Görgü Sanatı
Görgü eksikliğinden, kaba davranışlardan, hoyratlıktan toplum olarak şikâyet ediyoruz ama aslında bir zamanlar bütün dünyaya zarafeti, inceliği, medeniyeti öğreten de bizdik, bizim şanlı ecdadımızdı. Öyleyse ne oldu da kendi hâlimizden müştekiyiz? Kanaatimce öncelikle aydınlar, sanatçılar cemiyete örnek olamadı, hâlâ da olamıyor. Bakıyorsunuz, maça giden amigolar gibi siyasi tarafgirlik içinde. Zaman zaman militanlık yapmayı deniyorlar. Hâlbuki sen bir sanatçıysan nara atar gibi sloganlarla bağıramazsın, militanlık yapamazsın, hele milletine hiç bir zaman efelenemez, horozlanamazsın.
Demek ki, toplumda öne çıkan, yüzleri tanınan ve ‘ünlü’lenmiş kişiler, cemiyete nümune-i imtisal olamıyor, güzel davranışlar sergileyemiyorlar. O zaman görgüye, örfe dönüp bakmamız lâzım. Bilhassa ‘okumuş’ kesimin görgü kitaplarını yeni baştan okuması ve kendisine çeki düzen vermesi icap ediyor. Kıymetli gazeteci yazar Belma Aksun Hanımefendinin Yaşamayı Bilme Sanatı Görgü adlı eseri, tam da bu konuda nasibi az olanlara tavsiye edilebilir.
Önce yazarımızdan biraz bahsetmem gerekiyor. Belma Aksun Hanımefendi kıymetli bir yazar, emektar bir gazeteci, iyi bir hikâyeci. Yıllarca Tercüman’da yazılarını okuduk. Merhum ‘Bilge Tarihçi’miz Ziya Nur Aksun’un kardeşi. Masama dizdiğim eserlerini inceliyorum: Keşke, Sadece Yaprak Döktük, Yaşlılığa Methiye, Bir Millet Mistiği: Ziya Nur Aksun ve Yaşamayı Bilme Sanatı. Telif ve tercüme eserleri, Ötüken Neşriyat’tan çıkıyor. Bir vefa âbidesinden bahsediyorum. Bir kaç gün önce, vefatının birinci yıldönümü münasebetiyle yâd edilen merhum Mehmed Niyazi’nin Karacaahmet’teki mezarı başına o da gitmişti. Örnek alınması ve kıymeti bilinmesi gereken kadirbilir bir münevverimiz. Daha çok okunması gereken mümtaz bir kalem.
Belma Aksun bir edebiyatçı olmanın yanısıra düşünen, fikirlerini yazan ve anlatan bir aydındır. Bu kadar da değil, aynı zamanda iyi bir ressam. Kendilerini ziyaret ettiğimizde birbirinden nefis tablolarını görme şansını elde ettik. Dinî bayramlarda Aksunlar’a giderdik. Akatlar’daki evde Mehmed Niyazi, Mehmet Genç, Sadettin Ökten, Halil Duruk, Cemal Aydın, Dursun Gürlek ve Muhsin Karabay’ın da bulunduğu sohbetlerde unutulmaz hatıralar dinlerdik. En çok Niyazi ağabey anlatır, biz de kulak verirdik. Marmaratörlerin bilmediğimiz nüktelerini o bayram ziyaretlerinde işitirdik. Belma Aksun ise tam bir Osmanlı Hanımefendisi olarak sevgili ağabeyini ziyarete gelen dostlarına cömert ikramlarda bulunur, çaylar ardarda içilir, muhabbetler koyulaştırılırdı.
Gelelim adab-ı muaşeret kitabımıza, yani Görgü eserine. Kitap insanî münasebetlerin başlangıcı ve ‘nezaketin ilk basamağı’ olan ‘selâm ile başlıyor. Oradan insanların tanışma faslına geçiliyor. ‘Konuşma Sanatı’ bölümünde, dikkat edilmesi gereken hususlar üzerinde duruluyor. Sofradaki âdâb anlatılıyor. Davetler ve ziyafetler, ayrı bahisler. Mevlid törenlerinden sohbet meclislerine, iftarlardan giyim kuşama kadar günlük hayatın içinde olan bütün sosyal hayat, tek tek ele alınıyor. Pastane, lokanta, sinema ve konserde bulunmanın vazgeçilmezlerine temas ediliyor. Komşularla ilişkiler, alışveriş yaparken esnafla münasebetler, ziyaretleşmeler, çalışma hayatı vd. Hediye vermenin bir sanat olduğunu kitaptan öğreniyoruz. Ailede sevinç ve üzüntülere ayrı başlık açılmış. Çocuğun yetiştirilmesi, yetişkinlik dönemi, sonra evlilik faslı... Nişan, düğüne hazırlık, çeyiz, kına gecesi, nikâh ve düğün, düğün hediyeleri ile diğer olaylar manzumesi. Ve insanoğlunun ölüm macerası... Ölü evine yapılan ziyarette, çok dikkatli olunması ihtar ediliyor. Aksi takdirde acılı aileyi daha da üzmüş oluruz. Yazar şöyle diyor: “Sadece telefonla başsağlığı dilemekle yetinmeyin. Teselliye en çok ihtiyaçları olduğu bu günlerde bizzat ziyaretlerine gitmeniz, görgü ve nezaket kadar bir insanlık gereğidir de.” Aslında yazar, dinî vecibelerimizi de bu kıymetli eseriyle bize hatırlatmış oluyor. Ben Yaşamayı Bilme Sanatı Görgü’yü okudum, çok istifade ettim. Sizler de okuyun, inanıyorum ki beğenecek ve çevrenizde pek çok kişiye de okutacaksınız.