''Görmedin mi?"
Geçen gün psikolog Prof. Dr. Muhyiddin Şekur’un deprem ile ilgili makalesinde öne çıkardığı bir soruya takılı kaldım…
‘’Elem tera / Görmedin mi?’’
Gerçekten sarsıcı bir soru… İnsanın içine işleyen, derin
izler bırakan, ilham veren bir soru…
Sanıyorum Kur'an-ı Kerim'de otuzdan fazla yerde aynı soru
kipi ile geçiyor… Birkaçını hatırlamaya çalışalım…
‘’Rabbin fil sahiplerine neler etti, görmedin mi?’’ (Fil-1)
‘’Görmedin mi Rabbin ne yaptı Ad kavmine?’’ (Fecr-6)
‘’Allah kendisine mülk (hükümdarlık) verdiği için şımararak
Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya giren (Nemrud'u) görmedin mi?’’
(Bakara-258)
‘’Binlerce oldukları halde ölüm korkusundan dolayı
yurtlarından çıkıp gidenleri görmedin mi?’’ (Bakara-243)
Evet, tüm zamanlarda gündemimizde kalması gereken bir
soru: ‘’Elem tera?’’
Hayata, tarihe, tabiata, evrene, enkaza, geçmişe, geleceğe,
güne nereden bakmamız, nasıl görmemiz gerekiyor?
Allah'ın ‘’bak’’ dediği yerden, ‘’gör’’ dediği şekilde…
Basiret, feraset, hikmet ve ibret nazarı ile… İşte o vakit
görmemiz gerekenleri görebilir, almamız gereken dersleri alabiliriz…
Yine Kur'an bize şöyle seslenmiyor mu?
‘’Yeryüzünü gezin, görün…’’
Seküler bir gözle değil aşkın bir bakışla görün ve
gözlemleyin…
‘’Elem tera / Görmedin mi?’’
Bir farkındalık oluşturma sorusu, bilinç yükleme vurgusu…
Aynı zamanda bir şahitlik çağrısı…
Görüp de görmemezlikten gelenler, görüp de sadece
izleyenler, görüp de harekete geçmeyen olayı yorumlamakla yetinenler, bakıp da
görmeyenler için sarsıcı ve çarpıcı bir soru…
Bu gözler bugüne kadar neler gördü, nelere tanıklık etti?
Peki üzerimizdeki etkileri kalıcı oldu mu? Gerçekçi bir değişim ve dönüşüm için
tetikleyici olabildi mi?
Yaşanan bunca travma ve trajediden sonra alışkanlıklarımızda,
arzularımızda bir
değişiklik söz konusu olacak mı yoksa rutinimizden ödün vermeden ‘’eski tas,
eski hamam’’ mı diyeceğiz…
Yakın zamanlarda Korona günlerimiz oldu… Sellerle yıkıldık…
Yangınlarla buharlaştık… Nice kriz ve kaoslarla kahrolduk… Geriye acı hatırası
kaldı ancak hayatımıza katkı ve etkisi ne oldu, hatırlayan var mı?
Şimdi deprem bölgesinde asrın felaketine, küçük bir kıyamete
tanıklık ediyoruz değil mi?
Kaçta kaçımız gidip olayı yerinde görme, o atmosferi birebir
yaşamaya ihtiyacı duydu?
Saniyeler içinde un ufak olan binalar… Enkaz ve moloz
yığınları arasında yitik hayat ve hatıralar… Yıkıntıların yuttuğu canlar…
Enkazın başında acı ile çırpınan çaresiz yürekler…
Evet derinden etkilendik fakat konuyu derinlemesine
değerlendirecek bir düşünce dünyamız var mı?
‘’Enkazın altında kalanlardan biri de ben olabilirdim.’’
diyebiliyor muyuz?
Bu depremin bir ilham, bir işaret, bir ihtar, bir ikaz, bir
ikab, bir itab olabileceğini unutmuyoruz değil mi?
Rabbim bizi bize gösteriyor… Gücümüzü, çapımızı,
çaresizliğimizi, acziyetimizi, artılarımızı, eksilerimizi aynel yakin
görüyoruz…
Enkazın etrafında sadece suçlu aramayacağız biraz da
kendimizi sorgulayacağız… Bu depremi ve arkasından gelebilecek muhtemel depresyonları
nasıl okuyacağız? ,
Durumumuz, duyarlılıklarımız, duruşumuz daha doğrusu
hayatımızın denge ve düzeni nasıl seyrediyor… Fay hattını konuştuğumuz kadar,
‘’Hayy ve Kayyum’’ olanın bize sunduğu yaşam hattına dikkat ediyor muyuz?
Ve yarın Allah bize tekrar soracak:
‘’Elem tera?’’ Görmedin mi?
Arakan’ı, Afrika'yı, Suriye'yi, Filistin’i, Keşmir’i, Doğu
Türkistan’ı, Yemen’i…
Hatay'ı, Kahramanmaraş'ı, Adıyaman'ı, Malatya'yı,
Elbistan'ı, Pazarcık’ı, Gölbaşı'nı, Islahiye’yi, Osmaniye’yi, Nur Dağı'nı…