Dolar (USD)
32.51
Euro (EUR)
34.86
Gram Altın
2435.29
BIST 100
9773.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

09 Temmuz 2020

Gösterge bizi çağırıyor!

Gerçeği çarpıtmak ve gerçeği konuşmamak şeklinde iki kötü alışkanlığımız gittikçe muhkem hale geliyor. Kendi gerçeğimizle yüzleşmekten kaçış olan bu halimizin sosyal-psikolojik gerekçeleri mevcut. Bu ülkede herkesimin bugünlerin niteliğini doğrudan tayin eden hastalıklı bir şuuraltı müktesebatı var. Hele hele bu şuuraltı müktesebatı, iktidar mücadelesinin en kolay ve işlevsel kaynağı olarak kullanma yol ve yöntemi olarak hedef seçmiş bir siyasi pratik egemen ise. Kendi gerçekliğimizden kaçışın ikinci önemli gerekçesi ise oluşan imtiyaz alanını kaybetmek istememedir. Mevzuyu çok dallandırıp budaklandırmanın anlamı yok. Açık ve net konuşmak gerekirse bugünkü genel ahvalimiz hastalıklı bir geçmişin operasyonel şekilde rasyonelleştirici olarak kullanıldığı uçsuz bucaksız bir imtiyaz alanının kabul edilebilir herhangi bir genel, ahlaki ölçüte gereksinim duymaksızın kullanılması ve ayrıca her hangi bir sızmaya karşı kollanmasıdır.

Görüntüde vaziyetimizin ve istikametimizin başka türlü olduğunu göstermeye çalışsak da basit bir gerçeğin güzelim teoriyi berbat etmesi gibi nahoş bir gelişme görüntünün altındaki sevimsiz gerçeği faş ediveriyor. Ediveriyor etmesine de, odaklanmamız gerçekliğimizle yüzleşmemek, ondan kaçış olduğu için bir şey ifade etmiyor. Sevimsiz gerçeğin bize bir şey söylediği, bize ayna tuttuğu açık. Ancak söylenen şeyi duymamak için kulağınızı kapatırsanız, aynaya yansıyan görüntünüzü görmemek için ısrarla gözlerinizi kapatıyorsanız yapacak bir şey yok demektir.

Durumumuza ilişkin çarpıcı bir işaret olarak görülmesi gereken bu tip olaylar değişik vesilelerle kamuoyunun gündemine geliyor. Gündeme geliyorlar ancak gündeme gelişleri politik kamplaşmanın/kutuplaşmanın mayınlı sınır bölgelerine taze yakıt olmak şeklinde olduğu için iki kesim içinde anlamsız/etkisiz bir hal alıyor. Karşıtlar bu yeni gelişmeyle karşıtlıklarını pekiştiriyor, biz ise karşıtlarımızın varlığımıza dönük mahkum edici hamlesini bir tür gerçek-yalan duygu/düşünce/ihtiras bulamacından geçirerek nihayetinde kendi yaptığımıza karartma uygulayan bir karşı atakla geçiştirmeyi sofistike bir varoluş hamlesi zannederek tamamlıyoruz.

Bilindiği üzere geçen gün Sakarya Hendek'teki bir fabrikada bilinmeyen bir nedenle patlama oldu. Patlamada 7 işçi öldü, 120'nin üzerinde işçi ise yaralandı. Olayla ilgili soruşturma sürüyor. Bu üzücü hadisede iş güvenliği ile ilgili ne tür eksiklikler, aksaklıklar olduğu soruşturma neticesinde açığa çıkacaktır. İşin bu faslı çok önemli, ciddiyetle yürütülmesi ve sonuca bağlanması zaruridir. Patlamanın ardından ölüm ve yaralanmaların henüz netleşmediği, cenazelerin defnedilmediği süre zarfında kamuoyuna yansıyan bir haber yakıcı gerçekliğimize projektör tutan nitelikteydi. Habere göre MÜSİAD genel başkanı ve şube başkanları tam bu süreçte patlamanın olduğu ilçede bir araya gelerek üyeleri ve aynı zamanda şube başkanları olan fabrika sahibi için dayanışma mesajı veriyorlar. Şüphesiz bir örgütün üyesiyle dayanışmasında garipsenecek bir durum yok. Ancak pek çok insanın hayatını kaybettiği, yaralandığı ve henüz patlamaya ilişkin bilançonun ne olduğunun netleşmediği bir ortamda Türkiye'nin en önemli sivil toplum örgütlerinden birisinin aklına öncelikle üyesiyle dayanışma geliyorsa bunda varoluşsal bir problem olduğunu belirtmek ve başkalarının bunu kendi çıkar ve beklentileri doğrultusunda manipülatif şekilde kullanma girişimlerine aldırmadan bu sarsıcı problemle yüzleşmek gerekiyor. Nasıl oluyor da böylesi bir ortamda bu yapı böyle davranabiliyor? Bireysel bir zaaftan bahsedemeyiz zira genel başkandan şube başkanlarına dek pek çok insan bu eylemin içinde. Nasıl oluyor gerçekten, nasıl olabiliyor böyle? Cenazeler defnedilmeden, kayıplar bulunmadan, yaralıların durumları netleşmeden niye?

Durumumuza ilişkin bu tip göstergelerle yüzleşmemek veya anlık ve bireysel bir yanlışlık olarak görmek yerine daha sistemik, daha yapısal bir bozukluğun dışavurumu olarak görmemiz gerekiyor. Bu yapısal bozukluğun ne olduğunu ve boyutlarının neler olduğunu tespit etmemiz için bu gösterge bizi çağırıyor. Çağrıya icabet edip etmeyişimiz geleceğimizi belirleyecek elbette. Ancak çağrının da yüzleşmenin de kolay olmayacağı açık.