Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.79
Gram Altın
2974.55
BIST 100
9719.33
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
04 Şubat 2022

Göreceleşen algı

Hayatın akışı içerisinde kavramlarımız, kelimelerimiz, konularımız, daha bir karmaşık hale geldi… Göreceleşen gerçekler kafa karışıklığına neden oluyor… Düşünsel ve kültürel zeminimiz kayganlaştıkça kararlılık ve tutarlılıklar hızla aşınıyor… Yaşamın anlam ve amacı mecrasından kopuyor… Belirsizlik ve bulanıklık bir yaşam tarzına dönüşüyor…

Şimdi sormak gerekiyor… Kazanmak- Kaybetmek… Kâr- Zarar… Zafer-Yenilgi… Başarmak-Fiyasko… Galibiyet-Mağlubiyet… Büyümek-Yerinde saymak… Hangi kriterlere göre değerlendireceğiz… Hangi ilkelere göre tanımlamamız gerekiyor?

Bu hususta piyasa koşulları, günün koşulları yeterli olabilir mi acaba?

Aşkınlığı ıskalayarak, müteal değerleri teğet geçerek, seküler ve rasyonel bir algı ile işin içinde çıkabilir miyiz?

Ahiret penceresinden vahyi bir perspektifle bu başlıkları netleştirmeden nereye gidebiliriz ki?

Temellendirme tamamlanmadıkça bocalarız… Boşlukta kalırız… Bunalıma maruz kalırız…

Bir de bakarız ki, kazandıkça kaybetmişiz… Başardıkça batmışız, fiyaskoyla karşılaşmışız… Büyüdükçe bitmişiz…

Ciromuz artarken ciddiyet ve cömertliğimiz gitmiş…

Pay ve porsiyonumuz büyürken paylaşım bilincimiz körelmiş…

Kâr ve kazanç artarken kalite ve keyfiyet tükenmiş…

Diyelim ki dünyaları kazandık… Değerlerimizi, dostlarımızı, davamızı, derdimizi kaybettikten sonra neye yarar ki?

İdeallerimizi, iddialarımızı, irademizi yitirdikten sonra her şeyi önümüze yığsalar ne anlamı kalır ki?

Kazanmak hırsı, kaybetmek korkusu dengemizi bozuyor, değerlerimizi alt üst ediyor… Rota kayıyor, pusula şaşıyor…

İhtiras güdüsü, intikam duygusu, iktidar arzusu, ihtişam tutkusu, istikamet, istikrar, itidal, ihlas bırakmıyor…

Arzular, alışkanlıklar, aşırılıklar gittikçe aşkınlığımızı, arınmışlığımızı, adanmışlığımızı tüketiyor…

Aslında çok kazanmak bereket anlamına gelmiyor… Çok şöhret huzur vermiyor… Çok servet, sekinet ve saadet sunmuyor…

Kafayı çalıştırmak, iş bitiricilik, kurnazlık prim yapıyor olsa da ruhi boşluklarımıza, manevi perişanlıklarımıza şifa sunmuyor…

İmkânlarımız artarken ilhamımız azalıyor… Sanki refah düzeyimize orantılı rahatsızlıklarımızda artış var…

Neden gerginiz? Niçin yorgunuz? Nasıl bu kadar yalnızlaşabildik? Bir şeyler yolunda gitmiyor sanki…

Kof konforun kulvarlarında, koltuklarında kös kös oturmayı herhalde hedeflememiştik…

Kör dövüşlerde galip gelsek de sonuçta egolarımıza yenik düştüğümüzü farkettik…

Belki de ‘Büyük cihadı’ kaybettik… Dahası kendimizi kaybettik…

Kulluğu perçinleyemedik… Kardeşliğimizi pekiştiremedik… Profesyonelleşirken pasifleştik… Pozisyon kazansak da perişanız…

Tutarsızlıklarımız en büyük tuzağımız oldu…

Kendimizi paralasak da kimseye yaranamıyoruz…

Sahip olmak yetmiyor şahit ve salih olamadıktan sonra… Aksiyoner ve aktif olmak da yeterli değil, anlayışlı ve ahlaklı olamadıktan sonra…

Fırsatçılığa soyunduktan sonra feyzimizi kaybettik… Zirvelere yürüdük zühdü unuttuk… Doruklarda gezindik bir türlü gözümüz doymuyor…

Ve birbirimizin neşesi olmamız gerekirken çilesi olmaya başladık…

Niyet bozulunca nasip de azalıyor…

Unutmayalım ki, halimizin güzelliği hamdimize bağlıdır… Hayatımızın hayrı hayamızda saklıdır… Tüm hazımsızlıklar, haksızlıklar, hadsizlikler, hayasızlıklar, hayatımızı harap eden hastalıklardır…

Ahir zamanda hayatı hoyratça tüketemeyiz… Bu hayatın tekrarı yok... Tüm kazanım ve birikimlerimizi hesap üzerinden yeniden değerlendirmemiz gerekiyor…

Geldiğimiz aşamada daha çok istiğfar, daha içten tevbe, daha ciddi bir ıslah gerekiyor…

Ademce bir yakarışla;

‘Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.’’ (Araf, 23)

‘Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer’ den ‘zafer zafer büyüyen bir yenilgiye’ müsaade edemeyiz…