“Görünmez El”i bekleseydik…
Tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs salgını bir anda hayatımızın tam ortasına yerleşti. Hayatımızın bundan sonraki sürecini de şekillendirmeye başlayan salgın, tüketim alışkanlıklarımızı da büyük ölçüde etkileyecek gibi görünüyor.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın kredi kartı ve banka kartı ile yapılan harcamalardan derlediği verilere göre 4-10 Nisan tarihlerinde yapılan harcamalar, mart ayının ilk haftasına göre %37 oranında azalmış görünüyor.
Alt sektörlere bakıldığı zaman hava yollarında %92’ye varan düşüşler, benzin ve akaryakıt istasyonlarında %43 seviyesinde azalmış.
Konaklama sektöründe %82’lere ulaşan azalma, dışarıda yemek yemeyi %81 oranında azaltmış görünüyor. Kamu vergi ödemelerinde ise %67 oranında azalma görünüyor.
Salgın sebebiyle bir anda evlere kapanmamız sebebiyle birçok sektör neredeyse durmuş durumda.
Bu süreçte devlet 100 milyar TL’lik bir destek paketi açıklamış olsa da şimdiye kadar verilen desteğin 200 milyar TL’yi bulduğu ve artarak devam ettiği açıklandı.
Korona süreci bizlere bazı noktaları daha net bir şekilde göstermiştir.
Liberal küreselleşme sürecinde devletlerin gücünün azaltılması ve özel sektörün güçlenmesi arzulansa da, Korona süreci bu projenin yanlış olduğunu net bir şekilde göstermiştir. Piyasası değil, devleti güçlü olanlar Korona sürecinden daha az etkilenmektedir.
Devletin gücü, güçlü bir kamu bütçesine sahip olmasıyla da doğrudan bağlantılıdır. Bu süreç göstermiştir ki, zor zamanlarda devletten çok şey bekliyoruz. Devletin de beklentilerimizi karşılayabilmesi için vergi ödemeleri eksiksiz bir şekilde yapılmalı. Devletin de kamu bütçesini etkin yönetmesi gerekmektedir.
ABD ve Avrupa’da piyasa güçlü olduğu için sağlık sistemi çökmüş ve parası olmayanlar sağlık sisteminden yeterince faydalanamamıştır. Bir takım “Batı” hayranı kesimin öve öve bitiremedikleri “Avrupa’nın sosyal devlet” olduğu ifadeleri adeta çökmüştür. Yaşlı nüfuslarına sahip çıkmadıklarını hep birlikte gördük.
Salgın süreci göstermiştir ki devletin güçlü olması afet durumlarında vatandaşları için hayati derecede önem arz etmektedir.
Yukarıda rakamlar göstermektedir ki piyasa sistemi salgın sebebiyle çökmüş durumdadır. Ancak devlet verdiği desteklerle şirketlerin ayakta kalabilmelerine yardımcı olmaya çalışmaktadır. Bu da kapitalizmin temel teorilerinden biri olan devletin ekonomiye müdahale etmemesi gerektiğini 1929 krizi sonrasında da olduğu gibi şimdi de boşa çıkarmıştır.
Eğer salgın sürecinde devletler güçlü olmasaydı ve piyasaya müdahale etmeseydi, vaka sayılarıyla birlikte ölüm sayıları şimdikinin çok daha üzerinde olurdu. Aynı şekilde iflaslar ve işsizlik de şimdikinin katbekat fazlası olarak yaşanırdı.
Nitekim vaka ve özellikle ölüm sayılarının liberal piyasa sisteminin güçlü olduğu ülkelerde daha fazla olduğunu görüyoruz.
Türkiye’de vaka sayılarının yüksek olmasının sebebi, liberal politikalar izlemesi ancak ölüm sayılarının düşük kalması da sosyal politikalar izlemesinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Piyasayı “görünmez elin” düzeltmesini bekleseydik, şimdiye kadar tıbbi malzemeleri bulamazdık ve bir adet maske için karaborsadan ciddi meblağlar ödeyerek almak zorunda kalırdık. Hâlbuki bugünkü duruma bakıldığı zaman devlet vatandaşlarına ücretsiz bir şekilde maske dağıtımını gerçekleştiriyor.
Koronavirüs salgın sürecinin gösterdiği bir diğer önemli nokta da, likit, yani en hızlı bir şekilde paraya dönüşebilecek tasarruflara sahip olmak önemli olduğudur. Çünkü kriz anında insanlar nakit varlıklara ihtiyaç duymaktadırlar. Piyasanın aniden durduğu, alışverişlerin yapılamadığı bugünlerde nakit veya en kolay nakde dönüştürülebilecek varlıklara sahip olanlar, bu süreci nispeten daha rahat geçiriyorlar. Ancak gayrimenkul ve türev, piyasalarda “yatırım” yapan, ihtiyaç fazlası harcamalar yaparak yeterli tasarrufa sahip olmayanlar bu süreci oldukça sıkıntılı bir şekilde geçirmektedirler. Aynı şekilde günümüzün gerçeği olan dijitalleşmeye yatırım yapmayan işletmeler de bu süreçte ciddi sıkıntılar yaşamaktadırlar.
Bu süreçte yastık altı paraların nispeten gün yüzüne çıkacağını düşünüyorum. Bankalarda olmayan bu tasarruflar, gün yüzüne çıktığında nispeten piyasada rahatlatıcı etki oluşturacaktır. Ancak milletimizin yastık altı tasarrufları son hadde kadar çıkarmamak gibi bir özelliğe sahip olduğu gerçeğini unutmamak gerekir.
Umarım en kısa zamanda bu süreci en az hasarla atlatabiliriz. Aksi takdirde içinde bulunduğumuz kötü günlerden daha kötü günlere geçeceğiz. Eğer dayanışma olmazsa ekonomik sıkıntılar bizleri bekliyor olacak…