tepki olarak yazdığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ne yazık ki bu çarpıklık yakın zamanlara kadar sürdü ve bunun acısını iliklerimize kadar hissederek yaşadık. Mesela gelişmiş ülkelerde yabancı bir dili bilmek, farklı alfabeyle yazılmış bir kitabı okumak veya bir metni farklı bir alfabeyle yazmak maharet olarak görülürken ülkemizde Arapça veya Farsça bilmek, Osmanlı Türkçesi ile yazılmış bir metni okumak yakın zamanlara kadar geri kalmışlığın bir ölçütü olarak görüldü.

Tarihimize ışık tutan, medeniyetimizi anlamlı kılan kütüphaneler dolusu birbirinden değerli elyazması eserler tozlu raflara terk edildi.

Bin yıllık kültür birikiminden, bu süreçte kazanılmış olan tecrübelerden, bilim, sanat ve edebiyat alanında ortaya konmuş olan eserlerden uzun süre faydalanamadık ve maalesef halen de yeterince faydalanamıyoruz.

Tarih boyunca dini eğitim veren okullarda ve tekkelerde okutulan, tasavvufta bir eğitim metodu olarak da kullanılan kuralların bir kısmı günümüzde kişisel gelişim kitaplarında adeta boyanıp başka adlarla karşımıza çıktığında bu kuralların orijinal ve batı kaynaklı olmadıklarını fark edememiş olmamız o değerli eserlerimizin halen dikkate alınmadığından kaynaklanmıyor mu?

Harf devriminden sonra yaşanan söz konusu durum zaman zaman bir üzüntü sebebi olsa da kimi zaman tebessüm etmemize sebep oluyor. Bizzat yaşadığım şu iki hadiseyi her iki duruma örnek olsun diye yazmakta bir beis görmüyorum.

Önce tebessüm ettiren hadiseden başlayalım. Yaklaşık 12 yıl önce görev yaptığım Karaelmas Üniversitesindeki (Bugünkü ismi Bülent Ecevit Üniversitesi) öğretim üyelerinden biri, evlerinde dedelerine ait Osmanlı döneminden kalma pek çok tapu senedi bulunduğunu ve bunları Osmanlıcadan Latin alfabesine çevirerek kendilerine yardımcı olmamı istedi.

Ertesi gün geldiğimde hocanın merdivenlerde beni beklediğini gördüm. Selamlaştıktan hemen sonra yıllarca tapu diye sakladıkları Osmanlıca metinleri merak ettiğini ve ikamet ettiği mıntıkada ne kadar arsalarının olduğunu sordu.

Buna olumlu bir cevap veremedim. Çünkü metinler nikâh akdinden sonra mihrini vermediği için kocasını odasına kabul etmeyen kadın hakkında açılmış bir davanın tutanaklarıydı. Mahkeme kadını haklı bulmuş, erkeği de vadettiği mihri mahkemeden hemen önce nikâhlandığı kadına ödediği halde gereksiz yere mahkemeyi meşgul ettiğinden para cezasına çarptırmıştı.

Üzüntü duyduğum hadiselere örnek olarak da TBMM’de çalıştığım dönemde yaşadığım şu hadiseyi anlatayım.

Malum yüz yıla yakın bir süredir tartışma konusu olan İstiklal Mahkemeleri tutanakları TBMM arşivindedir. Yüz yıl aradan sonra TBMM Başkanlarının izin ve talimatları doğrultusunda bunları kamuoyuyla paylaşmak, benim de yer aldığım proje ekibine nasip oldu.

Anılan mahkemelerde dedeleri yargılananlar yüz yıldır kapalı tutulan söz konusu arşiv belgelerinin yayımlanmasını sabırsızlıkla bekledikleri halde, belgeler yayımlandıktan sonra Osmanlıca oldukları için okuyamadıkları gibi bunları okutacak kişileri bulmada da zorluk yaşadılar.

Sonuç itibarıyla yeni bir devlet kurduk ama eski alfabenin yasaklanması nedeniyle bin yıllık bir birikimi değerlendiremedik.

Her biri hazine değerinde olan elyazması eserlerimiz ve arşivlerde saklanan tarihi belgelerimiz bir tarafa, dedelerimizden kalan hatıraları, mektupları, tapu senetlerini, mahkeme tutanaklarını, duygularını yansıttıkları şiir ve hikâyelerini bile okumaktan aciziz.

Umarım, bu bin yıllık birikimin ürünleri daha elimizin altında iken her biri hazine değerinde olan bu evrakları ve eserleri okuma becerisini yeniden kazanır ve bunlardan gerektiği gibi faydalanma imkânına kavuşuruz.

Top of Form

Bottom of Form